bugün

bir türkiye klasiğidir. maaşlardan her konu açıldığında geçinemiyoruz evladım şeklinde artık klasikleşmiş numaralarına başvururlar. kira 500, doğalgaz 200, elimize 100 tl kalıyor, ayın sonunu getiremiyoruz diye hemen yetkililere sırnaşma taktiğinin en nemli göstergesidir, bu. yalan amk. bırak kira ödemeyi, kira bile alıyordur bu çakallar. o kadar sene çalışıp kazandığın parayı ne yaptın diye sormak kimsenin aklına gelmiyor. ha, maaşlara zam gelsin ki oğluna bir ev daha alsın, kızının altına araba çeksin. oh ne ala memleket.
muhteşem mantık ürünü tespit.
salla sallayabildiğin kadar buradan. alıp karşına konuştun mu diye sormaya gerek duymuyorum.

(bkz: 10000 lira maaşla geçinemeyen emeklinin dramı)
(bkz: kurt kocayınca köpeğin maskarası olur)
Haklılardır...
600-700 lirayla ev geçindirmek zordur. Her emekliyi aynı sanmakta ayrıca ahmaklıktır.
benim üst komşum kirada oturan bir emekli. 800 lira maaş alıyor 600 kiraya veriyor. çocukları elinden geldiğince yardım etmese aç adam.

bunlar burada söylenecek şeyler değil, her ay adama düzenli para veriyorum ben. utanarak, sıkılarak alıyor.

bunu söylememin nedeni emeklilerin ne kadar zor durumda olduğunu anlatmak.

ben bizzat şahidim adamın çektiği sıkıntıları. önerme sahibinin emeklilere çakal demesi, hepsini zengin gibi yazması çok yazık.

illaki mülk sahibi emeklilerde vardır ama çok büyük bir bölümü açlık sınırının altında yaşıyor emeklilerin.

çok yanlış bir önerme.
Evet o duygu sömürüsü yapan çakallardan birisi de benim babam...

7 aylıkken annesi ölmüş, 3 yaşında analığından öldüresiye yediği dayakla bir bacağı sakatlanmış, baba bir ana ayrı kardeşi ortaokulllara liselere yollanırken kendisi Eskişehir'in dağına çobanlık yapmaya gönderilmiş bir adam.

Eskişehir sinemalarında yer göstericilik yaparak ekmeğini kazanmaya çalışan, çirkin ördek yavrusu misali kendisinden utanan babasının evine bile sokulmadığı için sinemada yatıp kalkan bir adam.

Sakat bacağıyla 6 yıl kapıcılık yapan, sonra şans eseri girdiği şeker fabrikasında 25 yıl boyunca çalışmanın göt istediği bilmemkaçyüz derecelik şerbet kazanlarının, buhar makinalarının, kazan dairelerinin dibinde kelle koltukta ekmeğini çıkaran bir adam.

Emekli olduğunda aldığı üç kuruş ikramiyeyi hasta eşinin tedavisi için harcayıp dımdızlak ortada kalan bir adam.

Kendi şerefsiz sülalesinden hayır gelmeyeceğini görüp eşinin memleketine * yerleşen, kayınpederinin oturması için verdiği evden, bir süre sonra kapıya gelen bir şopar kılıklı bir herifin ''Bu ev benim artık, kayınpederin kumarda kaybetti, bir ay içinde çıkın'' sözü ile çıkarılan bir adam.

Evini geçindirip üç evladını okutabilmek için elin memleketinde ilerlemiş yaşına ve sakat bacağına rağmen lahmacun satan, fındık satan, tuvalet yıkayan, meyhanelerde bulaşıkçılık yapan bir adam.

Her yıl Eylül ayında çocuklarının okul kitaplarını veresiye alabilmek için kırtasiyecilere yalvaran bir adam. her eylül ayında babamla kırtasiye kırtasiye gezerdik veresiye kitap için... büyüdük, üniversiteye başladık, bu sefer de yurt bulma, harç parası denkleştirme gibi çileleri çekerdim. aylardan yine eylüldü. o yüzden hep nefret ettim eylüllerden, hala da sevmem.

Bizim iç Anadolu'nun göt donduran ayazında yakacak odun kömür alamayıp, çocuklar üşümesin diye evdeki koltuğu sehpayı kırıp yakan bir adamdı benim babam.

Garibimin bize yaşatabildiği tek lüks, maaşını aldığında eve getirdiği meyve ve tatlılardı. Siz yumurtayı kahvaltıda yersiniz, biz ikindi vakti öğle ve akşam niyetine yerdik. Yumurtanın beyazından nefret ettiğim halde mecburen yerdim, çünkü beyazı yememenin alternatifi açlıktı, ayrıca soyadım unakıtan olmadığı için likit yumurtadan falan da habersizdim. ''Rabbi clevaland diyen'' yavşaklar sağolsun, dünya gözüyle onu da gördük...

