bugün

en önde gelen feministlerden biri olup daha çok post-yapısalcı feminizm ekolündendir. foucault etkisi görülür üzerinde.

(bkz: kaçıklık teorisi)
feminist felsefeye yepyeni bir bakış açısı getirir aynı zamanda "queer kuramı"nı da literatüre kazandırmış bir akademisyendir. "Cinsiyet Belası" adlı kitabıyla feminizm ve kimlik kavramlarını farklı şekillerde ele almıştır. Toplumsal cinsiyet çalışanların mutlaka okuması gereken düşünürdür. Kafa açıcıdır.
(d. 24 Şubat 1956); feminist felsefe, queer kuramı[1], siyaset felsefesi ve etik dallarına katkı sağlamış ABD'li postyapısalcı filozof. Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley'de Retorik ve Karşılaştırmalı Edebiyat bölümlerinde profesör olmanın yanı sıra European Graduate School'da Hannah Arendt Felsefe Profesörü'dür. Butler 1984'te Yale Üniversitesi'nden, akabinde Arzu Özneleri: Yirminci Yüzyıl Fransa'sında Hegelci Yansımalar adıyla basılan felsefe dalında doktora derecesi aldı.

1980'lerin sonuna doğru, farklı öğretim/araştırma merkezleri arasında (en dikkate değer olanı Johns Hopkins University - Humanities Center, insanbilimleri Merkezi), feminizmin "önkabullenilmiş terimlerini" sorgulamak için Batılı feminist teorinin içinde "post-yapısalcı" çalışmalarda bulundu.

Butler, Türkiye'nin güneydoğu illerinde süregelen sokağa çıkma yasaklarının ve şiddetin bir an önce son bulmasını talep eden akademisyen ve araştırmacılardan oluşan bir inisiyatif olan Barış için Akademisyenler inisiyatifinin bildirisine imza atan 1128 akademisyen arasındadır.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Judith_Butler
adorno ödülünde adorno’nun “yanlış hayat doğru yaşanmaz.” sözünden yola çıkarak gerçekleştirdiği “kötü bir hayatta iyi bir hayat sürmek mümkün müdür? temalı muazzam bir konuşması var butler’ın. Türkçeye çevrilmiş ve metin haline getirilerek duvar dergisinde yayınlanmış.

“Ne tür bir hayat süreceğimi sorabilmem için hayatıma dair bir kavrayışımın olması gerekir, hayatımın bana beni sürükleyen değil, benim sürebileceğim bir şey gibi görünmesi gerekir. olduğum canlı organizmanın tüm yönlerini “sürmemin” mümkün olmadığı açık olsa da, bu soruyu sorma ihtiyacı duyuyorum: hayatımı nasıl sürebilirim? hayatı oluşturan tüm yaşam süreçlerini sürmek mümkün olmadığında, ya da hayatın sadece belirli yönlerini kastederek veya üzerine düşünerek yönlendirip oluşturmak mümkünken diğer yönler için bu geçerli olmadığında, kişi bir hayatı nasıl sürebilir?
.
Değer taşıyan bir hayat sürüp süremeyeceğime ben kendi başıma karar veremem çünkü anlıyoruz ki bu hayat hem benimdir hem de değildir, beni toplumsal ve yaşayan bir yaratık kılan da budur. öyleyse iyi bir hayatın nasıl yaşanacağı sorusu, halihazırda ve daha en başından itibaren bir belirsizliğe ve yaşayan bir eleştiri pratiğine bağlıdır.

Eğer iyi bir hayat süreceksem bu başkaları ile yaşadığım, başkaları olmaksızın hayat sayılmayacak bir hayat olacaktır. Olduğum bu beni yitirmeyeceğim; ama olduğum şey, başkalarıyla bağlantılarım tarafından dönüştürülecek, çünkü bir başkasına olan bağımlılığım ve bana bağımlılaşabilmesi, yaşamak için, iyi yaşamak için zorunludur.”

