bugün

kişinin evlenememesini sorun etmesi durumunda yaşanan psikolojik durumlardır.
-içe kapanıklık,
-kompleks halleri,
-insanları çekememezlik,
-etrafa saldırma iç güdüsü,
-kendini kitap okumaya verme,
-kendini alışverişe kaptırma,
-kendini ihmal etme,
-kendini sorunlu görme.
(bkz: evde kalmış kız yalanları)
-eve gelen her erkeğe potansiyel koca gözüyle bakma.
sürekli aynaya bakıp kendınde olmadık kusurlar bulup, bunları kafaya takmak depresyona girmek.
patlıcanla tatmin olmaya mahkum olduğunu düşünen kadın.
(bkz: depresyondayim unutuldum evde kaldim)
üst düzey insanlardan verilen komutlara göre gelişir.
-oya işle
-havlu kenarı yap
-domatesleri kübik kübik doğra
-misafirlere meyve ikram et
-teyzenin poşetini al
-bi siktir git çay koy *
(bkz: ben aşka inanmıyorum)

(bkz: hadi len abaza seni)
(bkz: hiç bilemem)
*kızlara ilgi duyma
*evlenenlerin düğünlerine katılmama
bu kişinin hikayesi "beni ne mühendisler ne doktorlar istedi" ideolojisinden başlar.daha sonraları şansını değişik yüz tiplerinden denemek için burnuna, orasına şurasına estetikler yapar.bu da tutmayınca kendini değişik aktivitelere adar ki çevresi genişlesin.yemek kursu, seyehatler derken gerçekten de çevresi genişler ama bu genişleme beden olarak genişlemedir.çünkü bu kişi koca bulamayınca sıkıntıdan yemeklere ağırlık verir.bu kişiyi en son arkadaşlarının düğünlerinde ayakkabı altına ismini yazarken ya da atılan çiçeği yakalamaya çalışırken bulabilirsiniz.
iç ses

"lan anahtar nerde yaa...??"
sütten kesilmiş buzağı psikolojisi ile aynıdır.
çok vahim bir psikolojidir. evde kalmış kızların üstüne gidilmesin nolurdur.
patates yemeği yapıp eve davet etmek olmaz diyince ısrar etmek.

Edit: Kısmet çıkmayıp da kalmış olanlara saygımız sonsuz.
Ben üniversiteye koca bulmaya geldim dedirten psikolojidir.Resmen şahit olup ağzımın açık kalmasına sebebiyet veren durumdur
durup dururken ada vapurunda bir "evde kalmış kız manifestosu" yazıyorum. neden böyle bir şey kaleme alma gereği duyduğumu bilmiyorum. bu arada yanımdaki ev hanımı anne-eş prototipi kadını aklımca öteliyor, kendimden hakir görüyorum. zannediyorum ki ben "yazar hanım" pek bir müstesna, pek bir çılgın, pek bir kabiliyetliyim ve hep öyle kalacağım. zannediyorum ki, "öteki kadın" cahil, basit, ortalama. bense aydınlanmışım, farklıyım.
bu arada farkında değilim ki bekarlık manifestomu yazdığım kağıt anne-bebek ürünleri pazarlayan bir firmanın antenini taşıyormuş. kibrimle dalga geçiyor kainat, inceden inceye. görmesini bilene.

"tesadüfler ki tesadüfi değildir..."

az sonra, vapur bostancı iskelesi'ne demir atınca, manifestomu katlayıp cebime koyuyorum. ve düşünmeden edemiyorum: bu hadisede bir alamet mi var acaba benim henüz göremediğim?
siyah süt.
Kimsenin bu psikolojiyi iyi veya kötü yorumlamaya hakkı yoktur.

Şöyle ki 40 yaşına yaklaşmış bekar bir kadınsan, işin, çocuğun yoksa, ve zamanla kendini yıpratmışsan hayat sana karşı çok çok sert tavırlar almaya başlar.

"kendi hayatın" diye bir şey yok çünkü. Ailendeki her bireyin hayatında ayrı bir figüransin.

Edit: boşuna. Soz konusu kadın ben değilim *