bugün

Bir Betty friedan kitabı. Yirminci yüzyılda kadınların neden bir türlü hayatlarından memnun olmadığı sorusuna cevap aramıştır. Friedan bu memnuniyetsizliğe "adı konmaya sorun" diyor. Ya da öyle bir şey. Kadın alışverişe gider, giyinir, süslenir, çocuklarını okula götürür ve gece eşinin yanına yattığında kendine "hepsi bu mu yani?" sorusunu sorar. Kadınlar bu memnuniyetsizliklerini dile getirince ya da belli davranışları ile gösterince de nevrotik bozukluk teşhisi konur genelde. Fakat ne alaka? Friedan buna şöyle bir cevap veriyor "kadınlık algısındaki geleneksel beklentiler kadının gerçek kimliğini maskeliyor". işte bu geleneksel nitelendirmeye "kadınlığın gizemi" diyor. Şöyle ki "kadınlığın gizemi" kadının entelektüel yeterliliği ve kimliği ile çatışabiliyor ve bu da kadınlarda kimlik krizlerine yol açabiliyor. Freud'a sorsanız buna penis kıskançlığı der. Bence alakası yok. Friedan'a göre de alakası yok zaten. Freud "erkek gibi davranan kadınların" masküleniteyi elde etmeye çalıştıklarını söyler fakat bana kalırsa bu tamamen kadını geleneksel kadınlık algısı ile algılayabilen bir görüştür. Friedan da tam aksine kadınların örneğin bir işe girerek kendilerini ev hanımı olarak gören geleneksel fikri redderek kendi kimliklerini aramakta olduklarını söyler.

Bana kalırsa da kadınlar entelektüel yeterlilikleri ve buna uygun işler ile kendilerini olabildiğince geliştirmelidir. Ki büyük ihtimal bu da ihtiyaçlar hiyerarşisinin son basamağı(kendini gerçekleştirme) olacaktır onlar için. Ben "kadınlığın gizemi"nin yol açtığı kimlik bunalımını tamamen bu ihtiyaçlar hiyerarşisine bağlıyorum. Sonuçta önceki basamakları kadın aşıyor, aşıyor fakat son bir basamak var ki -o da kendini gerçekleştirme- işte oraya geldiğinde toplumun ona biçtiği geleneksel roller ve tavırlar ile çakışıyor.
O yüzdennnn kadınlar, çalışın, okuyun! Bakmayın bu hırtlara!
Fotograf şahsıma ait değildir.
görsel