bugün

bir moderatörün loblarını ayırmak suretiyle, acımasızca ve şehvetle becermektir.
pek değerli moderatörlerimizi üzmemek gayesiyle, artık tanımımızı da yapmış olmanın eşsiz ferahlığıyla selam yollayabiliriz.
görsel

selam.

intihar kokulu dramlarımın nazlı şefkati,
ah dumanı kimsesizliğe tüten taze ölümün katranı,
tut gözyaşlarımı;
tutsana gözyaşlarını azat eden tüm ebri-i baranları
hoşçakal omurgası lügatından kopmuş en köhne masalım,
hoşçakal benim en güzel kalmış yarım masalım...

bu anımı sizlere bu liriklerimle tasvir etmek istedim.
merhaba,
ben pembe tolga

muhacir yüreğimi heyecanlandıran en imgesel sabahlardan birisine "merhaba" demiştim. gözlerimdeki mutluluk, bir izdüşüm misali karanlığı yırtıp aralıyordu. basiretim münferit düşlerimden uzaklaşıyor, yerini tebessümü naçizane mutluluklara bırakıyordu.
nasıl mutlu olmayayım ki, nasıl fahur benliğimin heyecandan titremesine seyirci kalmayayım?..

tabii ki mutlu olacaktım;
o gün robotum gri tlg'nin doğum günüydü...

halen dün gibi aklımdaydı.
yıllar önce tam da o gün, fırtınalı bir gecede, mühendislerim tarafından kucağıma bırakılmıştı gri tlg.
gri tlg'yi kucağıma alır almaz, makine yağı dolu biberonla emzirmeye başlamıştım bile. henüz yarım karış ebadında, son derece gri ve huysuz bir bebek robottu. durmadan ağlayıp kendi vidalarını sökme derdindeydi. onu ilk kucağıma aldığımda ben de göz yaşlarımı tutamamıştım.
tanrım bu ne tatlı bir bebekti böyle... siyaha çalan gri suratıyla usulca bana gülümsüyordu. soğuk metal yanaklarına bir öpücük kondurup, hemen kulağının içindeki alıcılarına ezanla birlikte gri tlg ismini fısıldadım.
adını gri tlg koydum.

ah berdevam yıllar işte...
nasıl da geçiverdi onca yıl. henüz ilk adımını atışı, ilk "tolga bey" deyişi, ergenlikte yanaklarında çıkan korozyonlar... hepsi dün gibi gözümün önünde canlanıyordu.
onca yıl bir çırpıda geçivermişti işte. artık eşek kadar robot olmuştu. ama ben tüm bunları anımsarken yine de gözlerim doluyordu.

her yıl olduğu gibi, bu mekanik dostuma yine sürpriz bir doğum günü partisi tertipleyecektim. şehirdeki tüm aşk tüccarlarım ve gaydaşlarımı da davet edecektim. her yıl gri tlg kendi doğum gününü unutuyor, biz de kendi aramızda ufak bir partiyle geçiştiriyorduk.
fakat bu sefer kapsamlı bir doğum günü partisi düzenlemeye kararlıydım. benim gri dostum bunu hak ediyor...

sürpriz plan hazırdı; her gün antreye çıktığı 13.00 - 14.00 saatleri arasında tüm gaydaşlarımı ve aşk tüccarımı gizlice eve alıp, robotumun eve geri döndüğü sırada üzerine çullanıp partiyi başlatacaktık. her şey kusursuz olmalıydı.
o kapıdan adımını attığı anda, en sevdiği şarkı olan "sexy and i know it" şarkısını açacak, şaşkınlıkla donakaldığı sırada omuzlara alıp, onun için doğum günü hediyesi olarak tasarlattığım makine yağıyla dolu yüzme havuzuna fırlatacaktık.
hediyeme nasıl sevineceğini tahmin edebiliyordum. kaç zamandır kendisine ait bir yüzme havuzu istiyordu. bense vaktim olmadığı için üzülerek reddetmek durumunda kalıyordum.

