bugün

gelecek birinin olmadığını bilmenize rağmen bi türlü bitmek bilmeyen bekleme hali.

diğer yandan;

(bkz: neyi özlediğini bilmemek)

"kıyamet sende kop kopacaksan"
beyhude çırpınışlara gebe günlere küfürler savurmaktır.
beklediğini fark ettiği anda sebebini bilememektir
(bkz: hepimize olan şeyler bunlar)
(bkz: godot u beklemek)
Neyi beklemek bu? Hiçbir şeyi!!! Öylece bekliyoruz…
Bugün ne yazık ki, basın dünyasının bir bölümü de dahil olmak üzere toplumun farklı katmanlarında geçmişten çok daha yoğun genel bir erozyon yaşanıyor. Tarikatler, şıhlar, cemaatler, adını sanını duymadığımız dinci gruplar, müritler, paraleller, derindekiler, çeşitli terör örgütleri aracılığı ile Ülke’de kaos yaratmak isteyenler, kargaşadan beslenenler, aklını kaçıranlar, cinnet geçirenler, sağa sola savrulanlar, kaçakçılar, iki yüzlüler, yalancılar, çıkarcılar, yandaşlar, yalakalar tüm bunları besleyen ortamlar…Ortalığa döküldüler…Açıktan izliyoruz.
bir yere kadar dersin ve sen o yere kadar neyi beklediğini bilirsin. ya sonra sonra ne oluyor peki? sonrasını hiç bilmiyorsun. beklediğin şeyin beklemekten başka bir şey olmadığını başını yere indirdiğinde ayakkabının ucundaki tozdan ibaret görüyorsun. neyi beklediğini sorgulamadan geçen yıllar bu kez seni savuruyor, yüreğin nereye vuracağını bilmeyen alarga gemisi oluveriyor. aklından hiç geçmeyen bir karaya vuruyorsun ve orada yine kimse olmuyor. beklemenin bitki örtüsü, kayalıkları, çıplak yardan uçurumları yalın ayaklarına değiyor, bir acıyla topuğundan diken buluyorsun. bu sefer iyileşmeyi bekliyorsun. ne ucu var ne bucağı, namütenahi hayal kırıklıkları, yarı kapalı bir gök yüzü, gittiğinden beri çirkinleşen siması, bir huzursuzluk pencerende. fakat ellerin hep güzel, sıcak, terra rossa kızılı avuçların. acı çekerek güzelleşen bir onlar kalıyor sana...