bugün

hiç sevmeyecek birini sevmek gibidir. ben bazen toz oluyorum sonra ayaza kesip tekrar düşüyorum güneşe. bilmem kaç gün, gece, saat geçmiş aradan aramamış, sormamış. sen de aramamışsın. kocaman gönül koymuşsun, bırakmışsın savrulsun savrulabildiği kadar savrulsun. soğumuşsun, gözleri kalkmış gecelerinden, bi kinlenmişsin ve en çok da içlenmişsin. geçer diyerek ayları vurmuşsun kuş gibi düşmüş ayaklarının dibine yaralı, asude ve iç kanatan. küstükçe küsmüşsün zencirekler halinde etrafından dolanmışsın sesinin veya sessizliğinin. evet bu sessizlik onu aratırdı, özletirdi. kızıl güller gibi açardı sabahlara, bir cümle kurunca suretine ve sonra görmediğim gülümsemesine acırdım. biraz kafamı kaşırdım. hiç bu kadar duramazdım. alıştım. yitip gitmesine ve kendini yok etmesine dur diyecek istasyonları avuçlayıp götürmüşken durulur. serseri duygularım bana savaş açmayı bıraktığında ben orada durdum. hiç aramayacak birini arayacak heycanlarım kiremitlere çarpan serçe gibi bitme ve tükenme noktasındayken aramak sadece mastar halde kalan isim fiil ya da biraz içinde sıkışıp kaldığım revzenli soğuk bir mahfil...