bugün

her şeyin devletten beklendiğini göstergesi olan cümle. kişiler olarak tembillik yapıldığını da göstergesi.
(bkz: her şeyi devletten beklemek)
ve kimi zaman da haklı bir arayış;

günlük yaşamda sürekli olarak karşımıza çıkan bir olgudur devlet lakin, gerçekte devlet nedir?

- toplumun tüm katmanlarına hizmet götüren bir mekanizma mı?
- egemen sınıfın çıkarlarını korumak adına, gelir adaletsizliği içerisinde kıvranan halkı; belli bir düzen içinde tutmak için kullanılan sopa mı?
- deli dumrul misali köprünün başını tutmuş ve kendi organlarının yaşaması için halkı haraca kesen bir eşkiya mı?

ve son olarak;

- amacının ne olduğunu unutmuş, asalak bir örgüt mü?

devletin ne olduğu ya da daha doğru tabiri ile ne olması gerektiği hususunda çeşitli savlar bulunmakla birlikte en tutarlısı şu görünmektedir;

" halkın örgütlenme biçimlerinden birisi ve halkın örgütlenmiş bütününün temsili ile gerçekleşen, belli bir coğrafya üzerinde, tarihi ve kültürel bağlarla birarada bulunan insan topluluklarının üzerinde, egemenlik haklarının uygulandığı kurumlar üstü yapıdır. "

hal böyle iken, konuyu; hemen de bu noktada, global devlet kavramından kendi devletimize indirgeyip, 85 yıllık türkiye cumhuriyeti devletini bir irdeleyelim;

- anadolu toprakları üzerinde yaşayan insan topluluklarının tümünü temsil eden devletimizin, ülkenin tümünde, aynı refah ve saadet ortamını sağlamaya yönelik yatırımlara bizzat girişmesi, girişenleri teşvik etmesi ve hatta gözle görülür gelişim farklılaşmalarında duruma müdahale etmesi beklenirdi.

- oysa, hiç de öyle olmamıştır.

devlet; sermayedarın çıkarlarını korumak, üretim mallarının nakliye maliyetlerini gözetmek, onların, " ya! doğu koparsa, tesisler orada kalır " halusinasyonlarına boyun eğmek suretiyle, endüstri tesislerinin yapımının daima batıda yoğunlaşmasına göz yummuştur. bu durum, büyük şehirlerin sosyal dokusunu tarumar etmiş, başta istanbul olmak üzere batı şehirleri, ucuz işgücü göçüne maruz kalmış, köyler boşalmış, şehirlere dolmuştur.

bu, öylesine bir kayırmadır ki, bırakınız! güneydoğu yada doğuanadolu'yu, orta ve büyük ölçekli sanayi tesislerinin toplamına bakıldığında; diğer bölgelere kıyasen marmara bölgesi %64 gibi inanılmaz bir orana sahiptir*. bu oran, dünya üzerinde yalnızca az gelişmiş ülkelerde gözlenebilecek bir orandır.

hükümet, daha geçenlerde; merkez bankasının istanbul'a taşınma gereğini; " toplam emisyon*'un 6'da 1'i istanbul'da dönüyor." sözleri ile dile getirmiştir. banka genel müdürlüklerinin bir-biri ardına başkenti terkediyor olmasının gerçek sebebi de budur. artık, fiili başkent istanbuldur zira, devlet; egemen sınıf olan sermayedarın elinde oyuncak olmaya çoktan alışmıştır ve bu egemen sınıf istanbul'da üretmek, tüketmek, eğlenmek kısaca; yaşayıp ölmek istemektedir. anadolu, onların ancak şöyle umurundadır; " aman! düzen bozulmasın, kargaşa çıkmasın. "

türkiye cumhuriyeti devleti; aslına rucu etmekte ve hızla osmanlıya benzemektedir. tek bir farkla ki, saltanatın yerini bu kez egemen olan; sermayedar arabesk-burjuva* sınıfı almıştır.

devlet; belli bir etnik topluluğun, uzun yıllar kendi kültürlerini yaşamalarına izin vermemiş, kendi dilini konuşturmayarak, kendi şarkılarını dinletmeyerek, bir başka etnik topluluğun dili olan; türkçe'yi dayatmıştır. dayatılan bu dilin, devletin resmi dili oluşu ve bu devletin anayasası'nda değişmeyecek, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek bir madde olarak bulunması ise ayrı bir komedidir. bir toplumu, kültürel asimilasyona tabi tutmak zor iştir, bunu tarihte çok deneyen olmuş ama hemen hiç biri başaramamıştır. bu devlet, kuruluşundan itibaren 75 yıl boyunca bu boş işle bıkmadan, usanmadan zaman harcamıştır.

devlet; nasıl bir milli eğitim politikası izlemesi gerektiğine, kuruluşundan itibaren geçen bu uzun süre zarfında bir türlü karar verememiştir. iyi yönde olacağı umut edilen her tür değişiklik daha büyük fiyasko ile sonuçlanmış, liselerden mezun olanları geçtik! işsiz üniversite mezunlarının dahi 10 bin lerle telaffuz edildiği günlere gelinmiştir. iktidara her gelenin, kendi ideolojisini yayma ve geliştirme gayretlerine hiç değinmek istemiyorum çünkü bu, romanlık bir konudur.

ve bu devlet 85 yılın ardından;

- okullarında öğretmen barındıramadığı ilçe ve köylere,
- hastanelerinde doktor ve hemşire, sağlık ocaklarında ebe barındıramadığı yerleşim merkezlerine,
- askerlerinin can güvenliğini sağlayamadığı karakollara sahiptir. ki, o karakollar aslında, askerlerin; halkın can güvenliğini koruması için inşa edilmişlerdir.

iyi de! nerededir? bu devlet... neler yapmaktadır?

- kucağına oturduğu; sermayedar arabesk-burjuva ile kucağına aldığı; asker-bürokrat*tombili ikizlerin arasında kaybolmuştur maalesef.
(bkz: nerede bıraktıysan oradadır)
yıllarca dalga konusu olan fakat bugünlerde haklı bir haykırışı ifade eden cümle. günde ortalama 10 şehit veriyoruz, başsavcı başından vuruluyor. nasıl memleket olduk lan biz? devlet bu olaya bir dur demeyecek de kim diyecek? yeter ulan yeter, nerede bu devlet?
(bkz: arkanda)
eflatunun yazdığında.
devlet var ve memnunuz.
Teknik açıdan şu an uykusuz bir şekilde çalışıyorlar. Işıkları açık. Pratikte götünden soluyor yazar kardeşim.

Başka bir soru?