bugün

SEN
En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Ben sokakta rastlasam bile tanımayım diye
en güzel günlerimin bu üç mel'un adamını
yer yer tırnaklarımla kazıdım
hatıralarımın camını..
En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Biri sensin,
biri o,
biri ötekisi..
Düşmanımdır ikisi..
Sana gelince...
Yazıyorsun..
Okuyorum..
Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,
insanın
bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum..
Ne yazık!..
Ne kadar
beraber geçmiş günlerimiz var;
senin
ve benim
en güzel günlerimiz..
Kalbimin kanıyla götüreceğim
ebediyete
ben o günleri..
Sana gelince, sen o günleri -
kendi oğluyla yatan,
kızlarının körpe etini satan
bir ana gibi satıyorsun!.
Satıyorsun:
günde on kaat,
bir çift rugan pabuç,
sıcak bir döşek
ve üç yüz papellik rahat
için...
En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Biri sensin,
Biri o,
biri ötekisi...
Kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi...
Sana gelince...
Ne ben Sezarım,
Ne de sen Brütüssün...
Ne ben sana kızarım
ne de zatın zahmet edip bana küssün..
Artık seninle biz,
düşman bile değiliz..
N.Hikmet - 1933
birinci gün – martılar bu şehri terk etti
ters giydiğim ayakkabılarla, adını bile bilmediğim sokaklarda yürüyorum.
levha yok, yön yok, ışık yok.
sağa sola belirsiz çırpınışlar,
anlamsızlık ne acı.
ağaçlar göğümün gölgesi sanki, simsiyah duruyor.
kusursuz modeliyim hayal ve ızdırabın.
zihnimde kirlenmiş ayak izleri,
yağmur yüzümü saklayamıyor.

ikinci gün – ahh, gazaplanır
ciğeri acır mı rüzgarın,
sigaramın dumanından?

üçüncü gün – bir gün gitsen bile hatıran yeter
bütün kaldırımlar yalana boyanmış, hepsi aynı şarkıyı söylüyor.
sokak caddeye kavuşmadan geri dönüyorum,
kalabalıklar en büyük yalanıdır dünyanın,
bir yalan daha eklemek istemiyorum.

dördüncü gün – sen varsın orada
…

beşinci gün – çok önceden belli olan bu ayrılık
yangınlar geliyor üzerime ve aklımı tutuyor dört nala koşan atlar
omuzlarımda iğdiş edilmiş hayaller var.
farkındayım rüzgar beni duymuyor.

altıncı gün – gül, ey saf çelişki
bir tarafta göz göze gelmeye korkarken
diğerinde morarmıştır azabımın dudakları.
kırmızı kurdeleler damlıyor ellerime
ellerim yüzümde.

yedinci gün – priez pour lui
bana çıktı piyangosu hüznün.
kuma sallıyorum sandalın küreklerini.
bu küçük ülkenin kapılarını ardına kadar kapatıyorum, gireceğin hiçbir yer kalmıyor.
ki yalnızca ölüler çıkıyor bu kapılardan ve bir daha dirilmiyorlar
alışmak diye bir şey varmış
alışınca aşılırmış.
mezar taşına
ur gibi bir çentik atıyorum

sekizinci gün – bıraktığım düşü kim büyütecek
gece; rayların üzerine uzanıp beklemenin tedirginliği
buradan bir tren geçecektir
buradan çok ağır bir tren geçecektir.
damarlarıma ekmek doğrayarak geçecektir.
şiirler ve şarkılar kahrolsun.

dokuzuncu gün – yolun karşısına geçerken elleri bırakılan çocuklardık
adım atamaz oldum sonra, durup kaldım.
pencereleri saydım, kapıları, arabaları, minareleri,
kıvılcımları.
yürürken sildiğimi sandığım,
kovulmuşluğun ayak izlerini saydım.
ellerimi indirdim,
ellerimde kan izi.

onuncu gün – direnmek zor artık
ama gitmeme izin verdin diyor estragon.
belki de bekliyor
hiçbir zaman gelmeyecek olanı.

on birinci gün – insanın insana verebileceği en değerli şey yalnızlıktır
o siyah bakışları süpür,
kum tanelerini de.
yalnızlık ki en güzel mevsimidir kalbimin
kalbim ki dünyanın en kötü başkenti.

on ikinci gün – zaman kuyusu
toprak yüzlü bir adamım ben, sahte bir yeşillik duruyor alnımda ve cepleri susmalar dolu bir kuyu.
ben iyi bir adam olamadım.
iyiler erken ölüyor.
dört parmak kenarında
bekliyor karamsar
/uzakta deniz gözüküyor./

on üçüncü gün – kopardım lanetli gün defterimden bu uğursuz yaprakları
bir kayanın üzerinde oturuyorum
ayaklarıma dalgalar çarpıyor
dalgalarda kan izi

on dördüncü gün – unuttum, unuttum seni.
sularımız çekiliyor, ağlamak ne güzel.

