bugün

Bir başka diyarların, abazan erkeklerin mutlu mutlu yaşadığı, yeşilin daha yeşil, suyun daha ıslak olduğu diyarların efsanesi.

Mutlu ülkenin her daim mutsuz erkekleri varmış. Çünkü abazanlıktan yanıyorlarmış. senelerce olmayacak fikirler üretmişler, denenebilecek her şeyi denemişler ama olmamış. Kavrul kavrul yanmaya devam etmişler.

Bir gün hepsi toplanmış, evde film izliyorlarmış. Filmin en heyecanlı sahnesinde birden kapı çalmış: tık tık tık...

ilk başta bir dikkat kesilmişler ama sonra nasıl olsa gider demişler ve filmi izlemeye devam etmişler. Ama kapı bir zaman sonra tekrar çalmış: tık tık tık...

Şaşırmışlar. Çünkü onların kapısını kendilerinden başka kimse çalmazmış. içlerinden birisi ayağa kalkmış ve kapıya yönelmiş. Kapıyı heyecan içinde açmış, bir de ne görsün. Belinin kamburu iki kat, elinde bastonu giysileri hırpani, sakalları yerlere değen yaşlı bir amca.

"Buyur amca ne istiyorsun" demiş kapıyı açan abazan.

Amca başını hafifçe kaldırmış. "Evladım, yolcuyum. iki gündür yürüyorum. Ne yemeğim, ne suyum kaldı. Allah rızası için bana bir parçacık ekmekle, bir tas su verir misin?" demiş.

Abazan bir iç geçirmiş. Ne de olsa film yarıda kalmış, o yüzden. "Allah versin amca" diyecekken amca birden gözleri parlayarak "Yanıyorsunuz di mi?" demiş ve gülümsemiş.

Çocuk şaşkınlık içinde, "Nerden bilebilir ki buraların yabancısı" diye düşünceler geçirmiş içinden ve bu gizemli dedeyi içeri almaya karar vermiş. Hemen onu salona almış ve mutfağa koşup, geceden kalan ne varsa bir tepsiye doldurmuş ve dedenin önüne sürmüş.

içerideki yaklaşık 50 abazan da şaşkınlık içinde dedenin nasıl bir iştahla yemekleri götürdüğünü seyrediyormuş. Tabi kapı çalınca bunlar filmi durdurmuş. Neyse. Dede yemeğini bitirince herkesin yüzüne teker teker bakmış. "Vivid seyrediyordunuz di mi canlar?" demiş ve yine muzipçe gülümsemiş.

Herkes yine büyük bir şaşkınlığa düşmüş. içlerinde en cesaretli olan "Nerden bildin dede? Biz kapamıştık makineyi" demiş.

"Ben bilirim gençler. Ama halinize çok üzüldüm. Hepiniz cayır cayır yanıyorsunuz. Sizler bana yardım ettiniz ben de size yardım edeceğim. Artık elleriniz de nasır tutmasın, kalpleriniz de, Vividi de zengin etmeyi bırakın. Sizin abazanlığınız, sizden kaynaklanıyor a gençler. Karşınızdakini bir meta bir karşı cins olarak değil insan olarak görün, kesinlikle başarınız artacaktır. Her karşı cinse potansiyel sevgili bakış açısıyla yaklaşmayın."

Gençler şaşkınlıkla dinliyormuş dedeyi. Ama dedenin anlattıklarından bir şey anlamamışlar çünkü birisi o sırada filmi açmış.

Dede bakmış bunların iflah olacağı yok, demiş ki:

"A gençler, size bir sır vereyim de, yangınızı sönsün, en azından beni yakmayın. Şu derelerin tepelerin ardında bir yer var. Buradan daha yeşil, buradan daha ıslak. üniversite derler oraya. Orada kızlar teklif ediyormuş a abazanlarım. Azığınızı alın, kalbinizi ferah tutup yola düşün, kafanızda sadece kızlar olsun. Eminim içinizdeki yangını söndürecekler oradadır."

Dede lafını bitirir bitirmez kalkıp çıkmış. Gençler şaşkın, hemen arkasından koşmuşlar ama bir bakmışlar ki dede ortalarda yok.

Hemen oturup düşünmeye başlamışlar:

"Dede bence bize tanrı tarafından gönderilmiş bir mucize. Ben derim ki abazan kardeşlerim, dedenin dediği diyarlara göç edelim. Üniversiteli kızlar bize teklif etsin, coşalım."

Böyle diyerek, hepsi azığını, yolluğunu alıp düşmüş yola. Dereler, tepeler aşmışlar, ben diyeyim 180 günde, siz deyin 3 saatte varmışlar üniversite diyarına.

