bugün

günümüzde genel kabul gören islam inancına göre allah'ın yaptığıdır. malum, daha önce de kutsal kitaplar göndermiş ama insanlar tahrif etmiş, sonunda bir kitap daha göndermiş ve de onun tahrif edilmesine engel olacağını beyan etmiş.

aslında kuran'da tevrat ve incilin tahrif edildiğinin belirtildiği iddiası çok su kaldırır. nitekim ebu hanife bu görüşte değildir. fakat oraları tartışmak sözlük yobazlarının boyunu bir hayli aşacağı için kuran'da böyle bir şey varmış kabul edip, devam edelim.

soru şu: neden böyle yaptı? madem ki isteyince kitaplarının tahrif edilmesine engel olabiliyor, neden tevrat'ın ve incil'in tahrif edilmesine izin verdi?
işin ilginç tarafı hem tevrat hem de incildeki tanrı, farklı şekillerde de olsa gönderdiği kelamını sonsuza dek koruyacağına dair ant içer.

okuyanlar bilir.
1- “Dinde zorlama yoktur...”(Bakara, 2/256)

mealindeki ayetten iki şey anlıyoruz: Birincisi; dine girmelerini sağlama adına, insanlara hiçbir surette baskı yapılamaz. ikincisi; dine girmemelerini engelleme adına hiçbir surette baskı yapılamaz. Bu prensibi bize öğreten Allah, kendisi de aynı prensibe uygun hareket ediyor.

Buna göre Allah, peygamberlere iman edenleri engellemediği gibi, iman etmeyenleri, hatta onları öldürenleri de engellemiyor. Kitaplara iman edip sahip çıkanları engellemediği gibi, onları tahrif edenleri de engellemiyor.

Eğer Allah, bütün katillerin, canilerin, hırsızların, dinsizlerin, tahrifçilerin ellerinden tutup onları yaptıklarından alıkoysa, bu takdirde dünyada kötülük namına bir şey kalmaz ve tabii ki, bu durumda imtihandan da söz edilemez.

2. Daha önceki peygamberler, belli kavimlere ve belli bir süre için gönderilmişlerdir. Onların kitapları da sadece o kavimler ve belli bir süre için geçerlidir. Onun için Allah onları koruma altına almamıştır. Çünkü o peygamberin gönderildiği süre dolunca veya kitabı tahrife maruz kalınca Allah peşinden başka bir peygamber ve başka bir kitap göndermiştir. Ama bizim Peygamberimiz (asm), bütün zamanlar ve mekanlar için gönderilmiş son peygamberdir. Ondan sonra peygamber gelmeyeceğine göre, eğer Allah O’na (asm) verdiği Kur’an’ı korumasaydı, daha sonraki asırlarda gelen/gelecek insanların doğru yolu bulmaları mümkün olmazdı.

3. Allah’ın yeryüzünde yarattığı şeylerin hepsi bir değildir. Kimini sebeplere bağlar, kimini sebepsiz vasıtasız yaratır. Mesela insanların hepsi anne ve babadan gelirken Hz. Ademi (as) hem anne hem babasız, Hz. isa (as)'ı babasız, Hz. Hava'yı da annesiz yaratmıştır. Demek ki umumi kanunların dışında bazen hususi olarak muamele etmektedir.

Ayrıca ateş yakar, ay ikiye yarılmaz, ağaç yürümez, asa yılan olamaz. Sebepler açısından böyledir. Ancak, Hz. ibrahim (as) yanmamış, Ay ikiye ayrılmış, ağaç Peygamberimizin (asm) emriyle yürümüş, Hz. Musa (as)'ın asası da yılan olmuştur. Allah’ın izniyle ve muradıyla bunlarda değişiklik olmuştur.

Yine bazı peygamberler gelmiş, gönderildiği ümmetleri tarafından öldürülmüştür. Ama Hz. Musa (as), Hz. ibrahim (as), Hz. Muhammed (asm) gibi bazı peygamberlerini de muhafaza ederek korumuştur.

işte aynı durum kitaplar için de geçerli olabilir. Diğer kitapların değiştirilmesine müsaade eden Allah, hususi olarak lütfuyle Kur’an-ı Kerim’in değiştirilmesini engellemiştir. Bu sebepten dolayı Kur’an’ın özel koruması altında olduğunu belirtmiştir. Hz ibrahim (as)’i ateşten yakmayıp koruyan Allah, Kur’an-ı Kerimi de değişiklikten muhafaza etmiştir.

Şimdi nefis ve şeytanımız, neden diğer peygamberlerini öldürülmekten korumadı da Hz. ibrahim (as)’i korudu, diyemeyeceği gibi, bu konuda da fikir beyan edemeyecektir inşallah.

4. Kur'an'dan önce gelen ve bugün elde mevcut bulunan ilâhî Kitapların hiçbiri, Allah'ın peygamberlerine indirdiği semavî kitapların orijinali değildir. Bunların zamanla asıl nüshaları kaybolmuş, insanlar tarafından yeniden yazılmışlardır. Bu yüzden de içlerine hurafeler ve bâtıl inançlar karışmıştır.

