genelliyorum lan! ölümüne genelliyorum hem de. çünkü etrafımda başka türlüsünü görmedim.

bakıyorsun adam evliyken ve gençken eşinin ağzına sıçıyor. içki içmeler, zinalar, eve geç gelmeler, ondan sonra çaptan düşüyor, ehhtiyar oluyor, bülbül ötmüyor eşinin kıymetini anlıyor.

gerçi romantikleşme de sultanım demeler, arada bir yemeğe çıkmalar, yürüyüş yapmalar falan. öyle birden tutku dolu, ince bir italyan erkeği olmuyorlar sonuçta.

babam geçen evlilik yıl dönümlerinde tek taş almış lan anneme. çıktım karşısına 35 yıldır aklın nerdeydi dürrük deyip iki şaplak çektim. içim geçmiş.
Eski jenerasiyonun Kadınları da yaşlandıkça hırçınlaşırlar kocalarına karşı.

Bunlar hep sevgisizlik işte, sen bana çektirdin şimdi ben de sana mantığı.
Öteki it de artık yaşlanıyor tabi, kadına çektirtecek kendini ya, sevimlileşiyor.

O erkekler bunu Hakkediyorlar da geneli zaten. Gençken az sallamamışlar orada burada, dayak atmalar felan.
Çıkacak onlar bir gün.

Ama bunlar genelleme tabi, bir çok örnek de var bu genellemeye uymayan.

Not: Etrafımda kocalarını zehirleyip hapis yatmış kadınlar var. Ve genelde "haketmişti amk adamı" denilip geçiliyor

Edit: Değişik bir etrafım var evet.
Her genelleme gibi yanlış olup...

Yok lan adam haklı cidden.

Yaşlandıkça melankoli denizinde yüzen erkeklerdir.
Yakışıklıda sıkıntı yok, çirkin veya kadına göre yaşlı erkek komik yada romantik olmak zorunda çünkü satış pazarlama taktiğidir.
çok doğaldır.

güç iyice azalmış, kuş ötmüyo, tip desen çarşamba pazarı. napacak? romantizme vurcak tabi.
Posta gazetesinin şiir sayfalarına bakınca doğruluğu kabul edilen hakiki at.
sanırım var böyle bir şey.

akranım olan dostlarımda tanık oluyorum bu tip şeylere.

biz, tabi, sizin kadar şanslı değiliz. erken yaşta evlendik. çocuk yaşta, gözü açılmadan evlenen adam illa tozu dumana katıyor gençken. hovardalık, alem, alkol... arkadaşlarım gençken çok hızlılardı. sabah karşı eve gitmeler, kavgalar döğüşler. yaşlanınca akıl başa geliyor, hanımın kıymeti anlaşılıyor. o yaştan sonra da sabahlara kadar pompa yapıp zamanı telafi edemeyeceğine göre çiçek alıyor adam, yemeğe çıkarıyor, yürüyüşler, karadeniz turları falan. 55 yaşında tek taş alıyor eşine. almasın demiyorum ama zamanında yapılsa daha mı iyiymiş ne?

ben, öyle değildim tabi. eşimle görücü usulü evlendik. hatta görücü bile denemez buna. bizim ana baba köyde yaşardı. ben de sağda solda çalışır, biriktirdiğim parayla tek tük araba alır satardım.

kayınpederle de o vesileyle tanıştık. eski, kare farlı doğanlardan sattım ona. tanış olduk, beni çok sevdi. arkdaşlarına da araba sattım.

bir gün otururken "sana kızımı vereyim" dedi. "olur" dedim. bizimki yokluk. cinsel yokluk değil, fakirlik, fukaralık. hayatım düzene girer dedim, para tutarım dedim. hiç aşık olmamıştım. aşık olacak, birilerini arzulayacak takatim de yoktu zamanım da.

evlendik. hanımı üzmedim hiç. bizim evde aşk, tutku olmadı hiç. bir fabrika disiplini, saygı, emek evliliğimizi tanımlayan şeylerdi. yorgun argın eve gelip yemek, iki sohbet falan. bu demek değil ki eşimi sevmedim sonra. sevdim ama filmlerdeki gibi değil. ben tarık akan değildim ki. eşim gülşen bubikoğlu gibi cilve yapan biri değildi ki.

3 çocuğumuz oldu çok şükür. hanıma tek taşlar, çiçekler almadım. ama kazandığım paranın büyük kısmını gittim eline saydım hep. ben hanıma ev almadım. hanım bana ev aldı. 2 tane kooperatife yazıldık biriktirdiği paralarla.

bizim, muhtaçlıktan, mücadeleden romantizme ayıracak vaktimiz de gücümüz de kalmadı ki.

el üstünde tutmak, sahip çıkmak, saygı duymak en güzel hediyedir eşe verilen. gerisi de filmlerden, foto romanlardan öğrenilen şekilciliktir.