Bir bakmışlar ki etraf cıvıl cıvıl. Dedenin dediği kadar var. Cıbıldak cıbıldak gezen kızlar, çimlere oturup yayılan koyun gibi gençler. Bizim abazanlar müthiş bir sevinç ve neşe içinde coştukça coşmuşlar. Ama dedenin dediği gibi olsun diye beklemişler. Nasıl olsa kızlar teklif edecek diye günlerce banklarda oturup etrafa kesik atmışlar. Ama bir gün geçmiş, iki gün geçmiş, üç gün geçmiş, beş gün geçmiş, bir hafta geçmiş, bir ay geçmiş... Gelen giden yok. Bizim abazanlar nasıl oturduysalar banklara, öyle duruyorlarmış. Bırakın teklif etmeyi, yüzlerine bile bakan olmamış.

Aralarından bazıları da bu iş böyle olmaz diye, kendileri teklif etmeye kalkışmış ama niyetleri baştan belli olduğu için hepsi de babayı almış.

Bizim abazanlar ikinci ayı doldurmuş halen aynı bankta göt çürütürken içlerinden birisi yoldan geçen bir adama dikkat kesilmiş. Adam takım elbiseli, traşını olmuş, düzgün tipli birisiymiş. Hemen koşup yakasına yakışmış abazan.

"Tanıdım seni. Sen o dedesin. Bize kızlar teklif ediyor diye yalan söyleyen."

Adam şaşırmış "Ne diyorsunuz siz? Lütfen yakamı bırakın. Şikayet ederim sizi."

"Ölsem bırakmam yavşak. Sen osun tanıdım seni. Kaşının üstündeki et benden tanıdım yavşağın oğlu"

Adam biraz ık mık etse de sonunda kabul etmiş "Evet bendim o" demiş.

Zaten yangınlar içerisindeki abazanlar hemen adamı çembere almışlar ve itip kakmaya başlamışlar.

"Niye yalan söyledin lan bize?" diye ağlamış en abazan oğlan.

"Evlatlar, o gün çok açtım, bankamatik kartım da evde kalmış. Ben de öyle bir yalan söylemek zorunda kaldım ama zaten amacım sizi bu üniversite diyarlarına sokmaktı. Ve başardım. Ama kızların teklif ettiği konusunda sizleri kandırdım ve aylarca bunun azabına çektim. Çok özür dilerim sizden evlatlarım." demiş dede.

"Ulan yavşak aylardır göt çürüttük burada, şimdi cezanı çekeceksin" demişler hep beraber.

Dede bakmış iş vahim hemen bağırmış. "Çocuklarım çocuklarım, beni dinleyin. idamlıkların bile son istekleri yerine getirilir. Beni dinleyin bir kere"

Çocuklar duraksamış. Ne de olsa dede karizması var. Hemen durmuşlar. "Söyle çabuk ne söyleyeceksen" demişler.

"Evlatlarım. Sizlere yalan söyledim evet. Üniversitede kızlar teklif etmiyormuş. Ama ben o gün sizde doyduktan sonra ufkumun açıldığını hissettim. Yurt dışlarına gittim. Daha modern, daha batılı oldum. Sakalları da o batı diyarlarında kestirdim. Bir şey gördüm ki bunu sizlere söylemek isterim. Bu öyle bir tespit ki siz yavrucaklarıma kendimi affettirebileceğim bir tespit. Her ne kadar abazanlık, siz istemedikçe, siz kendinizi düzeltmedikçe iflah olacak bir şey değilse de, bu tespit sizin yangınınızı bir nebze olsun söndürecektir. Şunu diyeceğim gençler kulaklarınız dört açın."

Herkes dedenin söyleyeceği şeyi heyecan içinde bekliyormuş.

Ve dede sesini kalınlaştırarak şöyle demiş:

"isviçre'de kızlar teklif ediyormuş."

Bir anlık bir sessizlik olmuş. Ve sonra ne olmuş biliyor musunuz?

Tüm abazanlar depara kalkıp en yakın hava alanına koşmuşlar.

Ve o günden sonra o abazanlardan bir daha haber alınamamış. Denir ki; hepsi rüzgarda savrulan kum taneleri gibi yabancı diyarlarda savrulup durmuşlar. Ve yine denir ki, kimselerin elinin değmediği, yeşilin daha yeşil, suyun daha ıslak olduğu bir diyarda kızlar teklif ediyormuş. Orayı kimse görmemiş. Ama orayı herkes bilirmiş ve her abazan orayı bulmak için yollara düşermiş.
Efsane değil gerçektir.
Yalnız bir üstteki yazarın ne çok söyleyeceği varmış. Sayfayı kaydırırken vertigo oldum.
(bkz: serin hikaye birader)