Facebook'ta son zamanlarda ortaya çıkan bir sayfa. Adam duygusal belli. Vuruyor romantizmin, acının, ızdırabın dibine. Yazılarında ağır teşbihler var, bazen anlamak için bir kaç kez falan okuman gerekiyor yani. edebi değeri elbette tartışılır. Ancak benim gibi acı mahkumları için çok güzel tespitleri var bu sayfanın. Sanki söylemek istediğin ama söyleyemediğin bir şeyleri söylüyor sayfa..

bir örnek gelsin o zaman:

bizim daimi yaralarımız var
biz böyle güzeliz
aslında biz yar'dan çok..
yara sevenleriz..

Bunu okuduktan sonra bir başka bakmaya başladım zaten . Adam yazıyor abi.

Neyse, linkini de verelim de daha da fazla reklam yapmayalım:

http://www.facebook.com/erdemlicumleler
En son paylaştığı bir durum hikayesi olan. Ve gerçekten "based on a true story" kıvamında şiirler paylaşan facebook fenomeni. okumakta fayda var..

Çobanyıldızı / Durun Hikayelerim! (1)

http://fizy.com/#s/3egx2k

(Cem Adrian - Aylin Aslım / Herkes Gider Mi? )

Saçlarıyla oynuyordu, eline bir kaç kopmuş tel geldi. Günlük bi ritüel daha tamamlanıyordu. Etrafta birileri konuşuyor, sabah temizliğinden kalma ucuz çamaşır suyu burun deliklerini tokatlıyordu. Kırık telleri parmak uçlarında toparladı. Çok güzel pişmiş bir yemeğe, baharat ekler gibi üç parmağıyla tamamladı hareketini.. Saç telleri boşlukta süzülürken canı acıdı. Bu kadar dökülmezdi saçları. Mevsim sonbaharı çoktan geçmişti. Düşerken baktı tellere. Sağırlaşıyordu boşluk. Bu boşluklar hiç bir şeyi duymamasına sebep oluyordu. Büyük bir gürültü koptu sonra. Aynı anda masasındaki telefon yere düşmüştü, ve aynı anda, içinde bir yerlerde, kalbinin sol alt köşesinde mesela. Bir küçük kız ölü bulunmuştu.

Herkes sorular soruyordu. Çok biliyordu ya elalem. Neden büyük yüzükler takıyordu işaret parmağına? Neden oje sürmüyordu mesela? Neden bu kadar yalnızdı? Bu kadar güzel bir kız neden yalnızdı? Hangi marka göz kalemi kullanıyordu?

Saç telleri nihayet yere düşmüştü. Gözlerini kırpıştırdı. Bitirmesi gereken bir kaç iş vardı. Koltuğunu masaya yaklaştırdı. Ayak parmakları yere bir iki salto attı o sıra. Parmaklarıyla taradı saçlarını. Mikro kamçılar gibi ensesine değdi saçları. -sabah çayın altını kapatmış mıydı? Kardeşi okula varmış mıydı?- Bir kaç soru daha cevapladıktan sonra bilgisayarını açtı. Masasındaki tozları silmeyi düşündü. Bu silmeyi düşündüğü dördüncü gündü. Yarın sabah söz silecekti. Bu aralar erteliyordu çoğu şeyi. Cep telefonunun saatine baktı. Cevap verilmeyi bekleyen bir kaç mesaj olduğunu hatırladı. Önemsiz geldi insanlar o an gözünde. Dudaklarının birleştiği yer ister istemez sola çekti, yüzünü buruşturdu. Canını acıtan bir mesaj daha vardı. Bu ne "hadi bu hafta toplanıyoruz kızlar" diyen çok makyajlı lise arkadaşındandı, ne de en gereksiz yerde insanı rahatsız eden operatör mesajlarındandı.

Bu mesaj O'ndandı.

