bugün

Hücreleri ve dolayısı ile onların oluşturduğu sistemleri bizler canlı olarak isimlendiriyoruz. Doğadaki herhangi bir cansız maddeden pek de bir farkımız yok. Bu tamamen insanların maddeleri gruplandırmak ve anlamlandırmak için oluşturduğu bir kavram.

Rastgele oluşan kimyasal reaksiyonlar sonucu, işlevsel ürünler meydana geliyor. Herhangi bir maddenin oksijen ile yanması ile oluşan artık ürünler, hücrelerimizde co2 yahut alkol olarak görülüyor. Nasıl ki demir paslanarak form değiştiriyor, esas olarak glukoz da yanıyor ve son olarak karbondioksit formuna evriliyor. Temelde iki hidrojen ile bir oksijenin birleşerek oluşturduğu su ile bir farkı yok.

Esas oğlan karbon ise 4 bağ yapabildiğinden ötürü, bizim canlı diye adlandırdığımız yapıların temel maddesidir. Çünkü bu çoklu bag sayısı karbon temelli bileşiklerin önünü açmaktadır. Yine bu dörtlü bağlar, moleküllerin birbirine bağlanmasını, daha uzun yapıların oluşturulabilmesini sağlar. Yine de bunlar temelde tamamen basit birer kimyasal reaksiyondur.

Homeostasis ise bir hücrenin iç dengesini sağlama mekanizmasıdır. Bu tıpkı cansız bir fabrikanın, bir yandan giren maddeyi, diğer yandan da bitmiş ürününü içermesine benziyor. Nasıl ki bu işlemler gerçekleşirken fabrikaya canlı diyemiyorsak, hücreler icin de durum bundan farksızdır.

Özelleşmiş yapılar ise zaman içerisinde birlikte çalışmaları sonucu birbirine katalizör etkisi yapmış kimyasalların bir araya gelmesidir. Örneğin, genetik materyaller belirli bir vakitte oluşmuşlar, içlerinden organizasyona en müsait olanlar çevresinde bulunan moleküller ile bir bütünlük kurabilmişlerdir. Ribozim buna güzel bir örnek teşkil eder. Çünkü yeri geldiği zaman enzim, yeri geldigi zaman nukleik asit olarak işlev gösterir.
Bu bütünlüğün etrafını da su altında oluşan ve hücrelerimizin zarını oluşturan yağ tabakası kapladığı vakit(ki yağ molekülleri sulu ortamda küre oluşturma gayretindedir), basit bir hücre modelinden bahsedebiliyoruz. Bu size canlı gelebilir. Lakin etrafı 4 duvarla kaplı fabrika örneğine geri dönmeniz ve onu hatırlamanız işleri kolaylaştıracaktır. Hatta tamamen laboratuvar ortamlarında, basit maddeler ile ilk hücre örnekleri oluşturulmuş, bunların kimyasal tepkimeleri kolaylaştıran yapılar olduğu görülmüştür. Glukoz gibi temel yakıt maddesi ise doğada bolca bulunan aldehitlerin yüksek ısı altında birbiri ile tepkimesinden meydana gelir. Yine doğada, karbonmonoksit ve amonyağın tepkimesi ile basit aminoasitler ortaya çıkabilir.
Bu yapıların bir araya gelerek(şans eseri fakat ortamın milyarlarca bu minik tepkimelerden oluştuğunu düşündüğünüzde pek de zor değil) kendi aralarında katalizör etki ve ürün devamlılığını sağlamaları sonucunda ortaya canlı dediğimiz kavram çıkmaktadır.

Velhasılıkelam; hücrede bilinç yoktur. Sadece özelleşmiş bir takım tepkimelerin bir arada meydana gelmesi ile oluşmuş yapılardır. Bunu da doğaları gereği, içdengeyi koruyarak gerçekleştirirler. Ki dikkat edecek olursanız, bizim kanserojen olarak nitelendirdiğimiz maddeler esasen hücre kimyasına yabancı bileşikler olduğundan ötürü işlenememekte ve bu kimyasal örgüye zarar vermektedir. Bu bile hücrelerde bir bilincin olmadığına, sadece reaksiyonların birbiri ardına gerçekleştiği bir yapı olarak bulunduğuna güzel bir örnektir.

Hücrelerin bir araya gelmesi ise esas olarak organize sanayi bölgelerine benzer. Daha kısan yoldan, daha hızlı şekilde ve daha rahat biçimde ürün oluşturma çabasından Başka bir şey değildir.

Birkaç araştırma için;
(bkz: Miller Urey Deneyi)
(bkz: formoz tepkimesi)
(bkz: Ribozim)
(bkz: koaservat)

Edit: daha da karıştırmak istemedim, en kısa ben basit hali ile anlatmaya çalıştım. ileri araştırma ve tartışma için yorumlara açığım.
başlıkta bahsedildiği gibi hücreler tek başlarına karar almıyor aslında. hücrelerin bir bilinci yok, atomun da öyle. dolayısıyla hücredeki bilincin kaynağı yerine "bir şeyleri bilinçli olarak adlandırmamıza sebep olan bu karmaşanın oluşması nasıl oluyor?" sorusunu sormamız gerek. belirli sayıda parçacığın bir araya gelip uzay-zamanla etkileşmesi sonucu bizim bilinç adınız verdiğimiz ama özünde bilinç olmayan ilginç bir yapı oluşuyor. bize bilinçliymiş gibi gelen şeyler aslında prosesini henüz bilmediğimiz bir fenomen. bir şeylere bilinçli veya bilinçsiz demek yalnızca insansı bir kategorilendirme. bilincin keskin bir ayrımı yok. aynı şekilde canlılığın da öyle. aslen bir bilinç ve canlılık da yok diyebiliriz bence. durum sandığımızdan da farklı. ama onu anlamlandırmak için bu tip isimlendirmeler kullanmak zorundayız. tıpkı zaman konusunda olduğu gibi.
Paris şehrinden daha kompleks yapısı olan hücrenin tesadüfen olduğunu söylemek insanın aklıyla alay etmektir. Hücrenin her bir parçasında nefes kesici bir akıl ve yetenek var.
her şey elektriksel ve kimyasal değil mi?
mesela bağışıklık hücreleri vücuda giren yabancı maddeyi reseptöründen ve elektrik yükünden tanımıyor mu? ya da ne bileyim sinir hücresinden dokulara bilgi aktarımı impulslar ile olmuyor mu?
he hücre ne sebeple bölünmeye karar veriyor derseniz sanırım hacim/yüzey alanı oranının artması diyebilirim. eğer amaç buna nasıl karar verdiğini sorgulamaksa da dna dizilimlerinden bahsedebiliriz.

fakat buradaki bilinç çok daha metaforik ve komplike bir anlamda kullanılmış olabilir ve ben olaya müthiş yüzeysel yaklaşmış olabilirim.

ilaveten; biyolojiye oldukça meraklıyım fakat mesleğim değil. hatalı bir şey söylemişsem affola.