artık her şey hazırdı.
partiye yalnızca sayılı saatler kalmıştı. gri tlg, her şeyden habersiz bir şekilde içeride playstatin oynuyordu. ne olursa olsun onu kuşkulandıracak hiçbir şey yapmamalıydım. bu sürpriz partiyi heba edebilecek hiçbir kuşkuya kapılmaması için odama çekilip bilgisayarımda sakince vakit geçirmeyi yeğledim.
hem aynı zamanda mühendislerimce yeni tasarlattığım, "penislavye" adlı yeni klavyemi de deneme şansı bulacaktım.
penislavye; yalnızca erkek cinsel organıyla çalışan tasarım harikası bir klavyeydi. tuşlarına penisle basılıyor, her enter'a dokunuşunda da hayalara manyetik titreşim dalgaları yollayarak inanılmaz bir hazza davetiye çıkarıyordu. ayrıca olası bir kadın tarafından kullanılmaya zorlanması durumunda da kendisini imha ederek bir nevi intihar ediyordu.

penislavye'yi mpt'ye (minik pembe tolga'ya) yerleştirdikten sonra "kukudağ sözlük" adlı internet sitesine giriş yaptım.
kukudağ sözlük; kurmaylarımca edindiğim bilgiler neticesinde profesyonellikten uzak, içinde son derece kadın olan bayanların yer aldığı, lobları kemale ermemiş birtakım oğlanların dışlandığı, doğrusunu söylemek gerekirse de yöneticilerinin loblarının birçok kez ayrıldığına ve becerildiğine dair ortalıkta rivayetlerin dolaştığı esrarengiz bir internet sitesiydi.

bu edindiğim bilgilerin akabinde kukudağ sözlük'e kahkahalar eşliğinde, ana sayfasına 500 tl çarpmak suretiyle giriş yaptım.
kısa bir süre sonra kurmaylarımın haklılığına acı bir şekilde vakıf olmuştum. sözlüğe giriş yapar yapmaz "hususi mesajlarım" bölümünün pembeleştiğini fark ettim. saniyeler içinde yüzlerce hususi mesaj almıştım.
tanrım bu ne elim bir tabloydu... bu nasıl affedilemez bir fahşa, bu ne tür bir fahuranenin kadınsı günahı, bu... bu nasıl bir konsensüsün utanç ortaklığı. tanrım bunlar nasıl şirret kadınlar...

adeta kanım donmuştu. yüzlerce fütursuz kadının şehvet pisliğine tutulmuş mesajlarına tanık olmuştum. okumamaya çalıştıkça gözlerimin önünde beliriyorlardı. tanrım ne kadar da kötüydü...
öncelikle bu arsız yaratılışlı, biyolojik hata ürünü, hangi akla hizmet yaşamalarına izin verilen, ince ve tiz sesleriyle doğanın dengesini alaşağı eden son derece dişisel kadınların yüzsüzlük içerikli mesajlarına cevap vermemeyi yeğledim.
fakat duracak gibi değillerdi. ben sükunetimi korudukça laubalilikleri had safhaya erişiyordu.
ve en sonunda daha fazla dayanamayarak, pembe benliğimin onuruna kuvvet, mesaj yağmuruna tutan dişisel yaratıklardan birisine cevap vermek durumunda kaldım.

- efendim merhaba, ben pembe tolga. güzel temenniler eşliğinde yolladığınız hoş mesajlar için gerçekten teşekkür ederim. fakat eklemek isterim ki; yanlış insanla iletişim kurma gafletine düşmektesiniz. zira bu neşemi kaçıran dişisel mesajlarınıza bir son vermenizi temenni ediyorum. mutlu günler dilerim efendim.

+ yaa çok tatlısın seen. neden cevap vermeyecek misin bana? ya ne yapıcm ki sana. nerde yaşıyosun, kaç yaşındasın? söylesenee lütfen.