" Günaydın huzur..
Ne zamandır duymadım seni. Görmedim. Sana verdiğim sözleri tutuyorum ellerimde. Bak ben hiç yorulmadım. Zul gelmiyor bu senli sensizlik. Bu şehir sen kokmaya başladığından beri ben sen soluyorum. Hatıralarınla açıp, hatıralarınla soluyorum. Yine telefon faturamı yatırmayı unuttum geçen gün. Hep dalga geçtiğin dalgınlığım var. Epeydir senin için bir şey yapmamıştım. Geçen gün eski komşularına uğradım, bir kaç saksı menekşe bıraktım onlara. Menekşe mavisini unutmasınlar diye. Oradan deniz kıyısına gittim, Oturup sarıldığımız banklarda süründüm biraz, sokak çocuklarına para verdim. Mavi mavi pamuk şekerler almışlar, benim tembihimi unutmamışlar olsa gerek..Şekerlerin yumuşaklığı battı bana. Yine ansızın ellerini hatırladım. Uçurumdan düşmemek için uğraşan birisi nasıl batırırsa parmaklarını toprağa, öyle tutuyordun ya ellerimi. Ayalarıma bastırdım tırnaklarımı.. ilk sigaramı yaktığım şu saatte seni solumak güçleşiyor, ama olsun.. Saat yine beni, sensizlik geçiyor.."

Anlamamıştı, bu adamın nasıl bu kadar sevebildiğini. Attığı mesajı bu üçüncü okuyuşuydu. Söz, 4. ye anlayacaktı; anlayacak, ve yuvarlak bir cevap atacaktı. iyi olduğunu, metropolün kendisini daha da yalnızlaştırdığını, işlerin bu aralar kafasını çok meşgul ettiğini. Kardeşinin haylazlıklarını falan işte. Standart bir mesaj. Peki neden canı acıyordu? Ellerine baktı, yüzüğünü ovuşturdu. Frençli tırnaklarına, parmaklarındaki boğumlara baktı. Adamın elleri geldi gözünün önüne. iç çekti. Kaçırdığı zamanı, mutluluğu hesap etti. Başı ağırlaştı yine. Az uyumuştu. Az uyuyordu zaten. Az uyuyup çok ağlıyordu. Çekmeceyi açtı. Son xanax'ı filmden yolarcasına çıkarttı. Dün kalan sudan bir yudum aldı ve yuttu. Doktora falan gitmemişti. Çocuğunu yeni düşürmüş bir iş arkadaşı önermişti işte.

-" Bak Venüs, Nihat'la doktora gittik hastaneden sonra. Çemberlitaş'ta bir psikiyatrist, güya depresyona iyi geliyormuş. Doktorların hepsi zaten bunu veriyo. Bileklerini de kessen, sınav stresi de desen aynı.

-Depresyonda değilim ben Nazlı ya. Sadece canım sıkkın işte. Stres, sigara falan. Bir de .. neyse işte. Gevşetiyorsa ver bi tane deneyeyim olmadı?

Dediğinden beri her ay bir kutu bana mısın demiyordu.Uyku yapıyordu bu haplar, sanki yüzyıllardır uyumamıştı. Uyuyamıyordu. Gözlerini kapattığında belli başlı görüntüler cereyan ediyordu. Göz kapakları sinemalarında, her gece aynı filmin galasına katılıyordu. Baş rolünde kendisi, esas çocuk ise cümle mühendisi. Hakikaten neden olmamıştı o iş? -arkadaşlarının deyimi ağzına yapışmıştı artık- Telefon otomatik tuş kilidine alınca kendini, ışığıyla irkildi. Masaya ters koydu telefonu. Klavyeyi çekti önüne. Bir kaç kısayol tuşu ve mause yardımıyla dosyaları açtı. Yarım kalmış maile bir iki resim ataşladı. Yazı karakteriyle oynadı ve gönderdi. Şimdi gelecek mailleri bekleyecek bir yarım saatlik bir zamanı vardı. Ve nihayet sigara içebilirdi.

