bugün

yalnızca hermetika gibi bir şiiri yazdığı için bile saygı duyulması gereken kadın.
onun dışında güzellikleri saymakla bitmez muhakkak. ama şunlara bir göz gezdirin;
(bkz: saatler geyikler)
(bkz: kuğu açılışı)
(bkz: he shot me down bang bang)
(bkz: destina)
(bkz: modern aşk)
(bkz: eskil bir aşk öyküsü)
ilk dönem şiirlerini daha çok sevdiğim şair.
dizeleri her daim mosmor. şiddeti sözünün bizzati kendisinden. canı sağolsun.
5.
bu yatak büyülendi
sana ve bana ait değil
burda şimdi hepimiz yatıyoruz
ve bize ninni söyleyen yok artık
yatağımı çivilettim
sana ve bana hazırladım
ve söylenemeyecek, söylenemeyecek kadar güzel rüyalara

7.
rüyamda seni gördüm
sen değildin, sana benzemiyordu ama
sendin
çünkü dünyada görülmeyen başka bir bakışla
bakıyordun

8.
rüyamda seni gördüm
sen değildin, sana benzemiyordu ama
sendin
çünkü tıpkı olması gerekene benziyordun

15.
güneşin tutulduğu gün
gölgeler müphemleşti dedi bir şair
şimdi artık her şey müphem
ilişkiler, aşklar, dostluklar
hiçbir şey bilmemek gibi bir duygu
neden diye sormayın
bir martı gibi çığlık ve kahkaha atın.

güneş tutulması 1999 kitabından.
ilgili eleştiri için (bkz: post modernist paçavra şiircikler)
mutsuzluğun kadın hali.
tam bir afet, tatlı dilli, gözleri ömre bedel insanlardan biridir. lise yıllarımda tanıştığım o küçücük odamda bana ışık tutan dizelerin sahibi kadın.

cam seslerinden bir anı

kısacık bir andı, bana cam sesleri gibi
bir anı kaldı
kısacık bir andı, o çok duyarlı dengeler
yansıdı

ipe dizilen inci
dünya ile kişi

ilk yazdı, sonradan saydam birşeyler
yağdı
uyum karıştı ince havaya

kısacık bir andı, belki farkında bile
değildin sen
ben sonsuz kişiydim, o kapıdan
çıkarken

anıların cam kırıkları gibi
toplandığı o an
başka anıların anıları
geçiyor aklımdan...
nilgün maramara'nın intihar etmediğini, camdan itildiğini söyleyerek ortalığı karışmıştır. bilemedim akıllı mı, deli mi?
"anıların cam kırıkları gibi
toplandığı o an,
başka anıların anıları
geçiyor aklımdan..."
hüzünlü bir kovboyun şarkısı'ndan
''başını yağmur torbasına uzatmış bir at salonun bir köşesinde duruyor.Sende ne var bilmiyorum. platin saçların olsun istiyorum, senin kim olduğunu hiç anlamasınlar istiyorum. birçok şey birden olsun istiyorum. akaretlerde iki başına yürüyeyim. motosikletle balıkpazarına ineyim. eyüp'e inen karla inen sıra sıra melekle inen tuhaf gözlüklü bir yabancıyla istanbul , porselen başkent, seni unutuyor terkedemiyorum. birçok şey birden olsun istiyorum. bir atın üzerinde aya yorgi'de şiir odalarını gezmek istiyorum.trafiğe kapanan yeni beyoğlu'nda break-dance yapsam, bağırarak kendimi aşiyan yokuşundan atsam... ''
(bkz: anne ben barbar mıyım)
yapı kredi yayınları ndan çıkan son kitabı siyah sistanbul ile bir kez daha sarsmış olan sevgili şair. kadın.
zamansız erik. anlayabildiğim en açık sözleri destina dadır. şarkıdaki gibi, 'yeni bir isim verdim' gitti sana.
varlığı öyle bir güç ki, şiire bin kere daha taparım bu kadınla.
odamda kendsinin bana hediye ettiği kızılderili heykeli bulunan tuhaf yazar, sevilesi şair.
"bak en güzel en güzel kadınlar çekiliyor aşktan"
"oranj değilim ben, yasın belirtisiyim,
morum, safranım belki ama oranj
değilim. mutluluk çıkmaz benden.
benim turunçgillerim yapraklarını ağlar.
yine de senin için tuhaf şövalyem,
incelikli zulmün için, kalbimin
morluklarını unutup oranj olmayı deneyebilirim" lm
' ona kötü bir şey olsun istedim,
bana aşık olsun istedim.'

daha iyi bir intikam cümlesi olabilir miydi?
"bak en güzel en güzel kadınlar
çekiliyor aşktan."

