bugün

Sarmış deniz kızları gibi dalgalar bizi,
Uzun saçları gümüş, şeffaf tenleri fosfor.
Yumuşak başlarıyla sarsarak teknemizi,
Yolcu, gittiğin sahil nerde diye bağırıyor.

Ne bir kıyıdan eser, ne bir ışıktan eser,
Sulardan daha derin, yolun karanlıkları.
Dalgalar, yürüyünüz, arayalım beraber,
Başımızı dövecek yalçın kayalıkları! ..

Necip Fazıl Kısakürek
Uzaktan seviyorum seni!
Kokunu alamadan,
Boynuna sarılamadan.
Yüzüne dokunamadan.
Sadece seviyorum!
Öyle uzaktan seviyorum seni!
Elini tutmadan.
Yüreğine dokunmadan.
Gözlerinde dalıp dalıp gitmeden.
Şu üç günlük sevdalara inat,
Serserice değil adam gibi seviyorum.
Öyle uzaktan seviyorum seni,
Yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden.
En çılgın kahkahalarına ortak olmadan.
En sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan.
Öyle uzaktan seviyorum seni!
Kırmadan,
Dökmeden,
Parçalamadan,
Üzmeden,
Ağlatmadan uzaktan seviyorum.
Öyle uzaktan seviyorum seni;
Sana söylemek istediğim her kelimeyi,
Dilimde parçalayarak seviyorum.
Damla damla dökülürken kelimelerim,
Masum beyaz bir kağıtta seviyorum.''

Cemal SÜREYA
TAHiR iLE ZÜHRE

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.

Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil
Nükleer denemeler kyoto sözleşmesi küresel ısınma falan.
Belki sen çok küçüksün belki benim ruhum ölü
Biraz Nietzsche biraz Kant kafan karışmış belki
Parlıamanet'i de bozdular tutunacak dalımız mı kaldı?
Pavyonda tanıdığım bilge bir pezevenk vardı!
Kötü kitaplar okumak kötü yaşamak gibidir derdi.
iyi kitaplar okudum bir boka yaramadı..

Ben seni severim aslında da düzenim bozulur diye korkuyorum
Durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar
Sinemaya gitmeye ele ele tutuşmaya falan kalkarız
işin yoksa çiçek al, saç tara, parfüm sık.
Küsmesi, barışması, ayılması, bayılması
Hatta eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması
Meyhanede tanıdığım gerzek bir filozof vardı!
Güzel kadınlar insanın ömrünü uzatır derdi.
Bir sürü güzel kadın girdi hayatıma
Hepsi ağzıma sıçtı..

Ben seni severim belki de rabbim buna hazır değil.
Her şeyin güzelini sever o ideal birliktelikler ister
Seninle benim yan yana oturacağımız çekyata
Ne ilahi adalet sığar ne de diyalektik..
içime çöreklenmiş sığ bir sığır var benim.
Ben seni severim sevmesine de
iş çıkarmasana şimdi ne gerek var güzelim.
Dilaver Cebeci- Sitare.

Muazzam.
Nerede olursan ol
Kiminle sohbet edersen et
Sabret
Gülümse
Güzel günler için değil
Şekeri doğru attığın çay için
Umuş
Bütün iyi kitapların sonunda
Bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda
Meltemi senden esen
Soluğu sende olan
Yeni bir başlangıç vardır

Parmağını sürsen elmaya, rengini anlarsın
Gözünle görsen elmayı, sesini duyarsın
Onu işitsen, yuvarlağı sende kalır
Her başlangıçta yeni bir anlam vardır.