Bu adam şu an 22 yıllık emekli ve aldığı maaş 900 lira bebeğim... o maaşı da çekebilmek için sabahın 3'ünde banka kuyruğuna girerdi bir zamanlar. o kadar girme derdik, yine girerdi, sabahın 2'sinde kalkar, özene bezene giyinir yola çıkardı. Çok sonraları anladık bu şevkinin sebebini. Her ay sıraya gire gire birbiriyle iyice ahbap olan emekliler, aralarında sıra numarası dağıtmak için babamı görevlendirmişler, yani bir nevi çavuşları yapmışlardı. bacağı sebebiyle askere bile alınmayan babam için muhteşem bir şeydi bu. askere gitmeden çavuş olmuştu garibim... Şevkinin kaynağı buydu. artık o da kalmadı. çünkü yürümekte çok zorlanıyor. maaşını ben gidip çekiyorum. birkaç yıldır evden çıkamıyor. köşesine çekildi, her şeyi bıraktı, hayat yendi sonunda babamı. bütün gün sadece oturup düşünüyor ve Allah gecinden versin, öleceği günü bekliyor.

Ve inan ki bu onurlu adamın bana alabildiği taşıt aracı araba ya da gemicik değil, sadece Bisan Atlas marka 18 vites beyaz bisikletti, mantığını yediğim arkadaşım...

Her zaman geçinemiyorum derdi, hala da aynı şeyi söylüyor, muhtemelen söylemeye de devam edecek. Çünkü ne kendisi, ne de iki oğlu badem bıyıklı değil, genelleme düşkünü kardeşim... Bir oğlu parasızlıktan formasyon bile alamamış bir öğretmen adayı. eve 2 kuruş faydam olsun diye askerde yedek subay olmak için elinden geleni yaptı. kendisi şu an Kıbrıs'ın dağındaki bir kışlada milyon tane rütbeli şerefsizin ağız kokusunu çeken bir asteğmen. diğeri de gurbette sadece burslarıyla okuyan, bursları olmasa okuyamayacak durumda olan bir öğrenci.

''Onca sene çalışıp kazandığı para'' da o zamanların Eskişehir'inde sadece mutfağı fareli etrafı çingeneli boktan bir kulübe eskisi almaya yetiyordu, sosyal güvenlik gurusu dostum...

Gördüğünüz gibi sevgili okurlar, babam bu duygu sömürüsü işinden çok iyi anlayan bir çakaldır. Bu sayfaları kendisine okutmak isterdim ama sinirlenince ağzını çok fena bozuyor...
Şu an Emeklilere zengin gözüyle bakanların, asgari ücret veya biraz üstünde çalışan aile reislerini emekli olduklarında zenginleşeceklerini hayal etmesi halinin düşünceye dökülmüş şeklidir.

Şimdi bile çalışan ne alıyor ki, para artırsın?

Hangi çalışan ekstra bir gelir olmadan kenara bir şeyler koyabilir?

-Çalışan kişi geçinemezken; elinden işi alınmış ve Sen artık iş yapamazsın mantığı ile kenara atılmış olmanın verdiği psikolojik eziklikle ellerine almış oldukları paranın onları zengin yaptığını düşünen kişi düşüncesidir.

-Dedesinden Anneannesinden aldığı harçlıklarla onları zengin zannetmekte olan ve çalışmanın karşılığında bu ülkede çalışanın eline ne geçtiğini bilmeyen kişidir.

-Yaşlıların Nüfusa olan gereksizliğini savunup, Onların maaşlarının yaşayan çocuklarına verilmesini ve yaşlıların topluca
huzur evlerinde devlet bakımına alınarak ailelerine yük olmamasını isteyen kişi söylemidir.

Kısaca bu düşünceyi savunan zihniyetin temsilcisi;

bir gün kendisinin de yaşlanacağını bilmeyen kişidir.
kıyak emekliler için söylenmiş he de.. öyle ya bir dönem vekillik yapıp milyarlar almak sadece bu ülkenin babavekillerine has birşey.. gerçek emekçilere gelince onların anlattıkları şakşakçılara masal geliyor...
hani derler ya gözünü toprak doyursun diye bazıları gerçekten öyle. utanmasalar bu maaşla nasıl her sene avrupa turu yapacağız diye dert yanarlar.
hayatında çalışmamış baba sırtından kene gibi geçinen yazar beyanatı.
Devamlı emek sömürüsüne uğradıklarındandır.
dedi Napolyon.
Bitmek bilmeyen durumdur. Bilmem kaç yaşına gelmiş hala maaş yetmiyor diye ağlıyorlar. Yeter be kardeşim emekli olalı 20 yıl olmuş beleşten maaş alıyor utanmadan ağlıyor. Evet.
https://www.youtube.com/watch?v=vOZpy7Rk8H0