Meselâ Tevrat'ın, Hz. Musa (as)'dan sonra uzun asırlar esir ve sürgün hayatı yaşayan, hattâ bir ara inançlarını bile kaybedip putperestliğe düşen Yahudiler tarafından muhafaza edilemediği; bugün elde olan nüshanın Hz. Musa (as)'dan çok sonra bâzı din adamları tarafından yazıldığı, fakat Tevrat'ın aslı imiş gibi yeniden din kitabı olarak kabul edildiği bilinen tarihî gerçeklerdendir. Böyle uzun ve karışık bir devreden sonra ortaya çıkarılan bir kitabın Hz. Musa (as)'a indirilen Tevrat'ın aynısı olamayacağı açıktır. Bu yüzdendir ki, içinde peygamberlere yakışmayacak isnad ve iftiralar yer almakta; tevhid dîninin ruhuna aykırı düşen hükümler bulunmaktadır.

Davud (as)'a gelen Zebur da Tevrat'ın mâruz kaldığı akıbetten kurtulamamıştır.

incil'e gelince, Hz. isa (as) kendisine gelen vahiyleri yazdırmamıştı. Çünkü otuz yaşında peygamber olmuş, otuz üç yaşında da peygamberlik vazifesi son bulmuştu. Üç sene gibi kısa bir süre içinde de köyden köye, şehirden şehire dolaşıp, halkı irşâd için uğraşmıştı. Son zamanlarında ise, zaten Yahudilerin kışkırtmasıyla Romalı idareciler tarafından sürekli takip altında idi. Bu durumda incil'i yazdırmak için ne zaman, ne de imkân bulabilmişti. Nitekim bugün elde mevcut olan inciller, müelliflerinin adıyla anılmakta ve içinde Hz. isa (as)'ın havarilerine verdiği vaazlarını, ders ve irşadlarını ihtiva eden bir siyer kitabı görüntüsünü taşımaktadırlar. Üstelik de bunları yazanlar Hz. isa (as)'ın havarileri olan ilk mü'minler değil, onları görüp Hz. isa (as)'a gelen ilâhî sözleri onlardan dinleyenlerdir.

Eldeki mevcut incillerde bir takım muhteva ve anlatış farkları görülmektedir. Aslında bu inciller, M.S. 325 tarihinde iznik'te toplanan bin kişilik bir ruhanî konsülün kararı ile kabul edilmiştir. Bu hey'et, yüzlerce incil'i incelemişler, 318 üyenin ittifakı ile aralarından Hz. isa (as)'ın ulûhiyet tarafı olduğunu ileri süren bugünkü dört incil'i kabul edip diğerlerini yakıp imha etmişlerdir.

Görüldüğü gibi, Hz. isa (as)'ın -hâşâ- Allah'ın oğlu olduğu prensibi, Hz. isa (as)'dan yıllar sonra bir meclis kararı ile kabul edilmiştir. Hattâ bu karara bâzı Hristiyan kiliseleri uymamışlardır. Bu bakımdan bugünkü dört incil'in, Hz. isa (as)'a indirilen incil'in aslına uygun olduğunu söylemek mümkün değildir.

https://sorularlaislamiye...-ve-zebur-da-kuran-gibi-0
Ayrıca yukarıda iddia edildiği gibi bir görüşünün olduğunu söylemek imamı azamı ve fikirlerini bilmemektir. imam ebu hanifeyi tanıyanlar kendisinin "Hz. Muhammed dışında eleştirilemez kişi ve Kuranı Kerim dışında eleştirilemez kitap kabul etmemiş" bir din alimi olduğunu da bilir. Bu da ancak tevrat ve incili (zebur/mezmurlar günümüze ulaşmamıştır) muharref (tahrif edilmiş) kabul etmekle mümkündür.
sözlük yobazlarının her zamanki gibi uzun metinleri copy-paste etmek yoluyla -sözde- izah ettikleri tutumdur. ne ki bunca laf salatasını okuyan sorulan soruya "cevab verilmiş" sansın!

kardeşim, soru şu: copy paste ettiğin sözde "cevab"a göre kitapların tahrif edilmesini önlemek "zorlamak" oluyorsa, kuran'ın tahrif edilmesini önlemek "zorlamak" olmuyor mu? hem tahrifi önlemenin "zorlamak"la ne alakası var? aha da kuran -iddianıza göre- tahrif edilmemiş durumda. islam tarihi boyunca kaç mezhep çıktı, kaçının öğretilerinin kuran'la uzak yakın alakası yok haberin yok mu? maksat sapıtacak birilerinin sapıtmasına engel olmayıp, -sözde- sınav sistemini ayakta tutmaksa kitabın tahrifine engel olmanın bir zararı yok işte.

bu akla ziyan boş lafları kalkıp nasıl "cevab" diye kabul ediyorsunuz anlamak mümkün değil.

not-1: başta da söylediğim gibi, konunun dağılmaması için ebu hanife tartışmasına girmeyeceğim.
not-2: daha "tahrif" nedir bilmeyip, "tahrip olmasın o" diyen cahillere de bir sözüm yok.