- efendim sizi tahakkümümle tanıştırmak istemiyorum. beni buna lütfen daha fazla zorlamayın.

+ ya lütfen lütfen !

- bakın efendim; sizi hidroklorik asitin içinde öğütüp, sıvılaşan bedeninizi plastik kaplara döküp, derin dondurucuda dondururum. donan parçalarınızı da sokakta yürüyen vatandaşların kafasına fırlatıp kahkahalar atarım. lütfen daha fazla mesaj yollamayınız.

sinirden penislavye'yi kaldırıp duvara çarptım. tüm bu kadınların doğmasına vesile olan babalarının taşaklarını kesip sapanla gökyüzüne fırlatmak istiyordum. içimde beslediğim adavet yeniden gün yüzüne çıkmıştı.
sinirden loblarım kızarmıştı. biraz olsun durum değiştirmek için sözlükten birtakım gaydaşlar aramaya, en olmadı gaydaş yapmaya zorlayabileceğim oğlan çocuklarıyla tanışıp gri tlg'nin doğum günü partisine davet edecektim. ki;

karşımda "çaylaksınız sözlük formatı" yazısı beliriverdi.

kifayetsiz bir kahkaha atıp yerleri yumruklamaya başladım.
her nedense o mavi ve itici yazı çok komiğime gitmişti. kahkahalar eşliğinde odamın penceresinden kafamı çıkarıp, bahçeye dolarlar saçmaya başladım. parayı görüp bahçeme sızan tüm kadınları tüfekle vurduktan sonra yeniden bilgisayarımın karşısına geçtim.
bir 5.000 dolar da "çaylaksınız" yazısının üstüne çarptıktan sonra hususi mesajlar bölümüne geçip, gaydaş adaylarıma mesaj atmaya yeltendim. ama düşüncemi gerçekleştirememiştim. bu sefer de karşımda "çaylak olduğunuz için özel mesaj gönderemezsiniz!" yazısı belirmişti. henüz şaşkınlığımı üzerimden atamamışken, tüfeğin sesini ve yersiz kahkalarımı duyan robotum gri tlg odama girdi.

panikle ekrandaki yazıları saklamaya çalıştım. zira gaydaş adaylarıma doğum günü partisiyle ilgili gönderemediğim mesajım hala ekranda duruyordu. paniklediğimi gören gri tlg, gövdesindeki hoparlörlerden mozart çalarak beni teskin etmeyi denedi.
en sonunda üzerimdekileri çıkarıp pembe monitörümün üstüne serdim. görmemeliydi... tüm hazırlıklar heba olacaktı.
ve gri tlg daha fazla dayanamayarak, krom ellerini omzuma koyarak seslendi:

- tolga bey lütfen sakin olunuz. sizin fevkalade heyecanınızı ve şevkinizi kırmak istemediğimden dolayı gizledim. en başından bu yana biliyorum. her zaman da biliyordum. üretildiğim gün, sizin tabirinizle "doğduğum gün" hard diskimde kayıtlı. lütfen daha fazla tahrip etmeyin kendinizi.

meğer en başından beri doğum gününü biliyormuş.
bu itiraftan sonra hüzünle, ama daha çok sinirle ağlamaya başladım. ben ağlarken, gri tlg de sırtımı sıvazlıyordu.
tüm her şey heba olmuştu... tüm o güzel parti, elinde kokteylini yudumlayan mutlu gaydaşlar, su tabancasıyla birbirlerine kokainli su fışkırtan aşk tüccarlarım, ve yalandan da olsa robotum gri tlg'nin şaşkın mutluluğu...
hiçbiri de henüz gerçekleşemeden avuçlarımın arasından kayıp gidivermişti. üstelik "kukudağ" sözlük denilen bu bertarafı kaçınılmaz internet sitesi yüzünden.

