bugün

iki kişilik bir hikayenin tek taraflı kusuru olmaz. bu yüzden kusur her iki tarafa da aittir ve ayrılıklar mutlaka kusurludur. öyle veya böyle...
-üzgünüm ama içimde engel olamadığım büyük bir alev var ve bunun tek sebebi sensin. kızgınlığım ve kinim, sevgim ve acımdandır. herşeyin özeti budur. bundan sonrası da bu sebeplerden dolayı bizim için yoktur. uzayan tüm süreçler ikimizi de daha fazla yıpratır. benim gücüm yok. bir daha görüşmeyelim, demişti adam.

bir gün tekrar döndü kadına bir kısa mesajla... kadın sordu;
-fikrin mi değişti benimle görüşmeme konusunda?
+senin de fikrin değişmiş gibi cevap vermeme konusunda.
-soruyu bir cevap olarak kabul etmiyorum.
+ne istiyorsun, rolleri mi değişiyoruz?
-ne rolü, rol yapmakla işim olmaz benim.
+tiyatroyu sevdiğini sanıyordum.
-oynayanları izlemeyi seviyorum rol yaptıklarını bile bile, oynamayı değil.
+öyle olsun. nasılsın peki şimdi?
-başım ağrıyor sık sık. şimdi de ağrıyor. o kadar.
+benim de fena halde başım ağrıyor. keşke şimdi orada olsaydım.
-niye? benim ne kadar nankör, ne kadar adi bir kadın olduğumu bir de yüzüme karşı söylemek için mi?
+yok, belki sarılır sıcak sıcak uyurduk, başımızın ağrısı geçerdi.
-sonra sen kafana göre çeker giderdin istediğin zaman. benim başım yine ağrımaya devam ederdi. benim ruhum çocuk olabilir hala ama çocuk oyuncağı değil bayım.
+senin başın uzattığın için ağrıyor.
-ne yapmaya çalıştığını gerçekten anlamıyorum.
+zaten hiç anlamadın, boşver.bir daha rahatsız etmem.
-rahatsız etmen değil konu. sürekli üzmen ve böylesine tutarsız davranman. ne suçum olabilir ki bu kadar? gel, sarıl diyorsun. istemiyor muyum sarılmayı? ama sana sarılan kollarımdan tutup iteceğini biliyorum bir sonraki sarılışımda. senden korkuyorum. hayatımda kimseden korkmadığım kadar... yanlış anlama, çekip vurma ihtimalinden değil, her defasında yüreğimden bir kez daha vurmandan korkuyorum.
+sen bilirsin. ne diyeyim, öyle işte...
-öyle işte ne? niye çok korkaksın sen? niye aşağılamaya çalışırken çok cesursun da kalan ne varsa söylenecek, bu kadar korkaksın?
+ne dememi bekliyorsun ki? ben malın tekiyim, seninle defalarca aynı şekilde yaşanan sorunlardan sonra yine de seni terkedemiyorum, çünkü ben senin beni kandırmalarına bağımlıyım mı diyeyim? korkakmışım, hayır ben korkak değilim, tam bir salağım ki hala kendimi anlatmaya çalışıyorum.
-hala korkaksın. ifade etmeye çalıştığın şeyin içinde bile beni suçlama çaban var. seni kandırmıyorum ben. sen kendini kandırıyorsun paranoyak denklemlerinde. bir gün adam gibi bir karar verirsen ve delikanlı gibi yanımda olacağına emin olursan, o zaman 'gel, sarıl bana' de. bu vur-kaçları bünyem kabul etmiyor daha fazla. ruhum eziliyor, uykularım kaçıyor. hiç olmadığım kadar sinirli bir insan oldum ben uzun zamanlardır. beni anlamıyorsun diye yakınacağına, biraz da sen anlamaya çalış beni.
+özür dilerim... otuz yılın içinde iki elin parmaklarını geçmeyecek bir cümle..
-ne için?
+çok üzdüğüm, sevip de kendime bile böylesine acı çektirdiğim için. toplanamayacak kadar herşeyi parçaladığım için.
-affettim ben seni. kızmıyorum da demiştim sanıyorum. öfkem yok, kinim yok sana. ben sadece aynada kendi gözlerimi görmekten yoruldum, hiç neşeleri yok. zaman diyorum, sadece zaman.
+peki, zaman...
-ne söylememi bekliyorsun şimdi?
+hiç.. hiçbir şey beklemiyorum. sen ne söylemek isterdin ki?
-hiç... hiçbir şey o zaman. şimdi sana sorsam sen ne söylemek isterdin diye, senin de vereceğin cevap aynı; hiç... hiçbirşey'. bak bayım, elimizde olan hiçbir şey. ne sefil bir tablo..! bu rüyanda çığlık atmaya çalışıp sesinin çıkmaması gibi. üstelik o korkunç hissin tüm hayatını kaplaması gibi.
+birincisi; bana bayım demenden nefret ediyorum. ikincisi; o sefil tabloda, masanın son ayağını kırıp kendine baston yapan da sensin. ve o tabloyu sadece ben çizmedim.
-yine beni suçluyorsun. oysa ben kişiselleştirmemiştim. ikimizin 'hiçbir şey'lerinden yola çıkmıştım. ve unutma ki ben sana sadece beni böylesine kırdığın zamanlar 'bayım' diyorum bayım...
+hiçbir zaman deme, uyuz oluyorum.
-peki.
+barıştık mı arkadaşım?
-hayır. arkadaşım.
+niye ki?
-sözlerin sahte olduğu yerde açmıyor artık benim çiçeklerim. ve arkadaşım'daki heceler gözüme batıyor.
+peki o zaman. ben seni daha fazla rahatsız etmeyeyim. gözün iyileşince konuşmak istersen buradayım.
-gönlüm iyileşince iyileşir gözüm de.
+öyleyse yeni arkadaşımız 'zaman' ile daha çok vakit geçireceğiz.

işte tam olarak böyle birşeydir kusurlu ayrılıklar. ne ayrılmışsındır, ne birliktesindir. ne başkasını sevebilirsin, ne ona dönebilirsin. hep muallakta, içini kemiren bir huzursuzluk hissiyle, aslında söylemek istediğin hiçbir şeyi ifade edemeden debelenir durursun, durduğun yerde acırsın, acıtırsın.
ilişkinin bitiminde, kusurlu olan tarafın bizzat ayrılan kişi olması durumudur.

vicdan sahiplerine en çok koyan durumdur...