bugün

çocuğa ter döktürmek isteyen insan eylemidir. ulan hele bir dur, çocuk zaten misafir olarak annesiyle babasıyla gelmiş oturuyor, nedir bu çarpım tablosu aşkın?

bilirsiniz, büyüklerimiz için okumayı yazmayı öğrendikten sonra gelen en büyük ilkokul başarısı çarpım tablosunu ezberlemektir. e tabii, her çocuk da hemen ezberlemek zorunda değil. ama bunu gel de büyüklere anlat.

bu büyükler çocuğu savunmasız bir anında yakalarlar, kaçmasını imkansız hale getirirler. çocuk öyle mal gibi kalır. hele biraz da dalgın bir çocuksa işi daha zordur. bu sefer çevreden de baskıya maruz kalacaktır.

şimdi inceleyelim:

misafirliğin ikinci veya üçüncü saati. herkes muhabbete dalmış gidiyor. evin hanımı çay olsun, tatlı olsun bir şeyler getirmiş. babalar siyasetten, anneler ev işlerinden dem vuruyor. çocuk mu? o da çatalıyla dünyanın en sert tatlılarından birini dize getirmeye çalışıyor. kadın öyle bir tatlı yapmış. hani, pitbull köpeklerini gösterirken adam koluna sert bir şeyler bağlar, köpek de onu ısırmaya çalışır, hah işte tatlı da o adamın koluna bağladığı şey gibi olmuş. arkadaş insanın çenesi bilmem kaç ton bassa da yiyemiyor, öyle rekortmen ruhlu bir bayan tarafından yapılmış.

kadının o tatlıyı yaparken neler düşündüğünü merak ediyorum. çok zarif duygularla mı, yoksa "sıkıysa yiyebilsinler." tarzı cümleler kurarak mı hazırlamıştır? belki de elinden bu kadarı gelmiştir. günahını almamak lazım.

konudan iyice ayrıldık.

çocuk tatlıyı yerken, daha doğrusu yemeye çalışırken birden herkesin sustuğunu fark eder. "noluyo lan?" diye içinden geçirirken, tok sesli, yüzünde hafiften bir sırıtış bulunan adam atağa kalkar: "sekiz kere sekiz kaç eder?"

işte o an... çocuk daha önceden söylediğim gibi mallaşmıştır. iki üç dakika öncesine kadar siklenmeyen çocuk, şimdi gündeme oturmuştur.

çocuk annesinin yüzüne bakar. annesinin yüzünde umut görür. babasının yüzüne bakar. babasının yüzünde çocuğun cevabının gecikmesinden dolayı oluşan ufak bir sinirlilik vardır.

çocuk şimdi sınıftadır. öğretmeni sınıftaki herkese çarpım tablosundan sorular sorarken kendisinin "sıra bana gelmeden zil çalsın." diyerek dua ettiğini hatırlar. sonra evdedir. annesinin çarpım tablosunu ezberlemesi için dil dökmesine rağmen ataride oyun oynadığını hatırlar. çocuk tekrar döndüğünde değişen bir şeyin olmadığını fark eder. o tok sesli adamın yüzündeki sırıtıştan, babasının yüzündeki sinirli ifadenin artmasından başka değişen bir şey olmamıştır.

bir iki saniye sonra devreye çocuğun annesi girer. sorunun cevabını söyler. çocuk kafasını sallar. sonra misafirliğe gittikleri evin hanımı devreye girer. olayı yumuşatmaya çalışır. "bizim çocuklar da hep böyleydiler." tarzı konuşmalar yapar.

çocuk ayıplandığına anlam veremez. ne vardı ki? çarpım tablosunu ezberlemesi neden bu kadar önemliydi? ataride oynadığı oyunlardan daha önemli olabilirdi. ama yine de çocuğa anlamsız gelmekteydi.

çocuk o gün anlamıştı. ilkokuldaki bu çarpım tablosu ezberleme zorunluluğu sadece başlangıçtı. önündeki uzun eğitim hayatında birçok şeyi ezberlemek zorunda kalacaktı. ezberleyecekti, söyleyecekti. ezberleyecekti, söyleyecekti. ezberleyecekti, söyleyecekti...

babasının aldığı papağan da ezberleyip söylüyordu. uyumlu bir ikiliydiler. misafirler geldiğinde babası papağana ezberlettiklerini soruyor, cevap aldığında mutlu oluyordu. misafirliğe gittiklerindeyse çocuğa ezberlediği şeyler soruluyordu. cevap alındığında annesi ve babası seviniyordu. cevap alamazlarsa kızıyorlardı.

çocuk o günleri küfürle anıyordu. büyümüştü, misafirliklere falan gitmiyordu artık. arkadaşlarıyla buluşuyordu, müzik dinliyordu. şimdiyse yaptığı muhabbetlerde çarpım tablosunu ne kadar geç ezberlediğini söylerek arkadaşlarına hava atıyordu.

kendisine küçük yaşlarda "bunu yapmak zorundasın." diyenlere inat yapıyordu bunu. belki saçmalıyordu. ezberlemesi gereken, hayatı boyunca birçok yerde karşısına çıkacak olan bir şeyi ezberlememeyle övünmek aptallıktı. ama çocuk bunu anlamıyordu.

hepimiz yaşamışızdır bunları. hepimizin aklının bir köşesinde böyle anılar vardır. bunlar hayatımız boyunca unutamayacağımız şeylerdir.
çocukken yaşadığım ve çarpım tablosunu çok iyi bilmeme rağmen 1 kere 1 ve 1 kere 0 sorularında en çok zorlandığım olaydı.
heç kere beş ve beş kere beş sorularına ardarda maruz kalmak.
(bkz: muhabbet edecek konu bulamamak)
gittikçe azalan misafir çocuklarının baş sebebidir...
zamane çocuklarına sorulabilecek en iyi sorunun "keraat cetveli nedir?" olduğunun bilinmemesinden kaynaklanan, genelde soranın göt gibi kalacağı vaziyet-i hulula.
7x9''un sonucunu çat diye yapıştırıp 9x7 sonucunda alnında animemsi ter damlası oluşan çocuklar evdeki bilgisayarınızı kurcalamaya gönülsüz olan çocuklardır.

Denenmiştir. .. yada korkutulmuştur.
-6 kere 8
+abi dükkanlar açık kalmış
-vay arkadaş.
+ bana çarpım tablosunun nasıl çıktığını anlat.
- ??
+ ımmm.. çarpım tablosunda niye kadın resmi yok??
- annee bu gitsin evimizden.
+ oyuncakların yok mu senin??
- var ama annem çıkartma dedi..
+ onaltıdan çıktı??
- ?? öyle bişey olmaz.
+ senden de bi yol olmaz.
- yol problemlerine daha geçmedik. 7. ünitede onlarr yaaaaa?
+ sen belasın tam.. git babanın yanına.
- gitmiyom..
+ küfürlü konuşma annene söylerim.
^ dayıya küfür edilir mi?
- öldürecem dayımı bırakınn... bırakınn yaaaa!!
gereksizliğin doruklarında bir eylemdir, ki yapan kişiler dangalağın önde gideni sıfatına sonuna kadar hak eder.
eski bir türk geleneğidir.