bugün

"kırık kubbesi gökyüzüne uzanan katedralimsi yapıda ve kubbeye doğru tırmanan o yıkık dökük merdivenleri cıkmaya cesaret edemeyip ağladığımda/ daha da kötüsü içime ağladığımda/, girişleri kırık kubbeden giren kıpkızıl ışıkla aydınlanmış mağaraların içinde, "kilolarca tienti" gücündeki yangın bombalarıyla katledilenler arasındaydım ve sadece trt radyosuydu yayınını alabildiğimiz. ama bu sadece bir rüyaydı aksi halde benim orada, mağaralarda ölmeme göz yummazdın" diyerek kendini avutmaktır bazen kaybediş..
"artık aglayarak uyandığım rüyalar görmek istemiyorum" diye sitem etmektir, elinden bir şeyin gelmemesidir kısaca..
"kuşlar, süper canlılar. off kanatları var, uçuyorlar, özgürler, çok çılgınlar" geyiine girmekten tiksinerek, içten içe onlara imrenmektir. alıp başını gidebilmek için önce otobüs şirketiyle görüşme yapmama ayrıcalığı olan canlılar çünkü onlar. sense ek seferleri beklemek zorundasın, kaybediş, baştan.
yazdıktan sonra hepsini sileceğini bile bile entriler girmektir.
haksızlığa uğramış gibi hissetmek istemektir, mahalle kavgasında arkadaşlrı kollarına girmişken "bunu bana yapmıcaktınız olm" diye bağırıp, sinirden salya sümük ağlayan çocuklara dönmektir.
kaybediş aşkla yeniden doğmaktır. öyle bencil bir dosttur ki aşk. kimselerin seni mutlu etmesine ve yanında olmasına izin vermez. uzaklaştırır sana çevrilen bakışları..
kaybettiğinde anlarsın ki aşk içinde. aşk seninle hep.
bir kelimeyi tekrar ettiğinde anlamını kaybetmesi gibi, etrafındaki şeylerin anlamını kaybedip bulanmasıdır. kendine, cevrene yabancılaşmaktır kaybediş.
onun kendi acısı içinde boğulurken, aslında kaybedecek bir şeylere sahip olmanın yaydığı pembeliğe karşı körelmektir.kaybediş aslında beklenendir, muhtemeldir.çünkü incecik bileklerimizle, kocaman yüreklerimizle ipince bir ip üstünde yürürken hepimiz risklerle boğuşmak değil midir aslolan?
"kendimi kazanmanın ruhumu kamçıladığı zamanlardaki kadar aciz hissettiğim başka bir an daha yoktur" der yazar.çünkü oyunlar ciddiye biner.risk alıp denemenin ötesinde, zafer için savaşan renge boyanır cambazlar.
kaybedişi gözümde büyütmem artık eskisi kadar.çünkü kazanmanın hazzı değil,kaybettiğimde doğrulup tekrar ayağa kalktığımda, daha zor olanı başardığımda gururla insanların yüzüne bakabilmemdir beni hayata bağlayan.
belki bir avuntu gibi gelir çoğuna, ama kaybediş bir son değil; arkasından yepyeni yolları sürükleyen bir başlangıçtır.
"düze çıktım artık depresyonculuk oynamıcam olm" deyip, üstünden 2 ay geçtikten sonra yine aynı noktaya dönmek, yeniden bu başlığa entriler dizmeye başlamaktır kaybediş.
çabanın sadece anlamına terkettiği kavram.
insan çoğu şeyi kaybedebilir hatta bazen aklını kaybetme noktasına gelir, böyle anlarda kendini sorgular, yanlış ya da doğru insan olup olamadığını.
kaybediş maddiyata dayanıyorsa belli bir kayıp yoktur ortada. önemli olan manevi dengede kayıplar yaşamasıdır insanın. hayallerin kaybı, anın güzelliğiyle üstesinden gelinendir. soluk alıp verdiği her an, gelecek endişesinden uzak tutar insanı. akıl ve mantıkla desteklenmiş inancın önderliğinde, kayıpların yerine yeni bir şeyler koyma gücünü verir ona.
kayıp karakter bunalımı sırasında, bitmeyen bir mücadelede yaşanıyorsa, yerinin doldurulması zordur, zihinsel yorgunluğun ötesinde, saf bir depresyondur insanı bekleyen. yine de çaba gösterilip de kaybedilen silinmeye mahkum gözyaşlarının habercisidir.
gözlerin çocuk beynime öyle kazınmış ki; Aradan on yıllar geçmiş ama bak hâlâ aklımdasın. Sen benim çocukluğumdun. Sen benim sabahın köründe yediğim kuru ekmeğimdeki kaymağımdın. ilk kaybedişimdin. ilk ayrılığımdın. ilk acımdın. Nazlımdın sen benim.

ilk görüşte sevmişti küçücük yüreğim seni. Diğerlerinden farklıydın. Teninin rengi farklıydı. Bakışların farklıydı. Ağırbaşlıydın. Gözlerinle konuşmaya başlamıştın benimle. Sen de anlamıştın benim seni sevdiğimi. Hiç kızmadın bana. Onca yanlışıma rağmen hiç kırmadın beni.