bugün

bir kez okumakla yetinilmemesi gereken kitaplardandır. martin'in, gözünde çok büyüttüğü, idealize ettiği burjuva dünyasının yozluğunu, ikiyüzlülüğünü keşfedip uğradığı hayal kırıklığını ve onu izleyen umutsuzluğunu anlatır.
kahramanımızın aşık olduğu ruth orospusunu '' iri, cansız, mavi gözlü, gür, sarı saçlı soluk bir yaratıktı. Elbisesinin de kendisi kadar harika olmasının dışında kızın giysilerinin farkına varmamıştı. Onu, incecik bir dalın üstündeki soluk altın renkli bir çiçeğe benzetti. Hayır, o bir ruh, kutsal bir yaratık, bir tanrıçaydı. Böylesine bir güzellik dünyasal olamazdı...'' cümleleriyle anlatır jack london.
zengin ve tahsilli kız, fakir ama gururlu ve azimli oğlan... yazar olma sevdası... aşka inanma çabası... tutunabilmek arzusu... romanın ana çatısının, bu tarz bir klişeden destek alması, muazzamlığından hiçbirşey götüremez. birçok açıdan, söylenebilecek pek çok şeyi söylemiş süper bir kitap. en iyilerden. en hüzünlülerden hatta..

alper canıgüz'ün oğullar ve rencide ruhlar adlı romanının 5 yaşındaki fırlama kahramanı alper kamu; karakolda bir polisin gururunu ayaklar altına alarak yaptığı boktan bir davranıştan sonra iç sesiyle bir soru sorar. ve cevaplar:

"insan bu hallere düştükten sonra aynaya nasıl bakardı ki? yüz milyonlarca insan nasıl bakıyorsa öyle herhalde!"

ve,

tam olarak nerede okumuştum, nereden duymuştum hatırlamıyorum (vahşetin çağrısı'nın önsözünde olabilir), jack london mealen şöyle diyordu:

"..martin eden tanrıya inanmadığı için değil, insana inanmadığı için öldü."

işte bu yüzden gitti martin. aşağılık hallere düştükten sonra utanmadan sıkılmadan aynaya bakabilen insanlardan, gerçek aşktan ümidini kestiği için. martin eden'e kızabilir miyim? keşke gitmeseydi diyebilirim sadece. bu, neyi değiştirecekse?

her çağ kendi martin eden'ini yaratacak. "eden bulur" hikayesi de yalan. yanlarına kalan hep, kar olacak. martin edenler ise hiç bulamayacak. manzara bu...

eyvallah martin...
martin eden her şeyiyle (sonunda yer alan intihar olayı dahil) gelişim itibariyle olmasa da sonuç itibariyle jack london'ın otobiyografisi denebilir..
yatağımın başucunda hep durur.. hayata küfretme isteği geldiğinde, bir şeylerden bıktığımda, parasız kaldığımda, çok çalışmak zorunda kaldığımda... o kitap sığınağım olur.. bazen sadece kapağına bakmam bile yetebilir.. ama sık sık içini açar ve birkaç satır okurum.. beni çok ateşler.. hırs yapmamı sağlar.. özendirir.. seviyorum o kitabı..

Jack Londonın zenci karşıtı bir sosyalist olduğunu duyduğumda biraz üzülmüştüm işin gerçeği..
edebi olarak çok iyi olmasa da gerek kurgusu ve hepsinden önemlisi jack london gibi bir adamın tutkusunu yansıtmasından dolayı bile bir solukta okunuveren bir romandır.
yeni çıkan baskılarının dili çok kötü ve yetersizdir. varlık yayınlarından çıkan eski baskısı okunmalıdır.
"omuzları kapılardan sığmayan" şeklinde tasvir edilen jack london'ın roman karakteri ve romanının adı.
defalarca okunulası jack london romanı. kendini anlattığı söylenir...
--spoiler--
martin eden için neden biraz üzülmeyeyim? martin eden bendim.mardin eden bir bireyci idi,bense bir sosyalist.işte bu nedenden ben yaşamaya devam ediyorum ve işte bu nedenden martin eden öldü. bu kitap bireyciliğe bir saldırıdır.martin eden başkalarının ihtiyaçlarının farkına varmayan aşırı bir bireycidir.hayalleri kaybolduğunda,uğrunda yaşayacağı hiçbir şey kalmaz.