eğer çaylak olmasaydım, eğer o vajili yaratıkla münasebet içine düşmeseydim tüm bunların hiçbiri yaşanmayacaktı.
en azından gri tlg, bu naif rolüne devam edecekti...
düşündükçe sinirleniyordum. daha fazla dayanamayarak, sözlükteki " bir derdin varsa git kendin çöz " butonundan olan biteni öğrenmek gayesiyle, loblu bir oğlan moderatöre ulaştım:

- merhaba, ben pembe tolga. az önce beni çaylak eyleme gafletine düşmüşsünüz. bunun sebebini derhal açıklar mısınız?

+ selam pembe tolga. özel mesaj yoluyla bir yazarı ölümle tehdit etmişsiniz. bunun cezası çaylaklıktır. 5 gün çaylaksınız. iyi günler.

istediğimi almıştım. hiç vakit kaybetmeden, yatak odamdaki yatağımın baş ucundaki "hacker" butonuna bastım.
bu buton sayesinde zemin katta muhafaza ettiğim bilgisayar korsanım, mühendislerimce özel tasarlanmış yaylı bir mekanizmayla odama fırlatılarak huzuruma çıkacaktı.
butona basışımın üzerinden beş saniye geçer geçmez, yatak odamın zeminindeki kapaklar ardına kadar aralandı ve hacker odama iştirak etti. bu müthiş düzeneği tasarladıkları için mühendislerimi siksem yeridir.
vakit kaybetmeden bilgisayar korsanıma seslendim:

- hoşgeldin. sana bugüne kadar hiç işim düşmemişti. bugün kendini kanıtlama günün.
+ ne dilerseniz tolga bey... dileyin merkez bankasının güvenlik duvarını kırayım.
- bu ne densizlik! (yüzüne 5.000 tl çarparak) asıl merkez bankası benim güvenlik duvarımı kırıp paralarımı çalmasın!
- affedersiniz efendim...

hemen konuyu anlatıp, bana o kadın ve moderatörün adreslerini bulmasını istedim. işlemin yaklaşık 15 dakika süreceği müjdesini verdikten sonra neşeli bir kahkaha attım.
bilgisayar korsanım işlemini sürdürürken, ben de bir yandan o'nu beceriyordum. gerçekten de işine çok hakimdi. belki o'nu becerdiğimin bile farkında olmadan, pürdikkat bilgisayarın başına konuşlanmıştı.
söylediği gibi 15 dakika içinde adresleri bulmuştu. hackerın yüzüne 10.000 tl çarpıp, aynı düzenekle geldiği zemin katına geri yolladım.

artık elimde iki adres ve acımasız emprovizasyon fikirlerim vardı... gözlerim adeta adavet kusuyordu.
birtakım bürokratik telefon görüşmelerimin akabinde bu iki günahkar ve fakir insanı 45 dakika gibi şampanya patlatılası bir sürede adresime getirttim. o'nları adresime getiren kurye ajanın dudağına öpücük kondurup, biraz da harçlık bıraktıktan sonra yolladım.

artık ikisiyle de yapayalnız kalmıştık. ilk önce beni şikayet eden o biyolojik hata ürünü, yumurtalıkları sanki her ay doğuracakmış gibi kendisini yenilemek suretiyle kanayan kadın cinsiyetli bu dişisel yaratığın kafasındaki çuvalı pembe bıçağımla çıkardım.
tanrım...
bu kadın hangi ibrete tekabül, hangi kutsal değerlere uzanan saldırıların sonucunda dünyaya yollanmış, hangi yüzle aynaya bakabilecek cesareti bulmuş, tanrım bu nasıl çirkin bir kadındır?..
bir hipopotamın götüyle evlendirilse, "hipopotamın götü bu kadınla evlenmekle kendisine yazık" etmiş denilebilecek kadar çirkin bir kadındı. daha fazla midem bulanmadan kadını yüz üstü yere yatırdım. daha fazla görmeye dayanamayacaktım.
sıra moderatörün yüzünü görmeye gelmişti...

