bugün

vardır efendim böyle bir kavram. ne zaman ortaya kokteyl diye tabir edilen karışık kuruyemiş gelirse önce yavaştan bir badem ve antep fıstığı harekatı başlar. akabininde tuzlu mısır, fındık, yer fıstığı gibi alternatifler yenilir.

nispeten resmi bir ortamdaysanız ayıp olmasın diye leblebilerden de 5 e 1 oranında alınır ki; açgözlü bir şekilde fındığa fıstığa giriştiğiniz anlaşılmasın. ne var ki karşınızdaki insan da en az sizin kadar farkındadır böyle bir operasyonun başladığının. bu sebepten hareketler hızlanır ve bahsedilen ana gelinir.

karışık kuruyemişin dibi yalnızca beyaz leblebi, sarı leblebi, kabak çekirdeği gibi renk olsun diye içine katılmış çeşitlerin kalması ile görünür. bu dakikadan sonra 6 silindir motor hızıyla çalışan ellere ve ağızlara bir durgunluk gelmiştir, 2 taraf da birbirine bakar "bitirsene lan ibnetor" kabilinden..

naçizane önerim bu tarz görüntülerle karşılaşılmaması için karışık kuruyemiş yaptırırken bu çeşitlerden mümkün mertebe az konulmasıdır.
karisik kuruyemisin dibi her daim bulunduğu kabın tuz oranının en yüksek olduğu yerdir ve kimse dilini oraya sürmek istemez.
araştırmalar. sadece leblebilerin değil açılmaya cesaret edilememiş antep fıstıklarının da olduğunu göstermiştir. açarsanız içindeki lezzete ulaşabilirsiniz ama, denerken dişinizi de kırabilirsiniz.

biz buna her fıstığın içi yenmez diyoruz.
(bkz: leblebi)
(bkz: karışık kuruyemişteki hiyerarşi piramidi)
an itibariyle boğazıma kaçmış ve yakmış bulunan dipciktir.
(bkz: biri beni gözetliyor)
antep fıstıkları, fındıklar, bademler bittikten sonra geriye kalan döküntüdür.
fakir çerezidir.