bugün

akşam işten eve gelirken, yemekten sonra bir karpuz tabağının etrafında aileyi toplayacak olan babanın yüzündeki mutluluktur. evet küçük şeylerden mutlu olabilme kavramına iyi bir örnektir. o karpuz tartılırken, babanın aklından hanımıyla oğluyla, kızıyla birlikte paylaşacakları müşterek anlar belirir. evin kapısından içeri girip de o karpz poşetini mutfağa bıraktığında, ailesini kenetleme hevesini göürsünüz gözlerinde.
ailenin ruhuna samimi bir sıcaklık aşılayan mutluluktur.
cebinde 5 kilogramlık karpuza 13 lira (istanbul şartlarında) verebilecek kadar parası olan babanın yüzündeki mutluluktur. hayat ne kadar pahalı demek değil amacım ama hakikaten pahalı yahu.
bir de o karpuz iyi çıkarsa değmeyin gururuna ve keyfine mutluluğudur...
o karpuzu kucağına almaya çalışacak karpuzdan küçük bir çocuğa sahip ise en üst seviyeye ulaşacak mutluluktur.
eğer karpuz ağırsa oh be dünya varmış ne kadar ağırdı eşek ölüsü gibi der ve yüzünde bir tebessüm oluşur.
(bkz: bu adam benim babam)
yemek sonrası yanında içeceği rakı ve yiyeceği peynirle birlikte, yaşayacağı doyumsuz hazın düşüncesi içinde olandır. * *
buyuk bir kismini kendisi yiyecegi icindir.
(bkz: muz getirenin hali başka)
(bkz: benim babam senin babanı döver)
(bkz: eve kavun rakı getiren babanın oğlundaki mutluluk)
asgari ücretle ev geçindiriyorsa bir çok kişinin anlayamayacağı mutluluktur. çünkü artık yaz gelmiştir karpuz çıkmıştır . artık akşamları eve yiyecek ne götüreceğim, çoluğun çocuğun karnını nasıl doyuracağım? ay sonunu nasıl getireceğim? sorularının cevabını fazla düşünmeyecektir. karpuz , peynir , ekmek ile ucuza karınlarını doyura bilecektir. karpuz bitene kadar rahattır mutluluk yüzünden eksik olmaz.
hele hanım kes şu karpuzuda yiyelim diyerek keyfe gelmesi bambaşkadır.
(bkz: kapuzlu baba)
eve dönüş yolunda mahalleden eli kolu dolu geçebilmekten başlar keyif ve evde hanımın kapıyı açmasıyle sürer gider.
(bkz: umut sarıkaya) *
sahiden babam eve gelirken hep:
-bak size ne aldım akşam sulu sulu yeriz hep beraber derdi...*
satıcının kesmece uygulaması yoksa, karpuzun iyi çıkmasıyla katlanan, kabak çıkmasıyla sıfırlanan bir mutluluk türüdür. karpuz, anne ya da varsa yetişkin evlat tarafından kesilerek, yemeğin sonuna kadar soğuması için derhal buzluğa kaldırılır. artan yarım karpuz poşete konularak yarınki kesim için dolaba konur.
'hadi keste yiyek hanım'la devam eden ancak karpuz kabak çıkarsa sona eren mutluluktur. *
şu da görülmeye değerdir:
(bkz: eve karpuz getiren dedenin yüzündeki mutluluk)
eve karpuz getiren mendilci çocugun babasından dayak yemesi. ''parayı niye boş şeylere harcıyosun velet''
her zaman babanın eve getırmedigi sadece arabaya koyup sonradan evin onune geldiginde evdekı evladını tasınacak esyalar var diyip cagırdıktan sonra cocuguna tasıttıgında evlat ıcın bu sureklı yasandıkca evladın o mutluluk ıcınde kendıne yer bulamaması seklınde de gorulebilir.
çocuklarına yansımayan mutluluktur. baba karpuzları arabasına koydurtur, karpuz aldım diye gülerek karpuzları yukarıya taşımanızı ister. telef olan ve karpuz taşımaktan kolları uzayan çocuklara sahip babanın anlık durumudur.
hatırlandığı zaman iç burkan bir anı ve karpuz yememe sebebidir.
Çok güzel bir hatıramın (benim açımdan utandırıcı denilebilir, hatırladıkça üzülürüm ve duygulanırım) olduğu durumdur. Olay şöyle vuk'u bulmuştur;

Sene 1991 ya da 1992 olsa gerek. Ben hayâl meyâl hatırlıyorum, ama annem anlatır hep. Bir kış akşamı. Vakit gece yarısı. O gecenin gündüzünde ve dahi bir kaç gün öncesi ve sonrası çok hastaymışım. Zaten lise çağına kadar hep hastalıklarla boğuştum. Özellikle de ilkokul çağının bitiminin sonuna kadar olan süreçte. Küçükken çok inatçı olduğumu söyler annem, babam ve ailem kısaca. Gece yarısı uyanınca tutturmuşum karpuz yieyecem diye. Annemle babam "Oğlum bu vakitte, kış günü sana karpuzu nereden bulalım?" dedilerse de dinlememişim ve ayak diremişim. Babam da garibim ne yapsın almış sırtına ceketini, el mahkum çıkmış dışarıya yağmurlu kış akşamında bana karpuz bulmaya. iyi de; kışın, gece yarısı, Adana' da nerede karpuz bulunur ki? Hem de taa o senelerde. Açık manav ya da seyyar karpuzcu bulması imkansız gibi bir şey. Açık bulduğu manavlarda da karpuz yok. Son çare olarak açık olan lokantalara bakıyor canım babacım. Sorduğu her dükkan, her kişi soruyor babama hanım falan aş mı erdi diye. O da "Yok" diyor, "bizim son numara hastaydı, gece vakti uyanınca karpuz isterim diye tutturdu." Ona alacağım. Sonunda bir lokantada buluyor babam karpuzu, adam babamın benim için yaptığı fedakârlığı görünce para bile istemiyor. "Geçmiş olsun, bizden de çok selam söyle ve bizim yerimize de öp ufaklığı." diyor. Canım babacım da eve getiriyor karpuzu ve ben yiyorum, karpuz krizim geçiyor. Hâlâ hatırladıkça duygulanırım, gözlerim dolar. Şu anda bile ağlamaklı oldum. Buradan da söylemek istiyorum; Canım babacım, seni çok seviyorum. iyi ki varsın ve iyi ki benim babamsın. Hakkını asla ödeyemem. Sen bana insanın sevdikleri için ne kadar fedakâr olması gerektiğini öğrettin. Umarım sana layık bir evlât olabiliyorumdur. (hiç sanmıyorum ama)
Buradan anne-babasının kıymetini bilmeyen, onları aşağılayan, onlardan utananlara sesleniyorum: Anne-babalarınızın kıymetini bilin. insan mutlaka başka bir eş, sevgili bulabilir. Ama onların alternatifi yok.