moderatörün de kafasından çuvalı çıkardıktan sonra, gördüğüm tablo karşısında bastım kahkahayı.
muhtemelen bu suratı hayatı boyunca gören beşinci ya da altıncı kişiydim. bu casper suratlı çirkin oğlanın, neden yaşamını bilgisayarların ardına gizleyerek sürdürdüğünü anlamak pek de güç değildi. üstelik hem çirkin hem de fakirdi. insanlardan gizlenerek tüm gün bilgisayarın başında oturarak para kazanıyordu. bir de bunun için kahkahayı basıp yüzünü tekmelemeye başladım.
hemen ardından ikisini de çırılçıplak soydum.

kadını soyarken başımın döndüğünü gören gri tlg kollarıma girip bana yardım ediyordu. bu kadının iğrenç ve çıplak bedenine bakamıyordum bile.
kusmamak için ellerimle sıkıca ağzıma bastırıyordum. bir süre ikisinin de kafasını şöminede yaktım.
tam ağlamaya başladıkları sırada derilerinden parçalar koparıp burun deliklerine tıkadım.
tanrım çok eğleniyordum...

artık vakit gelmişti. ikisini de 2009 yılında yaptırdığım, henüz kullanma fırsatına nail olmadığım "siker döver" adlı özel üretim mekanizmasına yerleştirdim. siker döver'in en hayati parçasını moderatörün götüne, diğer ucunu da kadının ağzına özenle yerleştirdik. tasarımı hortumu andıran bu parça; içindeki fanların çalışmasıyla birlikte moderatörün pis göt kokusunu kadının ağzına üfleyecek, bir süre sonra kadının kasılmalarından kusacağını fark eden mekanizma; bu sefer de fanları ters yöne çevirerek tüm kusmukları moderatörün götünün içine geri püskürtecekti.
açıkçası ben bu alete "adalet rüzgarı" demeyi daha uygun buluyorum.

ne demiş pembe atalarımız; " düşüncesizce hareket eden ağzın suçunu göt çeker."

10 dakika gibi kısa bir sürede beklenen teatral şölen başladı. kadın içindeki tüm artıkları moderatörün götüne kusarken, ben de bir yandan kadının karnının etrafına özel üretim jiletten kelepçeleri yerleştiriyordum. kadının her böğürüşünde kasılan midesi jilet darbelerine maruz kalacak, yayların sıkıştırdığı her jilet, kestikçe daha da ileriyecekti. kadının karnı her kesik darbesinden sonra daha çok kasılacağından dolayı da ne yazık ki bunu durdurabilmesinin bir yolu yoktu. ta ki parçalanacak bir midesi kalmayana kadar...

kadın istemsizce kendi bedenini parçalarken, ben de bir yandan ağlamaktan gözleri şişen moderatörü mekanizmadan geri söküyordum.
bu çelimsiz kadın kendi kendisini yaklaşık 1 saat içinde zaten parçalayacaktı. kadının yarılan midesinin içine 3.000 tl sokup, suratına da işedikten sonra, yerde halsizce yatan moderatörü gri tlg'nin yardımıyla yatak odama sürükledim.
moderatör yalvararak sesleniyordu:

- lütfen! yeter artık... yeter.
+ (kahkahalar eşliğinde) şu an çaylak olduğunuz için merhamet isteğinizi gönderemezsiniz!

diye yanıtladım. moderatörün pislenmiş poposunu ve loblarını temizlemeyi unuttuğumuzu fark ettim. derhal yatak odamdaki plastik asit kazanın içinden bir kap asit doldurup, moderatörün götüne dökerek keselemeye başladım. eriyen poposunu biraz da havya yardımıyla yaktıktan sonra artık hazırdı.