Tamamını okumak isteyenler için metnin linkini de şöyle bırakayım:
http://cansemercioglu.blo...bir-hayat-surmek.html?m=1
Kaos gl’nin ankara’da beşincisini düzenlediği “uluslarası homofobi karşıtı buluşma” için Gerçekleştirdiği “queer yoldaşlığı ve savaş karşıtı siyaset” başlıklı muazzam bir konuşması var butler’ın. Türkçe’ye çevrilmiş ve Metin haline getirilmiş.

“Toplumsal cinsiyetin daima tek bir şekilde görünmesi gerektiğini savunanlar, toplumsal cinsiyetlerini veya cinselliklerini normatif olmayan şekillerde yaşayanları suçlu veya hasta ilan etmeye çalışanlar, devletin kolluk kuvvetlerine dahil olsunlar veya olmasınlar, polis vazifesi görmektedirler. Bildiğimiz gibi, cinsel azınlıklara karşı şiddet uygulayan bazen devletin kolluk kuvvetleridir. Transseksüel kadın cinayetlerini araştırmayan ve hatta bu cinayetleri suç olarak bile görmeyen veya transseksüel bireylere yönelik şiddeti önlemeyen de devletin güvenlik güçleridir. Bu gibi durumlarda, devletin kolluk kuvvetleri, kadınlık ve erkelik kategorilerini doğa veya gelenekle temellendirerek toplumsal cinsiyet normlarını yerli yerinde tutmaya çalışan toplumsal polis güçlerinin suç ortağı olur. Toplumsal cinsiyet kısmen bir özgürlük deneyimidir ve bu özgürlük deneyimi yasa ile korunan diğer özgürlük alanları ile eşit muamele görecek şekilde düzenlenmelidir. Devletin polisi cinsel azınlıklara veya kadınlara şiddet uyguladığında, toplumsal cinsiyet polisine dönüşür. Ve devletin polisi bu tür suçları araştırmadığı, kovuşturmadığı veya önlemediğinde, toplumsal cinsiyet polisini ve onun azınlıklara yönelik şiddetini desteklemiş olur.“

okumak isteyenler için linkini şöyle bırakıyorum:
http://m.bianet.org/biama...-ve-savas-karsiti-siyaset
''bilinçaltının cinsiyeti yoktur.''

sözünden hareketle lacan, derrida ve foucault gibi postyapısalcı filozoflardan etkilenmiş, cinsiyetçi tüm tarihi, siyasi, tıoplumsal kavram ve yapıların yapıbozuma uğratılması gerektiğini savunan 3. dalga feminizmin öncüsü amerikalı filozoftur.
toplumsal cinsiyet alanında özellikle karşımıza çıkan isimlerden. cinsiyete dair tasavvurumuzu köklü olarak dönüştürmüş, açtığı patika boyunca iktidar ve cinsiyet kavramlarını sorunsallaştırmıştır. iktidar konusunda sorduğu sorular özellikle, özneleşme, diğer bir deyişle, bir insanın toplumda nasıl bir özne haline geldiğine yönelik olup, freud, foucault ve althusser'in ilişkili kavramlarına gönderme yaparak, bizi iktidarın kişinin kendi maduniyetine tutkulu bağlılığını çözümlemeye çalışmıştır.

devam edeceğim dursun bi'.
(bkz: #41553494)

Butler Cinsiyet Belası ile çok büyük bir atılım gerçekleştirdi gercekten de, heteroseksuel matrisi sorunsallastirma şekli, marjinalize edilmiş grupların görünürlük meselesini gündeme getirdi. Fekat felsefesinin her seyi postyapisalci bir operasyonla tamamiyle dile indirgeyen motiflerle dolu olmasi hasebiyle, cinsiyetin kendisinin maddiligini yok saymış gibi okundu. Bunun sonuçlarından biri de, masist imleme ekonomisi dışında kendinden soz edebilecegimiz notr maddi bedenler olmadığı kanısına varmak oldu. Butler bu meseleyi sonraki kitaplarında ele aldı ve foucaultcu iktidar tahlilini ve söylem analizini devreye sokarak, bedenin iktidarin düzenleyici normlarini cisimlestirdigi ölçüde maddilestigi sonucuna vardi. Eh su anda irigaray-braidotti düşünce hattiyla Butlerin cinsiyet problematigi arasindaki catisma hala devam etmekte. Öyle bir seyler işte.