Babetlerinin kenarındaki fiyonk dans ede ede yürüdü masasının etrafından, yandaki kıza göz kırptı, elindeki parliament reserve paketini havada bir iki çevirdi. Kaşlarını yukarı kaldırdı kız. Her sabah aynı terane. istemiyorum deyip, 2 çay kapıp gelecekti nasıl olsa. Çünkü önce elbisesini düzeltecek, rujunu tazeleyecek -terastaki küllükte ruj izli ince sigarasıyla kendine has bir imzası vardı onun- Venüüüüs!!! deyip kapıdan fırlayacaktı.. içinden güldü ve merdivenlere doğru yürüdü. Kimse onu görmesin ve selam vermesin diye dua ediyordu ki telefonunu unuttuğunu farketti. Yürüme yarışmasını en önde götüren bir atlet gibi döndü masasına, telefona uzandı, masasının üzerinde yansımasıyla göz göze gelmemeye çalışıp telefonuna uzandı. Şimdi tekrar aynı yolu gitmesi gerekecekti. Nihayet terasa vardığında hafif esen rüzgar içini titretti. Bir terzi dikkatiyle seçti sigarasını, ağzına yerleştirdi. Ve ucuz çakmağıyla alevlendi ortalık. Bu ilk nefesiydi günün. Tıpkı "O"nun da bugün ilk nefesinde onu hatırladığı gibi anımsadı adamı. Yok yok, göğsündeki ağrı rüzgardandı. Yoksa "O"nu özlemiş olamazdı. Adam haklı çıkamazdı..

Gözleri yaşarmıştı izmarit yaklaşırken. Bu sefer gerçekten rüzgardandı. Eliyle arka cebini yokladı, telefonuna ulaştı. Ezberindeki başı sonu aynı numarayı tuşladı, yine bir kez bile çalmadan açılacaktı..

- ..
- ...
- Alo ??!
- Günaydın nefesim.. Uzun zaman oldu..
-Günaydın Can, nasılsın..
- Yarım, eksik, sensiz..
-Bunları konuşmuştuk ama di mi? Bak böyle yapa..
-Tamam tamam sustum. Mesajımı aldın galiba, sinirlendin sanırım yine. Ama komşu teyzeler sana kırgınmış söyleyeyim. Nerde bizim güzel kızımız diyorlar. Kadın ne zaman bir Türkan Şoray filmi görse aklına geliyor muşsun. Çok dertliydi
- Yaa, Nigar Abla işte. Abartıyo, bi kere daha geçen ay uğradım onla.. Yani geçen ay derken, istanbul'a gelmişlerdi de orada gördüm..
- Hadi oradan.. Geldiğini biliyorum buraya. Ayrıca unuttun mu? Bende tanıyorum Gözde'yi. Nikahı vardı, ne giydiğini, ne zaman geldiğini, kızlarla nerede oturduğunuzu, senin yine bol tarçınlı sahlep içtiğini..Saçını akşamdan düzleştirip, mavi/beyaz puantiyeli eteğini giydiğini..
- Tamam Can, uzatma.. Tahmin ettim bende zaten takip edildiğimi:) Garsonlara yine parfümünü sıktırmışsın.
- N'apiim Venüs.. Yürüdüğün yollara denk gelmeye çalışıyorum ben hala. Ben hala nefes aldığın yerlerde senden izler arıyorum..
-Özledim seni..
- ... Yapma Venüs..
- ...
- Hala yalnız mısın Venüs?
-Sadece özgür..
- Peki mutsuz?
-Sadece alışmış..
- Peki ya .. peki ya aşık?!
-Sadece eksik.

-Peki ya sen Can, hala bekliyor musun beni?
-Beklemek, şimdi hiç duymayan birine,
Dünyanın en güzel şarkısını söylemek kadar anlamsız.
-Peki ya umut?
-Umut, şimdi hiç görmeyen birine,
Gökkuşağını anlatmak kadar zor ve imkansız.

