bugün

incin uykuda yalnız iki yoldaş uyanık
biri ben biride serseri kaldırımlar

dizelerini akla getirir.
kirli kaldırımları kederiyle daha da kirleten eylemdir. sen yürürsün, gölgen uzar, kaldırımlar uzar. bir süre sonra, sen zaten kaybolmuşken, gölgen de kaybolur. kaldırım kalmaz. düşüncelerinin üzerinde yürüyorsundur artık. her adımın seni bilinmezliğe götürür, her adımın, gerçekten sen olan sene, kendi benliğine götürür. nerede yürüdüğünün bir anlamı kalmamıştır artık. yürürsün, kendine yürürsün ve düşünürsün, hak ettim mi gerçekten? egon seni her zaman pohpohlayacaktır. sen iyi çocuksun ya, olur mu öyle şey? ama bir tarafın da sürekli kemirecektir içini. hak ettin tabi ya, hak ettin, yazıklar olsun. bu düşüncelerden bir anda sıyrılırsın. kendine sözler verirsin, iç geçirirsin, yine de geçmez. göğsündeki o darlık, o sıkıntı bir türlü dinmez. belki lanet edersin, belki umursamazsın ama o sıkıntı kaybolmayacaktır. uzayan can dostun kaldırımlar bitse dahi içini boğan o sıkıntı bitmeyecektir. bitmeyecektir. her kafanı koyduğunda yastığında, gözünden bir damla yaş, o sıkıntının bir parçasını yastığa akıtacaktır. bir, iki, üç, on, yirmi gece derken kaynağı hiç bitmeyen bu sıkıntı devam edecektir. artık derdine deva ne o can dostun kaldırımlar ne o sırdaş yastığındır. derdine deva sıkıntına çare hayattır, evet, hayatı yaşamak. hayat akıp giderken günlerini, gecelerini bir hiç uğruna heba etmek... hayat seni beklemiyor dostum, o gidiyor sen de onu yakala. durma koş, sevdiğine koş, hayatına koş, amaçlarına koş. hayat, seni geçmesin evlat, hayattan bir adım önde ol. hayat o kadar kısa ki, bekleyemezsin, dinlenemezsin. koş, seni sevenlere koş. koş, hayatına koş...