baktım, gördüm.
http://www.youtube.com/watch?v=AZSYSMYO-Bg
"herkesin küçük bir bahçesi olmalıydı
üzerinde fikir teatisinde bulunabileceği saatlerce
mesela aramızdan biri bahçesinde gece yarısından sonra
enteresan bir durum gözlemişse hemen hiç çekinmeden
arkadaşlarını arayabilmeliydi
hareket eden cisimler üzerinde pembe mumlar
kendini gizlemeliydi
tam gece yarısı olduğunda birdenbire
mona lisa çalmalıydı...
gümüş kapların içinde bir tadımlık
yiyecekler olmalıydı...
ne kötü şimdi şu an dışarı baktığımda
sana bu derece yabancılaşmam...
o kadar yakındık ki...
ama işte şimdi elimi dışarı uzattığımda
yağmurun yağıp yağmayacağını kavramak dışında
sana dair hiçbir şey bulamıyor olmam
sana tutunamamam ki katiller bile geride
el izi bırakır, ne acı...
şu an üstümde sarı simlerle işlenmiş
lacivert kadife eşofman olmasından son derece
memnun olmama karşılık bütün bunları
ve başka birçok şeyi bırakıp
çiçekli ince elbiselerle
kafamda hasır üçgen bir şapkayla
sulak pirinç tarlalarında
seninle yan yana dolaşamayacağımızı
bilmek ne kötü..."
şiirlerinin toplandığı Anemon kitabının 183'üncü sayfasında Azuma adlı bir şiir vardır. işte o şiir ki güzeldir.
intizar ettiğim birisi yok, dua ediyorum hayatıma giren yanlış kişiler için.. bana gelince ben; hazan yüzlü bir adamı aradım. demiş ince şahsiyettir.
''evde öyle oturuyorum. akineton içtim. yapay bir huzur. anlamadığım bir müzik çalıyor. kafam hem iyi, hem çok kötü. her şeyi daha da acayipleştirmek için siyah gözlükler taktım. evde öyle oturuyorum.

depresyon günlerimin sabahlığını da giydim tabii: lacivert kadife ve arkasında nefis bir turkuaz kuş var. bunu giydim mi, artık iş biter. kış gelmiş, sobanın üstüne de depresyon efendisi oturmuş demektir. bir kestane pişirmediği kalır. ama kendine acı bir kahve koyar. o acı kahve depresyon kahvesidir de, ben ondan içmem.

bu depresyon dedesi geldi beni on iki yaşımda buldu. on iki yaşındayken anneme gider, "anne, canım sıkılıyor" derdim. daha o zamanlar baudelaire, spleen filan okumamıştım. tam şu anda ezan okunuyor. biraz yukarıdakini hatırlayın diyor. kimbilir belki o hepimizden daha da yalnız. onun yukarıda olduğunu bilseydik, hepimiz çok sevinirdik değil mi?

hala canım sıkılıyor. böyle zamanlarda hiçbir şey iyi gelmez bana. kitap okuyamam, yazamam, kendime çay bile yapamam. kendimi dışarı atarım, o zaman da kurtulamam. çünkü insanlarla aramda depresyon efendisi vardır. telefonla konuşamam ya da tam tersine bir telefon obsesyonu başlar. herkesi geceyarıları uykularından uyandırırım. saatin tik taklarını dinlerim bir tek. yalnızca ufo kitapları ya da mistik kitaplar okuyabilirim. çünkü çıkış yolları bir tek onlarda vardır.
onlar depresyon efendisi ni öldürürler. depresyon efendisi bohçasını alıp başka bir eve gider. geçici bir ayrılıktır ama bu. tekrar döneceğini, sobama döneceğini bilir. edgar allan poe buna başka bir şey demiş. kuzgun demiş o bu duyguya. ece ayhan görünmez köpeğim diyor. sylvia plath lale diyor.

depresyon efendisi nedir aslında size söyleyeyim mi? depresyon efendisi insanı gönüllü olarak auschwitz kampına gönderecek kadar zalim bir arkadaştır. ama bizi en yakından tanıyan, o yüzden de vazgeçemediğimiz bir arkadaş. billie holiday in dediği gibi:
günaydın kalp acısı,
oturmayacak mısın?
beni en iyi tanıyan sensin.

sonra depresyon bulaşıcı bir hastalıktır. depresifleri hemen herkes anında terk eder. hiçbir şey yapamazsın. depresyon efendisinin kahvesine mecbur kalırsın.
merhaba depresyon efendi,
kestane pişirmeyecek misin?
benim en kıskanç sevgilim sensin.''

mor rengin en çok yakıştığı kadındır.
şiirlerinde vermek istediği mesajları olabildiğince derinlere gömmekten hoşlanır. ister ki okuyucu, şiirlerinin her yerini didik didik etsin, araştırsın, ardını yoklamadığı tek bir sözcük bile bırakmasın. mesajı bulup çıkarmak onu sevindirsin, heyecanlandırsın, dahası tatmin etsin.
izdiham dergisinin 12. sayısının arka kapağını süslemiştir.

görsel