bugün

mutluluğu bir zorundalık haline dönüştürüp, bu zorunluluğa başkaldırıyı tecritle cezalandırmışız bugünlerin temelinde..
niye mutlu olmak zorunda insan? kimin, ne çıkarı olabilir hayatı kuşatmayan, dar kalıplara dökülmüş, anlık mutluluklardan? yıllardır zihnimizi bulandıran ve her fırsatta kanımıza işleyen bu mutluluk fikri nasıl bir rant sağlıyor öğüt vericilerine?
bundan öte bir durum var ki, bu durum daha trajik sanki...
insanın mukaddes varlığını anlık parlamalarla göz alan ve kolayca sönüveren hazlara teslim edip, sarsak nağralar atarak dağılmışlığımızı resmetmemiz yeterince acı değil mi?
ithal ettiğimiz kültürü bile yarım yamalak, üstün körü kavrayışımız üstümüzde ne çok sırıtıyor halbuki...

huzur ve mutluluğu aynı kefeye koyduğumuz gün, uğrunda yola düşmeyi bırakıp, mutluluğun yolunu gözlemeye başladık. huzuru bulmak, kavuşmak, ermek, sahiplenmek için, düşüp kalkmak gerekirdi bu uğurda..
ya mutluluk? mutluluğu karmaşık endekslere hapsedip, tükenene kadar sömürdük.. ve bu mutluluk bir zaruret, zorunlu bir gereksinim haline geldi. tükettikçe tükettik, aksi takdirde aksi kardeşi mutsuzluğa düştük, hüznü unutup..

hüzün, çile, meşakkat.. gibi kelimeler silinmiş/sildirimiş belleklerden. tek amaç ve zorunluluk mutlu olmak günümüzde. erdemse sadece bir erkek ismi yitik zihinlerde..