önce poposunun sağ ve sol loblarını sıkarak şöyle bi' güzelce tarttım. daha önce ellenmiş olma ihtimali kuvvetle muhtemeldi.
bu ufak ve üzücü ayrıntıyı yok sayarak tenis raketiyle moderatörün kafasına vurmaya başladım. diğer elimle de poposunun sağ ve sol loblarını ayırıyordum. ne yalan söyleyeyim, lobları pek de güçlük çıkarmadan ayrıldı. bu hoş sürprizin ardından hiç vakit kaybetmeden içine pembe rüyayı empoze ettim. az önce poposuna sokulan çelik borudan bile bu kadar rahatsız olmamıştı. o'nu bir yandan beceriyor, diğer yandan da darp ediyordum. ne de güzel beceriyordum... attığı her acı çığlık kahkaha atmama vesile oluyordu.

ve nihayet yaklaşık iki saatlik becermemin ardından mpt (minik pembe tolga) uykuya geçmişti.
acınası oğlan moderatörse usulca ağlıyordu. kahkahalar atıp o'nu biraz daha tekmeledim. ne yapsam içimdeki pembe hıncı gideremiyordum. artık tekmelemekten bile yorulmuştum.
sol arka cebimden çıkardığım 15.000 tl'yi yüzüne çarpıp ekledim:

- al şu parayı. yeni bir bilgisayar al kendine. belki "bir derdin varsa git kendin çöz" butonundan yardım isteyen dişilere yaranacağım diye, haksız yere daha fazla yazarı çaylak edersin. sonra seni yine bulup, bu sefer omurilik soğanına pipet sokup üflerim.

hemen akabinde, kahkahalar eşliğinde diğer odada ölüme terk ettiğim o iğrenç kadınsı dişinin yanına gittim. çoktan ölmüştü bile...
bir an için kendime kızdım; moderatörü biraz daha kısa sürede becerseydim, bu muhteşem ritüelin hiçbir anını kaçırmamış olacaktım. öldüğünde yanında değildim. fakat söz verdiğim gibi o pis bedenini eritip plastik kaplara döktüm. ve yine söz verdiğim gibi buzlukta küçük tanecikler haline getirerek dondurdum.
donan parçalarını pencereden vatandaşların kafasına fırlatırken bir yandan da ağlıyordum.

ve gözlerimden süzülüyordu inci taneleri...
saklamaya da çalışmıyordum oysa.

dönüp aynada izledim sirayet eden silüetimi.
bu ne masum bir günün huzuri ebediyetiydi böyle.
tanrım...
bıraksam arşa değecek dermanım.

intihar kokulu dramlarımın nazlı şefkati,
ah dumanı kimsesizliğe tüten taze ölümün katranı,
tut gözyaşlarımı;
tutsana gözyaşlarını azat eden tüm ebri-i baranları
hoşçakal omurgası lügatından kopmuş en köhne masalım,
hoşçakal benim en güzel kalmış yarım masalım...
al sıkıyorsa bunu da sil, demenin bir başka yoludur.
(bkz: birim birim birim kırmızı tuttum birim)
(bkz: hacının şalgamı hepimize yeter)
emek volkan adlı şahsiyet bu evden aldırma işini pembe tolgadan öğrenmiş. vay vay vay.
(bkz: küfür olan ama küfür etkisi yaratmayan sözler)
bir kılıfına uydurmak
yönetene giydirmek
dil üstünde kaydırmak
nokta.
kötü huylu moda pembe tolga' nın ceza vermesi durumudur.
bir nevi iade i ziyaret gibi.
modun hafiften hafiften entryleri çaktırmadan silmesi de gözden kaçmamaktadır. *
olmuşken sözlüğün ortasında yapılmalıdır. ibret-i alem içün.
(bkz: pembe tolga kötü modu becerirken)
ayıptır söylemesi acımadan götünü sikmektir. (bkz: kibar feyzo)
metastas yapmasına sebebiyet verebilir.