Nedensiz bir çocuk ağlaması bile
Çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır.
Edip Cansever
Düşünce suçum olduğun günlerdi
Ölmeden gömdüğün sevdalarınla gelirdin
Gece çöktüğü her şehri öperdi sonra
Saçlarıma kara yağardı

Zamanında doğmadı mı güneş
Tomurcuklanan her çiçek ölüme açardı
Ve ben
Bildiğim bütün sokaklarda kaybolurdum
Sense bir ihtilali kuşanırdın
Düşerken tutunduğum
Uçurum gözlerine
Ucu deniz bir ölüm olurdu yaşamak

Şehir çürürdü dalgınlığımdan
Şehir üşürdü
Eminönü’nde sen üşürdün
Bense dalıp dalıp kendime giderdim
Çocukluğum tırnaklarımın arasında
Kaybolurdu
Titreyerek ve
Kusarak yürürdüm kalabalıklarda
Her kavşakta
Eski bir cehennemliğin defterinden
Giderek korkunçlaşan
Bir sayfa koparırdım
Cinayete kurgulu
Çıkmaz sokaklarında bu kentin
Soysuzlaşırdı bütün patronlar

Sen ölürsen bu düşte
Bil ki önce beni gömecekler

Oysa biz hep birbirimizi kaçırırız

Bu kentte ikimize sığınacak tek zindan var
Ve bilmeden sorar şarkılar
“zindanlar neye yarar?”
Arabesk bir hüzün yerleşir yüzüme
Unutkanlığıma pazarlar kurulur
Kavgamı satar birileri

Yazdan kalma bir kış ölüsüyüz ikimiz
Zaman alnımızda bilenen kör bıçak şimdi
Ve bilir misin ayrılmak vazgeçmek gibidir
Doğru değildir ama gereklidir

Çünkü hayat olduğu gibidir
Olması gerektiği gibi değil

Sonra seni terk eder
Beni unutmalara yattığın sinemalar
Kıvrık bir solucan gibi dururken adının ilk harfi beynimde
Git gide yalnızlaşan bir Kudüs olurum
içini boşaltsam ölür kent
içinde insanları öldürüyorken

Şimdi herkeste sana aşık oluyorum
Küs bakışlı bir intihardan sakınırken seni
Mavi bir vurgun yiyorum

Öfkeme istanbul musun nesin
Bir asansörden “gitme” bakıyorsun
Bu kentin
Bütün asansör boşluklarına düşüyorum

Zaman rüzgarı
Üstünden geçtiği her şeyi unutturuyorken
Ben seni kendime emrediyorum

kahraman tazeoğlu
https://www.antoloji.com/sevgilim-bir-gunun-siiri/

cemal süreya'dan..
bakışların mızrap gönlüm bağlama
mızrabı tellere sürmeli yârim!
beni bende edip gönlüm bağlama,
mecnunun izini sürmeli yârim!

sevdâ kopuzunu çal korkut ata!
nağmeler gönülden kederi ata,
ak duvaklı gelin binince ata,
mutluluk bağına sürmeli yârim!

sürmemeli atın sürmeli yara,
gönül kuşu vurgun sürmeli yâra,
açtı yüreğime sürmeli yara,
merhemi de kendi sürmeli yârim

sevmez sevdâlı kalp sefa sürmeyi,
bilir mi sürmelim sürme sürmeyi?
sürmeli gözlerin neyler sürmeyi?
dillerde bir türküsürmeli yârim!

sürgün gönlüm açar sürgü sürsen de,
vazgeçmem sevdândan beni sürsen de
gönül bahçesini aşkla sür sen de,
bu aşktan fidanlar sürmeli yârim.

cemâlin dolunay, gülüşün bir gün!
neylerim can tenden ayrılsa birgün?
dur / bilmez sevgimiz olur mu bir gün?
bu aşk sonsuza dek sürmeli yârim!

——
kıymetli halkbilimci bayram hocamızın gençliğinde yazdığı kalite kokan şiirlerinden, emeğine sağlık
...
ama necdet tosun öldü nâlan,
artık yemekleri sen,
salatayı da ben yapacağım.
sami hazinses kadar olmasa da
bahçeyi sevdiğin çiçeklerle donatacağım.

kemal sunal da öldü nâlan,
iyi kalpli amcaları birer birer uğurladık.
ve dünya kirlendi,
filmler bozuldu
o masum sevdalar yasanmiyor artik...

