bugün

intihar etmek için tüm hazırlıklarını tamamlamış olmak.

(bkz: ipimi astım bekliyorum)
(bkz: şizofreni sonu)
külfeti ağır bir işe kalkışmak, korkaklık.
azrail'in ılık nefesini götünüzün çatalında hissetmektir.
anathema'yı açıp elveda meyhaneci diyerekten göçebilicek insanın bulunduğu eşik. denemeyin.
ilgi çekici başlık açabilmek adına hangi köyün .okunu yiyeceğini şaşırmaktır.
2 tür kişi vardır.
1- intihar etmeyi kafaya koymuş ve bunun için her şeyi yapabilecek kişiler ( bunlar intihar teşebbüsünde bulunurlar)
2- eşikte olup yardım için uzatılacak bir el beklerler.

bunlar da kendi içlerinde ayrılırlar. örneğin bu başlığı açan kişi 2. kategoride olabilir. ama asla 1. de değil. yardım edilebilir, ilaç ve terapiyle düzelebilir.

unutmayalım, intihar şahsi bir tercihtir. herkes bu teşebbüste bulunabilir, ama bunların pek azı gerçekten ölmek isteyebilir. bunları geri döndüremeyiz, tıbbın yapacağı bir şey yoktur yani. diğer kısım içinse destek programlarıyla başarılı sonuçlar alınabilir.
acı ama maalesef gerçek bu.
Ucundasındır olumun bır adım atsan ılerıye oleceksındır beklıyorsundur sadece kurtaracak bır seyı gelecegı yok yavas yavas atıyorsundur o adımı yuzunde hayata karsı elınde kalmıs tek seyle alaycı gulumsemeyle son defa bakarsın ve sonra atarsın o adımı.
ölmek kadar zor yaşamak kadar berbat bir durum. Yapılması tasvib edilmez.
esikten ileri gidilmemesi gereken durumdur.
Bazen sıkılıyoruz. Yani çoğu zaman. Aslında genelde sıkılıyoruz. Evet sıkılıyoruz, belki de limondan daha çok.

(Ahmet Batman - Soğuk Kahve)
(bkz: intiharın eşiğinde olup entry girmek)
bu şiir okunup iftiharla intihar edilebilir:

Uçurumun kenarındayım Hızır
Ulu dilber kalesinin burcunda
Muhteşem belaya nazır
Topuklarım boşluğun avcunda
Derin yar adımı çağırır
Dikildim parmaklarımın ucunda
Bir gamzelik rüzgâr yetecek
Ha itti beni, ha itecek
Uçurumun kenarındayım Hızır
KENDi CENAZENiZi DÜŞÜNÜN! ...

Bir zamanlar bir psikoloji kitabında okuduğum bir bölüm vardı…
Hayatın ve getirilerinin kıymetini anlamak için tavsiye edilen bir metod vardı içinde..
Deniyordu ki; “arada bir, çok bunaldığınızda,hayatın sizin için çekilmez hale geldiğini düşündüğünüzde kendinize 10 dakika ayırın ve kendi cenaze töreninizi düşünün”…
Cümleyi ilk okuduğumda çarpılmıştım…
Ben girişin akabinde pozitif bir gelişme ve tavsiye bekliyordum…
Ama ” kendi ölümümüzü ve cenazemizi ” düşünmemiz tavsiye
ediliyordu…
Tüylerim diken diken oldu ve yazarın saçmaladığını düşündüm o an…

Ama önyargı düşmanı biri olarak okumaya devam ettim…

Özellikle insanların sizin için neler söyleyeceklerini, onlar için ne ifade ettiğinizi hissetmeye çalışın…
Diyordu ki; ” bunları düşündüğünüzde dünyadaki yerinizi, dünyayı terkettiğinizde oluşacak boşluğu, sevdikleriniz ve sizi sevenler için öneminizi anlayacaksınız…
O andan geriye dönme şansınız olmadığını, hayat denen kredinizin bittiğini ve onlara yanıt verme şansınız olmadığını düşünün…
Tekrar sarılma, bir kez daha öpme ihtimalinizin bittiğini hissedin…

