bugün

bir burak dikoğlu şiiridir.

kudüs'e bir nefes gerek


bir soluk


bir kadın gerek sen gibi


tüm karmaşayı durduracak bir vurgun


adın gerek darbe sloganları bitimine


sen gerek bu şehre


"kudüs'ün yitirdiği tüm kadınların adı şimdi bağdat"



ve bağdat şimdi bitap...

esen bir yel gibi garptan şarka



savurmalı tüm şehri çarşafı altında çıplak bedenlere ilişmeli nefesin


senin gözlerine benzer bir deniz gerek kurak suretlerine


dizginleri tutulmayan bir kısrak


saçların gibi...


çöller serilmeli tüm insanlığın ayakları altına sen konuştukça


sözlerin gerek,


cesaretin gerek kudüs'e


sen gibi bir kadın


imlasız bir aşk gerek


yeniden inanmak için bir tanrı,


bir sebep

sen gerek kudüs'e



kıbleme yakın bir sen...

ah anne bu denli acı.?



dizine yatıp usulca "kalbim kırık" dediğimde saçlarıma düştü ya gözlerin


sevdiğim kadına ait ikinci tekil şahıstan nadide yaşlar..!


lanet olsun en sevdiğin çiçeğin annemle aynı olması nasıl bir uhrevi işaret....


bu rüzgar nereye eser,nereye gider bu bulutlar sensiz,sessiz


bu biçim nice, nasıl umursamaz ki tabiat...

kudüs'ün hangi yanı ellerin



hangi sokağı adımlarsın,arşın arşın fikrimi cezberderken adın


hangi secdeye alnım değse


neden saçların düşer duamın orta yerine


bu ibadethanelerin hepsi sana mı adandı...


tanrım neden beni yalnız bıraktın...


sen neden özledin beni kadın...

varoluş temaşasının kucağı,



kudüs...

bir zamanlar inanmak güzeldi bu şehirde;



sen varken soluk gerekmezdi kimseye


şimdi aşk gerek kudüs'e

sakın güvenme güzelliğine tanrım



aynaların bile paslanıyor rutubetten


herkes ibadet ederken okşamaz tanrılarını...!


yeryüzüne indiğinde,bensiz kaldığında göreceksin

üzgünüm...





***


ilk kanı kadın döker bu şehirde




arda kalan tüm yaşlar erkeğe aittir...!

o kadar uzağım ki sana



aramızda şu an bir sokak var


yaşadığın yere adım atacak yaklaşık ikiyüz adım


bilmiyorum görsem odanın perdelerini


son kez tekrar edebilir miydim adımı


ben evlerden kaçarken merdiven boşluklarında yaşamaya başladım artık
hayatı


insanların yükseldikleri yerlerin altında


onlara uzak bana yakın


ölüme ramak;


sana bir kaç adım kala...

dilimde yalın bir aşk,cebimde saçların



gayet kolay bir otopsi


sevgili emniyet teşkilatı adına sevindirici tek haber

ve o kadar çok doğrusu varki insanların,



tabiatlarının


en yanlış benim galiba bu formda


artık kendimden emin cümleler kurma konusunda karamsarım hala

-----

itirafım var:



örneğin vapurların kornasından hiç keyif almadım


gürültülü mazot motorlarından da


denizlerin sürekli gelip giden pezevenkleri


müşteri toplar kazanç sağlarlar tespitim eğer doğruysa


sadece dalgakıranları severim


denizin uslanmasını,terbiyesini veren yegane unsurlar

bir de sigaramı bile denize atmayı sevmem ben



dudaklarıma değen birinin


sen gibi başka sulara değme olasılığını hiç sevmem


hep toprağa gömerim süngerlerini


"ve cella senaük" edalarıyla

şimdi bir suikast peşindeyim



bindiğimiz son vapura atlayıp


kendime şatafatlı bir tören hazırlama hevesinde


bir rüyadayım


adalarda,


elele,


sığabileceğimiz bir çatı altı aramaktayım


çizgi romanları sakladığım paslı ranzamın altında


masallarımın hepsi mutlu mesut uykularında


üzeri tıka bası kadın dolu


ağzım bir yastıkla kapatılmış,olgunlaşmamış ergen


sertleşememiş bir ben


ve hala hiç bitmeyecek bir sen telaşındayım

merak ediyorum



"sevmiyorum" dedikten sonra


güneşin hiç doğdu mu senin...?