on beşinci gün
geçen sadece zamanmış meğer, geçmeyen her şey.
mutlu ol
(bkz: hiç sesler)
Nurdal Durmuş
Nazım'ın ve Aragon'un tüm şiirleri en güzeldir.
'öğretmedi bize hak ve hukuku bilen alimler,
ahlakını birkaç pula satmış bizim zalimler'
doğu türkistan'lı şair mehmet ali tevfik.
(bkz: en güzel msn nickleri)
elini tutsam, dünyanın öbür ucuna benimle birlikte gelir misin? bekle desem, dünyanın bir ucunda beni bekler misin?

denizimde fırtınalar çıktığında limanım olur musun? karanlık bastırdığında deniz fenerim, hava açınca yıldızlarım olur musun; bulutlar göğü kapladığında pusulam?

mihengim, turnusol kağıdım olur musun? yüreğimin suyu bulandıkça onu durultacak iksirim?

kapılar kapandığında kapım, yollar aşındığı vakit yolum, saklanmak istesem duvarım olur musun? özgürlüğüm ve mapusanem?

üşürsem evim olur musun? yorganım, ana kucağım? çölümde vaha olur musun? vahamda hurma ağacım?

dağın tavşanı, çölün ceylanı, gecenin hayalleri bağrına bastığı gibi beni bağrına basar mısın? şak şak yarılsa bile gökten umudunu kesmeyen kıraç tarlalar gibi umut bağlar mısın bana? gitmek istersem kanatlarım olur musun? kalmak istersem ayağımda prangam?

hurilerim olur musun? kudret helvam ve bıldırcınım? soğanda sarımsakta gözüm yok, tih çölü sürgününde gözüm yok. ateş almaya gidersem, kırk vakit sonra dönsem bile aynı yerde beni bekliyor olur musun?

kavmim beni terk ederse ve ben kavmimden kaçarsam, bir kez arkana bakmadan arkamdan gelir misin?

ot bitmeyen bir vadide yalnızca allah (c.c)'a emanet edip gidersem, sen de beni kınamaksızın o'na güvenir ve sa'y eder misin?

ümidimi kaybettiğim anda ümidim, neş'emi kaybettiğim zamanlarda coşkum, kalbim işgale uğrarsa halaskârım ve rehberim olur musun?

arkadaşım, yoldaşım, sırdaşım, enîsim, huzûrum, sürûrum, nûrum, zînetim, nîmetim, cennetim olur musun?

fati̇h okumuş
emperyal oteli bunlardan biridir.
uykuların kaçar geceleri
bir türlü sabah olmayı bilmez
dikilir gözlerin tavanda bir noktaya
deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
ne çarşaf halden anlar, ne yastık
girmez pencerelerden beklediğin aydınlık
kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın
onun unutamadığın hayali
sigaradan derin bir nefes çekmişcesine dolar içine
sevmek neymiş birgün anlarsın

birgün anlarsın aslında herşeyin boş olduğunu
şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin
gün gelirde sesini bir kerecik duymak için
vurursun başını soğuk taş duvarlara
büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın
duyarsın
ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın
sevmek neymiş birgün anlarsın

birgün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin
niçin yaratıldığını
bu igrenç dünyaya neden geldiğini
uzun uzun seyredersinde aynalarda güzelliğini
boşuna geçip giden yıllarına yanarsın
dolar gözlerin için burkulur
sevmek neymiş birgün anlarsın

birgün anlarsın sevilen dudakların
sevilen gözlerin erişilmezliğini
o hiç beklenmeyen saat geldi mi
düşer saçların önüne ama bembeyaz
uzanır gökyüzüne ellerin
ama çaresiz, ama yorgun, ama bitkin
bir zaman geçmiş günlerin uykusuna dalarsın
sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı
sevmek neymiş birgün anlarsın

birgün anlarsın hayal kurmayı
beklemeyi
ümit etmeyi
bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
bütün vücudunu saran o korkunç geceyi
lanet edersin yaşadığına
maziden ne kalmışsa yırtar atarsın
o zaman bir çiçek büyür kabrimde kendiliğinden

seni sevdiğimi birgün anlarsın.

(bkz: ümit yaşar oğuzcan)
Cahit sıtkı tarancı - desem ki.
(bkz: desem ki)
Nazim hikmet siirleridir ekserlyetle.
Sezai karakoç şiirleridir.
gece gelir
ve geceden sonra karanlık
karanlıktan sonra
gözler
eller
ve soluklar, soluklar, soluklar...
ve suyun sesi
musluktan
damla
damla
damlayan su
sonra iki kızıl nokta
yanan bir çift sigara
saatin tik takları
ve iki kalp
ve iki yalnızlık

furuğ ferruhzad
Henüz yazılmayanlardır.
(bkz:bir kadının akşam saatleri
Unumu eledim ama,
eleğimi ama
eleğimi asmadım.
güzel kadınsın vesselam,
güzelsin,
kadınsın
ve selam.
"Selamın geçiyor,
besbelli...
Yeşillendi,
Telgraf direkleri.
Seneler sonra,
ormanından ayrı."