Dünyadaki küslüklerin, ayrılıkların, kavgaların

yanında bu acının ve geri dönülmezliğin korkunç

çaresizliğini yaşayın…
Bırakın canınız yansın,

bırakın alevler içinde kavrulsun tüm ruhunuz…
Orada, o musalla taşında düşünün kendinizi…
Seyredin şu an çevrenizde olanların yüz ifadelerini…
Akıllarından ve yüreklerinden geçen

cümleleri hayal edin…

Kitaba devam etmeden bıraktım kenara ve gözlerimi kapatıp aynen düşünmeye başladım…
Eşimi, oğlumu, annemi, babamı, kardeşlerimi ve diğer tüm
çevremi oturttum tek tek kendi cenaze törenimdeki yerlerine…
Birer birer yerleştirdim tabutumun çevresine hepsini…
Hayatımda çok nadir bu kadar canım yanmıştı…
Görüyordum işte “babaaaa…” diye ağlayan biricik oğlumu…
Eşim kucağında “ağlayan emanetimle” ayakta durmaya çalışıyordu per perişan…
Koca çınar babacığım, belli belirsiz dualar okuyordu,

o gözümden hala gitmeyen vakur duruşuyla…
Annem, ciğerinden bir parça canlı canlı koparılmış gibi

hem içine hem dışına akıtıyordu gözyaşlarını…

Kardeşlerim, akrabalarım

“çok erken gitti, doyamadı oğluna..” diyordu acıyan ses tonlarıyla…
Ve dostlarım… Onlar da şaşkındı…
Bazısı “daha dün birlikteydik, nasıl olur..” diyordu…
Sonra anladım yazarın ne demek istediğini daha devamını
okumadan kitabın…
Bunları seyredip onlara “hayır ölmedim, burdayım..”

demek istedim hayal olduğunu unutup…

Farkındalık önemli bir kavramdır psikolojide…
Belki de hiç aklımıza gelmeyen ve gelmeyecek bir farkındalığı göstermek istemişti yazar…
Kitabı okumaya ne gücüm kalmıştı, ne de isteğim…
Almam gereken dersi ve mesajı almıştım…
Şimdi ne kitabın adını ne de yazarı hatırlamıyorum…
Şu an bunları yazarken bile çok kötü oldum…
Bu olayda tek farkındalık da yok üstelik…
Biraz kendime geldikten sonra devam ettim

hayatımın en zor hayaline…
Sırada çevremdekilerin ölümümün akabinde

neler söyleyecekleri vardı..
Usulen ve nezaketen söylenenlerin dışında…

Onlarda bıraktığım izleri,

yaşananları ve yaşanamayanları elden geçirerek

ben konuşturacaktım hayalimde…
içlerini okuyacaktım, senaryo bana ait olarak…
Yaşarken neler yazmıştım, ölümümle neler okuyacaktım…
Gerçek duygularıydı ulaşmaya çalıştığım, ölüm acısının etkisiyle girilen duygusal mod değildi, deşifre etmem gereken metin…
Canım oğlumun söyleyecek çok şeyi yoktu…
Özleyecekti, yokluğumu hissedecekti..

Ağlayacaktı aklına geldikçe…
Belki ölümün ne anlama geldiğini hissedecek yaşa gelinceye kadar

sıradan bir üzüntünün ötesine geçmeyecekti duyguları…
Ama hayal bu ya, 18-20 yaşına getirdim 2 saniyede oğlumu…
“hayal - meyal hatırlıyorum be baba seni…

Keşke şimdi yaşıyor olsaydın da erkek erkeğe sohbet etseydik seninle…
Bak mezuniyet törenimde de babasızdım…
Askere giderken kimin elini öpeceğim senin yerine…
Diyecek canı yanarak bir köşede…
Sevgili eşim… Benim muhteşem hatunum…

Nasıl dayanır bensizliğe? …
O ki, benim için her şeyini feda edip koşmuştu bana…
Hayatının tek adamı şimdi toprak olacaktı…
Bir daha ” Seni seviyorum ” diyemeyecekti…
Bir daha hevesle açamayacaktı çalan kapıyı…
Ve her gelen gece bensizliğini haykıracaktı yüzüne…
Her sabah da bensiz başlayacaktı koca gün…

Tek cümlesi takıldı o an içime;
” Oyunbozanlık yaptın be böceğim, hani beraber ölecektik? …”

Babam-annem,o bugüne kadar evlat olarak

mutlu edecek hiçbir şey yapamamanın acısıyla

kahrolduğum güzel insanlar…
Helaldi şüphesiz hakları…
Bilerek hiç kırmamıştım onları…
Üzerine titredikleri evlatları onlardan önce göçmüştü işte önlerinde ve dualarına muhtaçtım….
Kaç anne ve babanın çekebileceği bir acıydı ki evladının cenazesinde bulunmak…
Herhalde insanın uzun yaşadığına üzüldüğü nadir

anlardan olsa gerek…

Diğerlerine geçmiyorum…
Bu yazıyı şu an yazıp sizlerle paylaştığıma göre

“diğerlerine” artık sizler de dahilsiniz…
Düşünün, bir gün bir mail ulaşıyor mail-boxınıza “ölmüş“ diye…
Sizler kimbilir neler düşünür ve yazardınız…
Eşim şu an yanımda ağlıyor, sanki gerçekmiş gibi…
Oysa ki yazarın amacı “Yaşamanın ve hala nefes alıyor almanın kıymetini” göstermekti…
Benim de öyle…
Lafı çok uzattım farkındayım…