sen varsin, ben varim.
bir de, acimasiz bir dünya var disarida...
esas film simdi basliyor,
ve bütün koltuklar bombos bu sinemada! ..
Bir ağaç sürüsünün üstünden
çok ağaçlı bir ağaç sürüsünün üstünden
kesilmiş limon dilimleri gibi düşüyor güneş
votka bardağımın içine
benim olmayan bir sevinç duyuyorum.

kesiyorum durduğumuz yeri ortasından
ey görünüş! seni bir yerinden hiç anlamıyorum
dibinde değil ayaklarımın, damarlarında
derinliği orada tutan, oradan harcayan
uçsuz bucaksız bir uçurum.

zamanla değil, bir yerde
benim olmayan bir şeyle yaşlanıyorum
geçiyorum ilk şeklimi tüketerekten
Ağır ağır yanan bir tuğla harmanının
Billurdan sarkaçlarıyla

Kalbim, sersemliğim benim..
DESEM Ki

Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.

Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki...
inan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
Sanma şahım herkesi sen sadıkane yâr olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyâr olur
Sadıkane belki ol âlemde bir dildâr olur
Yâr olur, ağyâr olur, dildâr olur,serdâr olur.
(Yavuz)
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
Biliyorum sana giden yollar kapalı

Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni

Ne kadar yakından ve arada uçurum;
insanlar, evler, aramızda duvarlar gibi

Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini

Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli

Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki

Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği

Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki

Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini

Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri

Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi...

Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki

Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki

inan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:

Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri

Cemal süreya.
Bir organ nakli gibi sevmiştim seni;
Çürük gözlerine bağışlanan ellerim,
Yırtık dudaklarına bağışlanan şiirlerim..
Darmadağın kadınların,darmadağın ettiği erkekler gibi
Sevmiştim seni...
Çok eskitilmiş bir aşkın hatırlanması,
Sevgilinin resmi karşısında çocuksu bir iç kanaması
Aslında işin açıkçası;
Rüzgarın fırtınaya dönüşmesi gibi
Hayatına yönelik bombalı bir saldırı gibi
Geriye çekilirken herkesi öldürmek gibi Sevmiştim seni...
Ruhum kan kaybederken nasıl tutarım seni şimdi deniz gibi,
Neticesi olmayan herhangi bir sebep gibi
Ortalık yerde durup dururken
Sevmiştim seni...
Atlara kalırsa çoktan kaybettik savaşı,
Mızraklar kırıldı,kalkanlar delindi,ganimetler paylaşıldı.
Kasaba meydanında birbirini dövmekten
Yorulan iki kovboy gibi,
Bir tabancanın namlusuyla tetiğiyle,
Kendisinden farklı,
Kendisinden ayrı,
Bir silahın şarjöründe tanışan iki soğuk mermi gibi,
Aynı bedene sıkılan iki el kurşun gibi,
Katille kurban arasında o birkaç saniyelik telaşla
Sevmiştim Seni...

Kücük iskender
Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karıştı şimdi уeminim
Kalbimde senin için уok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin..
Bahar bitti yaz bitti.
Mevsimler geldi geçti.
Sen nerelerdesin.
Ben artık kışım.
Kırılmış tüm dalları.
Yaşlanmış bir ağaç.
Sense mevsimlerden hala yaz.
Başka bir bahara kavuşmamız.
Tükendi umutlarım.
Bundan sonrası yok.
Biz asla kavuşamayız.

Bana ait.
Bir baharı özledim,
Papatyaların solmadığı bir bahar,
Yağmurların hiç dinmediği,
Özleme tutulan toprak kadar,
Yağmura hasret beklemeyi,
ümit eden bir baharı özledim.

Bana ait.
aşk, biraz aşağılanmıştır
kadın terzilerin neresinden baksam
irtifa kaybeder hücum ve şiddet
geri sayım: dört-üç-iki-bir-sıfır
patlar yükselir gider ağzım! ağzım bana lazım
diye bağırır parmak çocuk
çocuk parklarında salıncaklar hızlanır
kaydıraklar ağlar
bir kadeh rakı dökülür üstüne ömrümün
alkolik annem geceden özür diler
neden sevgi
onca derbeder ve serseri
bir şık bıçak darbesiyle
yarar karanlığı
yürür giderim orda ileri geriorda aşk
küçülür.. küçülür..
küçülür biter en güçlü sesiyle!