M. Niyazi Akıncıoğlu
gel benim ol, sözlerim ol.
gecelerim kalsın gündüzlerim ol.
düşlerim ol, gülüşlerim ol,
gurbetlerden geriye dönüşlerim ol.

ateşini yolla bana.
Attila ilhan'dan "Böyle Bir Sevmek" ara ara sıkılınca okurum.
Turgut Uyar'ın son noktayı koyacağı başlıktır.
Okumaya üşenenler için Osman Sonant'ın sesiyle : https://www.youtube.com/watch?v=xbdN_DSm0bs

Palyaço
i.

kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde
kaç kilo çekerdi yalnızlık
kaç kere ezildim altında
yaz yağmurlarının

belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları
her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk
hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize

kim sevmezdi çiçekleri filan
”ben sevmezdim” dedim, “yalan” dedi

bunu palyaço söyledi,
palyaço söyledi ben yazdım
yazdım, yazmasam ağlayacaktım

herkes ağlarmış biraz, ben de ağladım
sırf bu yüzden mi ağladım
alçaklık gibi bir şey oldu bu biraz

biraz birazdım her şeyden
dün biraz sinirlenmiştim mesela
yarın bir kadını seveceğim biraz
biraz biraz kör oldum bügünlerde

ama rakı kadehlerini boşaltmayın
eksilmesin hiçbir şey
hiçbir şeyden dahi olsa
kalsın biraz

ii.

umursamıyorum yılgınlığımı filan
çünkü sessizce yaşanmalı her şey
bir devrim sesszce olmalı mesela
ve her sözcüğüne inanmalı bir palyaçonun

bir palyaço neden yalan söylesin ki
ben palyaço olsaydım söylemezdim
marangoz olsaydım da söylemezdim
ben insan olsaydım yalan söylemezdim!

hem nereden çıkardınız palyaçonun yalnızlığını
kaç kilo çeker ki bir palyaço
hem neden yüzüme vuruyorsunuz
bir çirkin ördek yavrusu olduğumu

gocunmam ki ben, ben gocunmam
bir palyaço ne kara gocunmazsa
o kadar, o kadar gocunmam işte

rakı doldurun! eksilmesin

iii.

bitmedi, yazacağım daha
yazmazsam ağlayacağım çünkü
alçakça olacak biraz

hem biz o zaman kimdik ki, nerelere giderdik
her sokakta biraz daha eksilirdik
bilirdim, geceleri puslu puslu olurdu bazen
bazen birisi fısıldarmış gibi olurdu
”duyamadım”, derdim, “tekrar et!”
sessizliğe bürünürdü o vakit her şey
sokaklar daha bir puslu
palyaçolar daha bir ağlamaklı olurdu
ve ben daha bir alçak olurdum
ağlardım biraz

hem sen kimsin, çekiştirme diyorum
hatta kuyruğuma basma diyorum
acıyor, tırmalarım,-
diyorum

kahrol, kahrol!
diyorum

iv.

geçen gün yüzüme rastladım bir ilan panosunda
korktum birden, kusacak gibi oldum
”olur öyle” dedi palyaço,
”herkes alçaktır biraz”
”otur ulan!” dedim, bağırdım ona
ben bazen bağırırım biraz

”rakı doldur!” dedim, “eksilmesin!”
ben bazen eksilirim biraz
aslında hepimiz eksilirmişiz biraz
bunu sonradan öğrendim

ben aslında her şeyi sonradan öğrendim
herkes herkesi sonradan öğrenirmiş
bunu da sonradan öğrendim

örneğin;

geçen gün bir kadınla seviştim
biraz değil çok seviştim

ya işte öyle palyaço
diyorum ki,
bunu da yeni öğrendim
sevişmek de eksilmekmiş biraz

v.

kim sevmezdi ki kuş ötüşlerini filan
”ben sevmezdim” dedim, “yalan”
dedi
bunu palyaço söyledi
palyaço söyledi, ben yazdım
yazmasam, alçak olacaktım
hem ben roman da yazdım biraz

bazen diyorum ki, palyaço,
sen olmasan ben ne yaparım
alçakça eksilirim belki biraz
her yağmur yağışında yerindi dibine girerim
hiçbir kadının kasıklarını öpemem belki
ya da unuturum sonradan öğrendiklerimi

biraz biraz anlıyorum ki,
yüzler eller, o terli vücutlar filan
her şey plastikmiş biraz

vi.

haydi sirtaki yapalım palyaço
rakı doldur, yine eksildik biraz
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Göz yaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
ne ölümden ne de kendinden
kaçabilirsin.
yalnız yıllarca saklayabilirsin .
kapımdaki asmaya
niye kondun yarim
götürseler asmaya
kıyamam sana basmaya.
(bkz: Sakarya türküsü)