bugün

sadece kızlara mahsus bir olay değil elbette. ama bu modellerin erkek olanları belki anaerkil bir geçmişe sahiptir çektiği de en fazla altı üstü kapris denen zırvalardır.
bu durumdaki kızlar için, hiç sevmediğim ezik sözçüğünü kullanmaktan başka çare yok malesef. sonu gelmez bir şekilde itaatkar fedakarlığa katlananı, zamanı ve yeri geldiğinde dik bir duruş sergileyemeyeni hiç kimse tam manasıyla sevemez ki aşkı, sevgilisi ta derinlerden sevebilsin.

yani, kendini sevmeyi beceremiyeni başkası nasıl sevsin. tabi buradaki ince çizgiyi de kaçırmanın lüzumu yok.
fedakarlık aşkın kanunu değildir fakat sevmek arasıra fedakarlık ta gerektirir denilebilecek bir önermedir. sadece aşk değil, hayatımızın her döneminde mutlu olmak adına fedakarlıklar yapmışızdır.(eğitim, iş hayatı, askerlik, arkadaşlık)
aşkı kanunlarla işleyen bir şey sanarak baştan hata yapmış kızdır.

bir şeye özen gösterip üzerinde gereğinden fazla düşünülürse tecrübeyle sabittir ki olay kesinlikle daha da kötüye gider. gelişine vurmak daha güzeldir oysa. karşıdakinin gerçekten ufak da olsa bir fedakarlığı hak edip etmediğini saniyelerle bile zor ölçülen insani bir sürede kendiliğinden karar verir insan. içten gelen bir şeydir; bir ipucu ya da içsel bir ses. öyle oturulup günlerce düşünülerek alınmış kararların insanı iyi kötü pişman ettiği sık görülen bir olaydır ne de olsa.

pişman olmadan ve kişiliği aşağılatmadan tez fakat içten kararlar vermek daha sağlıklıdır. hele ki söz konusu şey fedakarlık ise üzerinde fazla düşünmek icap etmez. insan denen zayıf varlıkların, fedakar ve ince düşünceli meleklere ızdırap dolu işkenceler ettiği bir gerçektir.

bu yüzden insan olmakla suçlanan herkes yeri geldiğinde fedakar ve ince yapısını bir kenara bırakıp ruhunu şeytana kiralatmalı ve bu yeni gücün tadını çıkararak bir zamanlar kendisinin iyiliğinden istifade etmeye çalışmış pipili varlıklara galonla kan kusturmalıdır.
dayak yemeyi evlilik kurumunun bir geleneği sanan ezik türk kadınının bir önceki versiyonudur...