Küçük iskender
sen kimsin ?
süphesiz; sen, sen degilsin..
sen osun.. ama sen, sen olaraktan degil..
o, bir giris sekli ile sana dahil degildir. ama, bir çıkıs sekli ile de,
senden hariç degildir.. keza; sen de onun haricinde degilsin.
bu anlattıgım mana ile: senin mevcud oldugunu kasd
etmiyorum.. keza sıfatını da..
sunu anlatmak istiyorum: sen hiç bir zaman var olmadın.
olman da mümkün degil..
her seyi bir yana at..
hiç bir seyle olma.. hatta sen, sen olma.. hele nefsinle hiç
olma..
onunla, yani: hak'la da olma. hatta, onda da olma. onunla
birlikte de olma..
fakat, sunu da unutma ki: sen, ne bir fanisin; ne de bir
mevcud.. sen osun ; o da sen..
Samson ve dalila-didem Madak

Heceleme beni artık Allah’ım
Bırak okunaksız kalayım
Kaderimin hepsi pek iyi olmasın varsın
Bak, ömrüm eriyor işte
Çocukluk fotoğrafımdaki kardan adam gibi yanı başımda
Bak, ilkokul talebesi kalbimden
Yine karne parası istiyorlar
Bir gecekonduda oturuyor kalbim oysa
Yağmur yağdıkça
Bir gecekondunun damı gibi içine doğru ağlıyor

Saçlarımda dolunay taneleri eriyor
Saçlarımda bir kızılderili reisi
Oturmuş barış çubuğu tüttürüyor
ismi: Mehtapta öpüşen iki sevgili
Kalbim küs oysa, kalbim yalnız bir kovboy
Nedense şimdi evinden çok uzakta

Saçlarım düşler görüyor
Rengarenk uçan balonlar havalanıyor her telinden
Saçlarımda kiraz bahçeleri
Salıncak kuruyor dallarına çocuklar
Hep ben düşüyorum, hep ben,
Ben:
ismim kara bereli iki çocuktan biri
Ben çocuklardan biri,
Fazla yaramaz.
Ne zaman ağlasa
iskambil kupası damlıyor gözlerinden
Rest diyor hep, rest. Ne demekse?
Ben çocuklardan biri,
Fazla yaşamaz
Ne bir sarmanı var okşayacak
Ne zamanı.
Zamanı sarışın bir kedi olarak yarat baştan Allah’ım
Bırak okşayayım.
Esirge ve bağışla beni gerçekten
Bırak düşlerimde kaybolayım.

Bir boş beşik hikayesinin olmayan çocuğuyum.
Kanadı kırılan kartal da benim beddua etsem.
Bir ağıt olarak yak beni Allah’ım
Parmaklarına kına olayım hayatın.
Affet bu siyah ve transparan duayı.
Ben zaten gecenin arka cebinde falçatayım.
GÜZ VE YILDIZ

Günler yağmur alacasını giyindi
Bulutlar indiler yere birer birer
Sabahlar düşlerimiz kadar kısa
Akşamlar ömrümüzün garipsi yükü
Havada gurbet sürgünü türküler.

Herkes kendi yalnızlığında yitik
Erir bir suskunluğun tüneklerinde
Hangi el aralar hangi yüz girer
içimiz sevgilere kapalı nicedir
Dışımız eğreti yalan giysiler.

Bu çat ayazlarda günsüz güneşsiz
Unuttu gülmeyi nicedir yüzlerimiz
Aydınlığı kirli sislerde silik
Kan sularda yüreğimiz umut gemisi
Bir kuzey yıldızında kaldı gözlerimiz.

(bkz: Şükrü erbaş)
Her ne kusur varsa, geçen zamanda;
Suçsuzdur aynalar elâ gözlü yâr.
Mecnunlar Mevlâ’yı bulursa canda,
El olur Leyla’lar elâ gözlü yâr.

a. karakoç