bugün

şüphesiz ki hakların en ikatli olanıdır.
ilimdir.
o sadece problem teşkil eden şeyleri bir araya getirerek ahenkli bir örneğe uydurmaktan mı ibaretti? birazcık düşünceyle eşyaya verilebilecek bir mantıkî tutarlılık mıydı? yoksa o bir zihni kavram, maharetli bir terkipten doğan bir ahenk, bir sanat eseri miydi?

bulunması ne kadar güç bir şey!

onu elde etmek için ne kadar gitmek gerekiyordu? hakikati bulacağız diye insanların mahremiyetine girmeye, evlerine burnumuzu sokmaya, odalarına girmeye, aile sırlarını gizleyen perdeleri kaldrmaya ve oralarda tecessüsümüzü tatamin edecek şeyler aramaya hakkımız var mıydı? kaç defa, iki, üç yahut dört yazar da aynı muhasaradan, aynı savaştan bahsettikleri halde birbirinden çok farklı şeyler söylemişlerdi. Bunlardan hangisini seçecektik? nasıl oluyordu da hadiseler yazıya dökülür dökülmez, işin içinde gizli bir el varmış gibi bir roman havasına bürünüyor?
Bazen aramakta olduğum sorgulamadır. Gerçeği, özümü, içimdeki ruhu anlamak istiyorum ...
değerlidir.
"...Haklı olup olmadığımı öğrenmeye asla zahmet etmem. Hiçbir şekilde değeri yoktur bunun. insanoğlu nihai hakikati asla bilemez..."

(Martin Eden - Jack London, s.323)
Ne kadar yapay gerçeklikler kurarsanız kurun kaçamayacağınız tek şey hakikattir.

Hakikat ışıktan daha hızlı yakalar ondan kaçan insanı.
Kurana atılan iftiraları tek tek, bariz şekilde çürüten aydın bir youtube kanalı.