Patlamaları fena olur. Yaptığınıza bir şey demiyor, susuyor diye bir insanın üzerine fazla gitmeyin. Belki suskun dururken icabınıza nasıl bakacağını planlıyordır.
derdine çare bulmayı geçtim daha dert sahibi olma ihtimali olan insanlardır. sçarım öyle işin içine anlat gitsin. sen kendini yiyeceğine başkaları da yesin kendini. hem rahatlarsın.

edit: kelin merhemi olsa kendine sürermiş. ama siz deneyin bence dediklerimi.
Kendi iç dünyalarında yaşayan dışarıyla ilişkiyi kesmiş kendiyle bolca konuşan muhabbet eden hatta abartıp aynada konuşup konuşup gülebilicekleri gibi yolda giderken bile gülebilirler bu yalnızlığı çok sevip devam edenlere saygı duycağım gibi bide hiçbir zaman da anlayamayabilirim.

Yalnızlığım benim pasaklı kontesim
içine atacak tabii ne yapsın başka. Yarın bir gün ondan bundan dedikodusunu duymak istemiyordur derdini açıp.

Dedikoducu götler
Genel olarak çok fazla gülerler.
içine attığı kadarının yarısından fazlasının bedelini patladığında ödetecek insandır!
"Artık atmayacağım" dese de yine içine atacaktır. Çünkü birisini kırmamak üzere programlanmış ve neticede hep kendisi kırılmış insandır.
Her şeyi içine atanlardanım ne ağlarım ne de üzüntümü belli ederim iyi bir şey değil lakin engel olamıyorum.
görsel
bir gun cok fena patlayacaklar.
o patlamadan cok insan nasibini alacak.

pisman olacaklar ama is isten gecmis olacak.
işte onlar çok naif insanlardır. aslında dışa vuranlardan daha hislidirler, hep kendi başlarına yaşarlar olayları.
insan içine atar da, içinden atamaz.
Birçok konuda dibe vur(muş)durulmuş kişilerden oluşmaktadır. Mühür deyin, kilit deyin, suskunluk deyin ne derseniz deyin ama mevzunun çok ama çok içerilerde olduğun bilin. Daha özele ineyim... acayip bir derinlik var küçücük gövdemizde. çoğu zaman üzüntün de sevincin de suskunluğunun altında kalıveriyor. sen istemiyorsun ya da öyle olması gerekiyor. zamanla bunun bir yaşam tarzı olduğunu fark ediyorsun. bir özneden bağımsız ya da bir hedefe yönelik de değil. hiçbir şey göründüğü kadar arkaik, basit, kütle halinde değil. hele ki insanın iç dünyası. öylesine derin ki onlarca yıl hiç kimseyle paylaşmadan içine gömdüğün şeylerin ucu bucağı yok. uzandığın zaman asla geri gelmiyorlar, hafızan da bu konuda pek işe yaramıyor. suskunluk ve sakinlik çatısında eriyip gidiyorlar. halbuki o içine attığın şeyler senin en çok özendiğin, himaye ettiğin fakat bir öznesi olamayan çok kıymetli koleksyonlar. malesef ne kadar gereksiz şey varsa dilimizde ve ortada. ne kadar kıymetli ve samimi şey varsa içimizde, çok derinlerde. fakat derinlik kavramı da kişiye ve yaşadıklarına göre değişir. duymak istediklerinin, görmek istediklerinin peşinden gitmekten başka bir şey düşünmeyen insanların iç dünyasından bana ne. ben söyleyemediklerini, göremediklerini, gidemediklerini içine atan ve onun derinliğiyle yaşayan insanların içe dönüklüğünden söz ediyorum. iyi düşünürler, iyi hissederler, iyi yazarlar, iyi susarlar....