bugün

seçim tarihi yaklaşırken, erdoğan "artık yoktur" derken, arınç "vardır" demektedir.
"Kürt sorunu vardır; ama bunu dile getirmeye gerek yoktur" demiştir, çok sayın * Arınç
(bkz: kürt sorunu yoktur bakımsız kadın vardır)
durum bundan ibarettir.
(bkz: inanırsak olur bence)
bu ülkenin tek sorunu vardır. onu da çoğu insan biliyor zaten.
sayın cimhirbişkinima şimdi sorsanız "kürt sorunu var mı yok mu" diye; %100 eminim ki "ne sorunu yok öyle bir şey" diye cevap verecektir.

elbette bu cevaba karşılık bir "karşı soru" soracak göt yok basında ama ben sorarım; "peki sayın cumhurbaşkanım, bundan 10 yıl önce kimlerle neden ve nerede masaya oturup çözüm süreci konuştunuz?".

elbette bana, "ananı da al git" diyecek ve fetöcü ilan edecektir ama ne kadar inkar edilse de gerçekler, bön bön size bakmaya ve orada durmaya devam eder...

kürt sorunu vardır, yok deyip kafasını kuma gömmeye devam edenler Galatasaray şampiyon olacak mı diye tartışmaya devam edebilir ama ben "var" olan sorun üzerine entry'e devam ediyorum...

geçtiğimiz pazar günü cumhuriyetimizin doksan dördüncü yıldönümünü kutladık, verdik coşkuyu, ama ismet inönü'nün "daha cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte düşünmeye başladık bu Kürtler ile ne yapacağız" sözü hiç aklımıza gelmedi mesela...

Elbette cumhuriyet tarihimizin, PKK terörü bunların en azgını ve en tehlikelisi olsa bile, bir "Kürt isyanları tarihi" olduğu da hatırımıza nedense hiç gelmez. gerçi doğru düzgün de öğretilmez ya neyse...

Çünkü bağırıp çağırmak kolaydır, oturup düşünmek zordur.

inönü'nün bu yukarıda yazdığım sözünü bir zamanlar "aziz nesin" kitabında yazmıştı.

Atatürk'ün ve inönü'nün, ilk günden beri düşünüp durdukları bu meseleye "ayaklanma bastırmaktan öte" bir çözüm bulamamış olduklarını biliriz.

Bugün de durum değişmemiştir. doksan dört yıldır, onlar başkaldırıyorlar, biz tepeliyoruz.

Kuklanın ipini tutan, bundan çıkar sağlamaya bakan el değişiyor yalnızca, 1926’da ingiltere, bugün Amerika. belki de yarın çin yada rusya...

1938 yılında hemencecik bitirmiştik. Yani, bitirdiğimizi sanmıştık da, ertelemiştik.

bazıları, bu çözümsüzlüğü, meselenin doksan dört yıldır "kapalı kapılar ardında tutulmuş" ve "askerin tekeline bırakılmış olmasına" bağlıyordu.

Af buyurun ama, 1925 yılından sonra memlekette sivil politikacı mı bırakılmıştı ki ağzını açıp konuşacaktı bu konuda? 1945 yılından sonra sivilin eli kolu ekonomiden başka hangi alanda serbest bırakıldı ki politika oluşsun?

Acaba en başında, 1923 yılında bir federasyon kurulabilir, bunlara bazı haklar verilebilir miydi? Akla bu soru geliyor.

Hayır. "ulus-devlet" merkezi olmak zorundaydı. Ayrıca Kürt unsurunun, "federe" bir eyalet oluşturabilecek ne kadroları vardı, ne önderleri, ne eğitimi, ne de çapı...

Ya da, en başından, Kürtler"in de Araplar gibi "gitmelerine" izin verecek, başımıza bu derdi almayacaktık! Bu kamburu sırtımıza kendi elimizle vurmayacaktık! Bırakacaktık onları da çok kaşınan ötekiler gibi ingiliz emperyalizminin eline, ne halleri varsa görsünlerdi...

Acaba 16 Mart 1920 günü kapatılıp dağıtılan Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı, Misak-ı Milli sınırlarını çizerken gerçekçi davranmamış mıydı? Beş hafta sonra toplanan ihtilalci Ankara Meclisi, bu misakı olduğu gibi kabul ederken acele mi etmişti?

beyni olan insan, savaş tamtamı çalıp faşistlik yapacağına, bu soruları sormalı...

Bendeniz bu belanın temellerinin 1908 yılında atıldığını düşünürüm. Maçın kırılma noktası orasıdır.

Devrim yapan Jöntürkler, asıl o zaman bir federasyona gidebilirlerdi... Çünkü ülkede olumlu, iyimser ve çok liberal bir hava esiyor, herkes imparatorluğun derlenip toplanacağına inanıyor, çok bilinen örnekle "imam, papaz ve haham kol kola geziyordu"...

Fakat ittihat ve Terakki tam anlamıyla iktidara da gelememişti, 1913 başında darbe yapana kadar... 1910 yılında italya Libya'ya saldırınca, ittihat ve Terakki politikası birdenbire değişti, hem ırkçılığa hem diktaya yöneldi. Dikta, zaten "mayasında" vardı. Liderleri de, dağılan imparatorluğun yerine başka bir imparatorluk kurmayı hayal edecek kadar uçuk bir maceraperestti.

Eh, 1908'de kurulamayan federasyon, 1923'te hiç kurulamazdı tabii.

Böylece, Ermeni ve Rum unsurlarını ezdik, Yahudi unsurunu korkuttuk ve sindirdik, lakin Kürt unsuruyla başa çıkmanın diğerleri kadar kolay olmadığını da gördük.

Fakat, HDP milletvekilleri başta olmak üzere (gerçi çoğu içerde) bazı kürtler ile birlikte, "ikinci cumhuriyetçiler" de dahil olmak üzere, bugün hiç kimse bir federasyon rüyası da görmesin! Geçmiş ola.

Kan ve gözyaşı daha da dökülecektir, sonunda her şey olacağına varacaktır. Varılan nokta da çok kötü bir nokta olacaktır.

Diktanın, baskının, korkunun, klişenin, sloganın, cehaletin, tabuların, deve kuşluğunun bedeli ödenecektir. ittihatçılar, politikalarını değiştirmiş değiller. Değiştiremezler.

Osmanlı imparatorluğu'nu nasıl batırdılarsa, korkarım Türkiye Cumhuriyeti'ni de tehlikeye atacaklardır.

Yazık. Akılcı ve gerçekçi olunacaktı, olunamadı, bugün hiç olunamaz. Herkes istese, milliyetçi geçinen faşistler bırakmaz.
Kürt sorunu yoktur, Devletin insanları yönlendirmek için kurduğu sistem sorunu vardır.

televizyon dizileri, sinemalar ve diğer medya organlarına dikkat ederseniz ne demek istediğimi iyi anlarsınız.
kürt sorunu diye birşey yoktur. kürtlerin başlı başına sorun olması vardır. yok ki bir delikanlı açsın gaz odalarını, yaksın fırınları, çıkartsın kimyasalları. nerde amk.
Kürt sorunu yoktur, sorunlu Türkler ve faşistler vardır.
valla bir kürt olarak benim bi sorunum yok sizin benle sorununuz varsa kendiniz çözün.
güncel Önemli Başlıklar