bugün

özellikle sınav döneminde, iyice evde yemek yapmanın bırakıldığı ve lahmacunların, hamburgerlerin, pizzaların içine yumulunduğu dönemde, öğrencinin aklında birden aslında çok boktan bir yemek yeme düzeni olduğu düşüncesi canlanır. haksız da değildir hani. zaten bir süre sonra, bünye de göbeği dışarı doğru iteleyerek tepkisini gösterir. neyse, bir yandan böylesi sağlıksız besinleri mideye indirirken, bir yandan da nasıl olsa yakında memlekete gideceği, orada istediği gibi diyet yapabileceği düşüncesi vardır aklında belki de öğrencinin. kendince haklıdır. fakat gelgelelim işler düşündüğü gibi gitmeyecektir.

daha 1-2 hafta öncesine kadar üniversite sınavlarına çalıştığım dönemlerde ben de bu kategoride idim. zaten nasıl olsa memlekete gidiyorum rahatlığı ile kesenin de ağzını bir hayli açmış, sürekli dışardan yemek söyler olmuştum. bir gün lahmacun, bir gün hamburger, bir gün pide vs. vs. sonra dedim ki, ulan allah beni islah etsin ben ne boktan bir insanım? ya da insan mıyım? bu şekilde kendimi sorgularken, bir ümit ışığı gördüm. memlekete gidiyordum lan. annem kesin pırasa, ıspanak felan yapar ben de bir tabak yer kalkarım diyordum. hayır şimdi düşünüyorum da, derken inanıyorduysam vay benim halime lan. sınavlar felan derken kafayı yakmışız haberimiz yok. ah ulan ah.

memlekete dönmemden bir gün evvel sevgili anneciğim telefon etti:

+ yavrum ne pişirim yarın sabah geldiğinde kahvaltıya sana?
- ehem anne şey zeytin peynir ehe ehe
+ kıymalı yumurta mı menemen mi yoksa köfte mi hangisi?
- ehüheh kıyma mı ney?

ulan seçeneklere bak. 1 senedir kahvaltı yapmamış adama yapılır mı lan bu? neyse efenim, bindim otobüse sabaha samsun'dayım. eve adımımı atmamla tabi o muazzam sofra kokusunun burnuma çarpması bir oldu. tabi diyet miyet o anda unutuldu haliyle. o değil bir de yedikçe yiyesi geliyor insanın. o kadar güzel ki. neyse 1 yıllık kahvaltı açlığımı yarım saatte giderdikten sonra uyumaya gittim tabi ki. kafamda ise o anda, "ulan diyet yapacaz diye geldik, yarım kilo kıymayı yutup uyumaya gidiyoruz işe bak" düşüncesi hakimdi.

ikindi 3 gibi uyanmışım. midemde bir şişlik bir şişlik. şöyle bir göbeğime baktım aynada durum felaket. yok bilader olmayacak bu böyle diye düşünürken içerden bir ses:

+ oğlum kalkmadın mı daha?
- şimdi kalktım anne geliyorum birazdan.
+ acıktın mı kuru fasulye var düdüklüde pişer birazdan.

ve benim devreler yanar. hacım dedim kendi kendime. sen bu diyet hikayesini en iyisi unut. yemene bak. ulan zaten senede 2-3 defa anca geliyorsun memleketine. onda da ye bilader daha nerde bulacaksın böyle muazzam bir yemek sofrasını? hayır bir de şöyle bir durum var, anne yüreğinin tarifi imkansızdır zaten, anlatmaya gerek yok. zaten benim dilim dönmez böyle müthiş bir kavramı anlatmaya. her neyse, annenin bir özelliği vardır, oğlunun ya da kızının hangi yemeği sevdiğini, hangi yemeği sevmediğini öğrendiği anda database'ine atar. ve bu bilgiyi 80'ine geldiğinde dahi unutmaz.

bugün dayım geldi, anneannem durmak bilmiyor. sürekli dayıma bir şeyler yedirme peşinde. o da mesela kara lahanayı çok sever. biraz önce anneannemlerdeydim, kadıncağız dur durak bilmemiş, bir tencere pancar çorbası, bir tencere de pancar pirinçlisi yapmış. pancar dediğim, bizim burada kara lahana için kullandığımız isim.

velhasıl kelam, siz siz olun böyle gerçekleşmeyecek boş vaatler vermeyin kendinize. memlekete gittiğinide yiyin yiyebildiğiniz kadar!