Ama dediğimiz çözümü zor süreç 2 satırla özetlenemeyecek

kadar girintili çıkıntılı…

Ben o gün kurduğum o hayalle,canımın tüm yanmasına rağmen

YENiDEN DOĞDUM…
Bilgisayar diliyle “format attım hayatıma”…
Sahip olduklarımın farkına vardım ve hala nefes
alıyor olduğum için şükrettim…
Gözlerimi açtığım anda o kötü ve acı sahne bitmiş,
oyun perde demişti…
Peki ya hayal değil de, gerçek olsaydı ve perde bir daha açılmamak üzere kapansaydı…
Belki gerildiniz, kötü oldunuz ama devamını
getirirseniz buna değer bence…
işte bu final bu yazıyı buraya kadar okumanıza değmiş olmalı…

Ben bu akşam melankoliğim ve biraz abartmış olabilirim…
Hani sanatçı ve şairiz ya ondandır belki…
Bence bu yazıyı sadece okuyarak bırakmayın…
LÜTFEN ARADA BiR,

BURADAN ALDIKLARINIZI TARTIN,

DÜŞÜNÜN VE HAYATINIZI GÖZDEN GEÇiRiN…
Ölümün kime ve ne zaman geleceğini

Yüce Allah’ tan başka bilen yok…
işte bu yüzden hazır yaşıyorken ve

nefes alıyorken yapabileceklerinizi yapın,

ertelemeyin…

Sizi sevenlere ve sevdiklerinize

daha fazla zaman ayırın…
Bilerek - bilmeyerek

kırdığınız kalpleri tamir edin…
Ve en önemlisi;
VERDiĞi-VERMEDiĞi,

ALDIĞI-ALMADIĞI HERŞEY iÇiN,

TEKRAR TEKRAR ŞÜKREDiN YÜCELER YÜCESi YARADAN’A..

Kaynak: can yücel
O eşiğe yaklaşmak elinizde olmaz beyin kimyaniz ve psikolojiniz sizi o eşiğe götürür. O eşikten benim düşmeme sebebim dinimizce cehennemlik olmamak bazı insanlarda annesi yada çocuğu için intihar edemez ama bazen onlarıda geçenler olur.
korkaklığın eşiğidir.
eğer cesursanız, korkaklar gibi ölmeyin. yaşayın ve hayatla savaşın.
gülüşünün bozulmasını istemediğiniz birini ya da birilerini gözünüzün önüne getirdiğinizde hızla o eşikten uzaklaştığınızı fark edersiniz.
Depresyonun dibine vurmaktır.
bir zamanlar benim de içinde bulunduğum durum. diğer insanlara konusunu açmak genelde alayla veya ciddiye almamakla sonuçlanabilir. karşıdaki insanın hayatı yolunda gittiğinden belki. yine bu düşünceyle baş başa kalırsınız yardım beklediğiniz, konuyu açtığınız insanlar bu konuda sizi çokta takmadığı için. fakat bu durum gerçektir, vardır. zaten olmasa sayısız insan kendi tercihiyle son vermezdi kendi hayatına. bu duruma tek başına karar vermiş birey yine kendi başına karar vermelidir vazgeçmeye, bilakis hayatınızın her saniyesinde yanınızda bir insan nöbet bekleyemez. yaparsınız yani yapacağınızı, bu yüzden kimseden bir şey beklemeyin. benzer duyguları çok zaman önce yaşamış kendimce kesin karardan dönmüş birisi olarak söylüyorum. belki de bugün için yarını yakacak olmak vazgeçmek için geçerli bir sebeptir. veya ertesi gün birisini sevebilecek olma ihtimali vazgeçirir belki de. ama mantıklı olan, olması gereken vazgeçmektir. vazgeçtim bir zamanlar, iyi ki de vazgeçmişim.
Hayatı, olayları, kişileri gereğinden fazla ciddiye aldığında gelinen eşiktir.
son çareyi elinde bulundurmaktır.

kasaba minnet edeceğime çükümü keser yerim diyebilenlerin yaptığıdır.