-...
-...

- Hoşçakal Can.. yine ararım ben seni. Sesini duymak güzeldi.
- Öperim akça pakça ellerinden, alnından.. Yine ararsın bir kaç aya dimi..
- Bende öptüm Can.

diyerek kapattı telefonu Venüs. Bilmem kaçıncı kez olan şey yine olmuştu. Sırtını duvara yasladı. izmarite göz kırpan köz parmağını acıtmıştı. Yine ağlıyordu işte. Seni seviyorum diyememek nasıl bir şeydi? Neden olmuyordu hakkaten o iş. Niye koşup, "Can bak ben geldim" diyemiyordu mesela? Neden kaçıyordu hala? Kendinden niye saklanıyordu. En son ne zaman birine güvenebilmişti? En son kimin eline ellerini emanet edebilmişti ki? Kimseye de edemezdi. Farklı şehirlerde nefes aldıkları sürece, bir tanesi bu oyuna son verene kadar sürecekti. Venüs, 30 yaşında olduğunu söylemekten çekinmeyen, koskocaman bir kadındı. Şimdiye kadar duygularına hiç yenilmemişti. Ve yine yenilmeyecekti.

Can'ı ne kadar çok sevsede, canı ne kadar çok istesede, hiç bir zaman onu sevdiğini söylemeyecekti..

Bir sigara daha yaktı, o sırada içeri Zeynep elinde 2 tane sallama çayla girdi. Ucuz çakmağıyla sigarasını vuslata erdirmeye çalışırken, Adı yankılandı. Bayan ruj kapıyı açarken ismini söylemiş. Ve yine şeker getirmeyi unutmuştu. Serçe parmaklarıyla göz altlarını yokladı. Sahte bir gülümseme fırlatıp şeker almaya gitti.

Yine kötü bir güne, kötü başlamıştı.
Ne kadar inkar da etse..

Bal gibi de aşıktı.

trq_rdM -_-_-_- 18/01/13 - 01:58 - 03:09
Sözlük yazarlarından romanticomedy'nin iddialı kişisel şiir sayfası.

Yukarılarda kendi reklamını da viralli viralli yapayım demiş ; ama kimse sallamamıştır.

Olm bi bakın lan.
olur öyle cümlelerdir.
Sözlük tarafından destek bekleten cümlelerdir. Zira yakında kitaplaşma arzusunda.
Ayrıl can çekiştiğin bütün cenderelerden..
içindeki uyuyan güzelliği uyandır..
Ilık bir nefes çekmek için yaralı pencerelerden..
Öyle bir gülümse ki güneşleri utandır..

Bak şu sana yaptığım çiçek çerçevelerden
Öyle kıs ki gözlerini, kirpiklerini puslandır
Konuş deme bana ne olur, korkarım hecelerden
Bazan en çok konuşan , hiç durmadan susandır

Kanatlarını aç artık , kurtul hengamelerden..
Üzerinden geçtiğin gölgelerimi şahlandır..
Bende sıkılmışken etrafımda pervanelerden..
Tutun kurak tarlama, üstüme yağmur yağdır..

Sür ellerime kokunu , okun minarelerden..
ezan-ı aşk çınlasın, beni cennetinle nurlandır..
Demleneyim yüreğindeki gümüş semaverlerden..
Karanfili sevgimin senin mis kokundandır..

Resmini çizdim hüznünün, mürekkep bedenlerden..
O güzel gülüşünle beni heyecanlandır..
Sana soru sormak yok , ni'çin ve nedenlerden..
Su ver yaralarıma da aşk tohumunu canlandır..

En yalın halinle gel , sudan sebeplerden..
Özledim desen yeter , sarılman soğuktandır..
izin ver de toparlayayım gururumu yerlerden..
Yaş dediğin değil gözden, gönülden akandır..

Aşk dediğin değil sözden, kalpten okunandır..
Aşık dediğin değil gözlen, kalpten okuyandır..