jack london
--spoiler--
jack london'un, marten eden karakterinde* kendini okyanusun derinliklerine bırakıp beynine giden son oksijen zerreleriyle düşünebildiği son cümle ile sadece kitabı değil okuyanı da bitirdiği romanıdır.
"ve o an artık hiç bişey bilmediğini bildi"
jack london'ın okuduğum en iyi romanıdır.ancak yine de demir ökçe ile kıyaslamak pek doğru değil.martin eden daha birey odaklı bir kitaptır.ayrıca martin,öyle zannediyorum jack london'dan fazlasıyla izler taşıyor.martin 'in yazar olma çabasında iken çektiği sıkıntılar,çalışma hayatı ile yazma dönemleri arasında gelgitler,bir tarafta ucuz işçilik bir tarafta yayınevleri tarafından onay görmemiş bir yazma süreci feci güzel anlatılmış.london'ın da hayatında buna benzer sıkıntıları çektiğini okumuştum.sanırım
london kendi bireyci duygularıyla savaşırken bunu martin eden'de yazıya dökmüş.
martin eden 'demir ökçe' den sonra en etkileyici kitaplarından biridir jack london ın. martin eden in aşkı için başardıkları, azmi takdire şayandır ancak o tertemiz aşkı, kalbindeki o bir nevi kutsal aşkı hayallerindeki gibi yaşanamamıştır gerçek hayatta. yıllar sonra çok para kazanınca anlamıştır ki, sefaletin en dibinde olduğu günlerdeki ruhundaki zenginlik ona yaşama gücü vermiştir ve çok para sahibi olduğu zamanki ruhundaki sefalet onu intihara sürüklemiştir.
jack london kitabın arkasında şu notu ekler, martin eden ölümü, umutsuzluğu seçti ama bir devrimci için her zaman ümit var olmalıdır. der.
ne acıdır ki jack london da hayatına kendi elleriyle son vermiştir.
etme bulma dunyasi bu, edersen bulursun kardesim martin, ettin buldun. (bkz: martin bulan)
çabalayarak emek harcayarak nelerin başarılabileceğini gösteren kitap.
" o, bir ün avcısı değildi, yalnızca tanrının çılgın aşıklarından biriydi. "

kendimizi, yaşamımızı, fikirlerimizi bütünüyle sorgulatma sebebidir Martin eden.
etrafımızda onlarca insan vardır. çok az tanıdığımız. tıpkı martin gibi fakir, zengin, dışarıdan baktığımızda birşeye benzetemediğimiz. belki onlardan biri de martin eden'dir diye düşünürüz bu kitaptan sonra. hulasa insanlara bakış açımız farklılaşır artık.
belki, biz de martin eden'i örnek alabiliriz bütünüyle. bunu isteriz.
boş yaşamak nedir görürsünüz kendinizde, bu kitaptan sonra.
kitabın içinden jack london'ın ne kadar fanatik ve geri zekalı bir adam olduğunu anlatan bir bölüm:

'' martin şimdi biliyordu ki onu gerçekte sevmemişti. onun sevmiş olduğu idealize edilmiş bir ruth, kendi yaratmış olduğu tanrısal bir yaratık, onun aşk şiirlerinin parlak ve aydınlık ruhuydu. bütün burjuva yetersizlikleri ve kafasında burjuva psikolojisinin ümitsiz engeli ile, gerçek burjuva ruth'u hiç bir zaman sevmemişti.''

sentez yayın evinden çıkmış martın eden' de 338. sayfanın devamını da okuyunuz. gerçi kitabın bütününü okuyup da aynı yargıya varılabilir kolaylıkla.
--spoiler--

Ruth'un Martin'e söylemeye çalıştığı ama martin'in kalbini kırmaktan korktuğu için söyleyemediği şey şuydu:
"yazma demiyorum hobi olarak yine yaz".

--spoiler--
mayakovski'nin bir şiirinde yirminci yüzyıldaki popülerliğini gördüğümüz yazarın ideası ve manifestosudur:
"..ne yapalım evlenirsiniz
dayanırım
buna. peki.
dinginim nasıl, görün!
nabzı gibi
bir ölünün.
anımsıyor musunuz?
siz
"Jack London,
para,
aşk,
tutku," - - diyordunuz.
bense yalnızca tek şeyi görüyordum:
siz-- çalınması gereken bir
Mona Lisa tablosuydunuz
ve çaldılar sizi."
|MAYAKOVSKi|
Bu şiir, sanal alemde sadece(facebooktaki iki sayfam hariç) burda olacaktır.
deliler gibi kitap okuyan, akabinde okumaya özendiren karakter.
insanların özünü anlatan inanılmaz gerçekçi bir roman. ün, para gibi maddi kavramlar olmadan insanların fikirlerini önemsemeyen bir dünyanın sahip olduğu nefret edilesi herşeyi bir balyoz gibi kafamıza indirmekte, hayallerimizi gerçek hayatla çarpıştırarak ders vermekte ve en sonunda herşeyin sabun köpüğü olduğunu anlayınca'' iş bitti'' diyerek çekip gitmekte martin eden... inanılmaz şaheser!
Insanların bu dünyaya birey olarak yanlız ve çırılçıplak gelmiş olduğunu anlatan müthiş kitap. Bir nevi bireycilik manifestosu olsada, yer yer varoluşçuluktaki atılmışlık ve çaresizlik konularıda karakter üzerinde ince ince işlenmiştir..
ulan bu kitap yüzünden iki hafta ruh bilim merkezi gibi dolaştım ortalıkta. bundan sonra depresif kitaplar okumamaya yemin etmişimdir.

--spoiler--

jack london martin eden gibi intihar etmiştir. tesadüf müdür?

--spoiler--

(bkz: tesadüf diye bir şey yoktur)
öyle kitaplar öyle karakterler vardır ki her sayfada onu kanlı canlı karşınızda görür dahası düşünceleri, duyguları, mücadeleleri ile ruhunuzda hissedersiniz, üstünden yıllar geçse de benliğinize kazınmış o ruhu unutamazsınız. işte martin eden öyle bir kitap ve karakterdir.
edebi olarak müthiş bir muhtevası olan kitaptır. kendini dünyaya bağlayan, ihtirasları peşinde kendini harcayan, sonunda umduğunu bulamadığı dünyadan kaçan ve bu kaçışın da iç dünyasında oluşturduğu tepkiyi örtmek/sindirmek için zihnini, kalbini uyuşturan bir insanın hayatını anlatmaktadır.