bugün

bir sana hasretim bir de hasretimin esaretine!

üzerinden yıllar geçse, özlemleri koskocaman toz kitleleri gizlese, mutlulukların üzerine sıyısız mutluluklar bitse unutulmayan bir şeyleri saklıyorum hasret geçtiğim gecelerimde.

sen ol istiyorum en gösterişli en güzel harika giysilerin içinde. altığım her nefesi verdiğim her soluğu hissetmeni, koşup koşup yoruldağumda kalbimin atışarını benimle dinle istiyorum.

yağmur sonrası çıkın gökkuşağında bir renk eksiltip seni koyuyorum hep bir yağmur sonrasında o gökkuşağın çıkmasını bekliyorum kimsenin bilmediği senide götürdüğüm en tepelerde.

şimdi bir yağmur yağıyor sırrılsıklam oluyorum güneşin doğmasını bekliyorum gökkuşağınde eksik kalan renklerin içinde seni bulmak için. şimdi yağmur sonrası güneş kurutuyor beni ama tenimde kokunu yine bana bırakıyor...
yaşananın sancılı bir şekilde tıpkı bir mide ağrısı gibi sürekli sizinle ve sürekli sizsiz yaşanmaya, yaşatılmaya devam etmesidir. içinde değişik meyveler barındıran gösterişli bir meyve sepetinde bilinen meyvenin görülmesi hissi gibi, uzaktan uzağa, dokunmadan sadece düşüncelerde yaşatılmasıdır.
söz vermeştir gitmeyeceğine bir daha asla dizinin dibinden ayrılmayacağına.

hani bir kedi yavrusunun yeni doğduğun da annesinin yanından ayrılmaması gibi. anne kuşun, yavrusunu beslemek için ağzında biriktirdiği küçük lokmaları düşürmeden, yutmadan getirmesi ve onları bırakmaması gibi taki anne, yavrularının kanatlanıp uçmaya başladıkların da terkediceklerini bilmesi gibi. benimde bilip bilmediğim çok şeyler oldu inandığım, inanmak istediğim öyle hissettiğim.

bazen en anlamlı gelen gitme sözü anlamını yitirir ve havada asılı kalır. giderken son öpücüğü vermiştir dudaklarda kalan ne zaman aklına gelse tadı hep aynı olan...
ve sonra yağmur yağdı...

kirlenmiş bedenleri çıkardık, ıslanmaktan korkan bütün bedenlere inat tüm çıplaklığıyla. nasıl bir ten? nasıl bir hasret? nasılda yapışmış hapsolmuş içine işleyen verem gibi, acı gibi.. sırılsıklam olan ruh karşısında alev alev yanan ateşin kurutması, demiri eriten sıcaklık gibiydi ruhumu esir alan hasret günleri..

her beden de ayrı bir tat, ayrı bir heyecan. yaşarken bütün mevsimleri güzelliğiyle eksik bir ses, bir nefes, gülüş, bakış eksik kalan ''sen'' vardı gecesinde, gündüzünde..

şimdi sarılırken sinmiş kokun ile yalnızlığıma, belki diyorum belki ay gibi doğarsın hasret çektiğim gecelerime..