bugün

baba...
en az 20 yıl emek vermiştir türk silahlı kuvvetleri'ne, erken emekli olabilmek için 40'ından sonra üniversite okumuştur kimileriyse. çoğu mesleğine aşıktır ama hemen hemen hepsi çalışmaya başladığı andan itibaren "ah bi emekli olsam" modundadır.

iyidir, hoştur çalıştığı yıllarda. sabah gider, akşam gelir; doğudaysa ve herhangi bir sosyal tesis vb. yerde görevli değilse (orduevi, kantin gibi yerler) çoğu zaman operasyonlara katılır, 10-15 gün eve gelemediği de olur. candır, bitanedir. işyerinde çok stres çeker, çok sıkıntı çeker ama evine geldiğinde bu sıkıntısını, bunalımını, sorunlarını kapıda bırakır. arabasına binip evine geldiğinde, çayını yudumlarken gün içerisinde yaşadığı her sorunu unutur. huzura kavuşur.
insan 20 yıl boyunca aynı stresi ve sıkıntıyı çekince düzenli olarak, bir an önce emekli olmayı ister tabii ki de, buna katılmamak elde değil.

türk silahlı kuvvetleri mensubu kimseler**, yani askerler emekli olmadan evvel psikolojik hazırlanma sürecinden geçerler. ankara'da birkaç gün süren bir kamp dönemleri olur. burada yeni bir hayatın başladığı, hiçbir şeyden kesinlikle vazgeçmemeleri gerektiği, emekli olduktan sonra hissedebilecekleri olumsuz duygular baştan anlatılır, bunlara karşı hazırlıklı olmaları kendilerine aşılanır. bu ordunun sunduğu harika bir imkandır, mutlaka değerlendirilmelidir. "bana bir şey olmaz" moduna girdiği zaman, adet dönemindeki sevgili vol 2 olarak karşınıza çıkabilir, tıpkı benim babam gibi.

emekli olduğu ilk aylar gayet güzeldir. keyfi yerindedir, tadından yenmez, sohbetine doyum olmaz. başka bir şehirde okuyan öğrenciyseniz, bir an önce babanızın yanına gitmek istersiniz. aslında her insan evladı annesinin babasının yanına gitmeyi ister gerçi, ama bu biraz daha farklı bir duygu; daha çok istiyorsunuz. belki bu zamana kadar hiç bu kadar sıcak olmadığından, hiç bu kadar sizinle ilgilenmediğindendir bu his; bilemiyorum.

zaman geçer, o güzide baba bambaşka bir insan olmaya başlar. hiç yapmadığı şeyleri sorun etmeye başlar, durduk yere sizi bunaltır, canınızı sıkar. değişik huylar edinmeye başlar. tehlike saçar. mesleğini özlemiştir, evet. her emekli asker gibi o da üniformasını, ortamını özlemiştir. alışamamıştır, hiçbir askerin alışamadığı gibi. eşyalarını da fakire fukaraya dağıtmışsa veya çöpe atmışsa evin annesi, vay halinize.

değişik hobiler edinir. ev eşyalarını bozup yapmak, yemeğin/çayın kılın tüyün kalite oranına kafa yormak(çayın hep aynı ateş oranında yapılması, hep tam x dakika demlenmesini beklemesi gibi) "ev ahalisine nasıl kıllık yapabilirim?" tarzı düşünceler edinmek bunlardan sadece birkaçıdır.

çocuk gibi olmuştur artık. herşeye küser. lafa söze gelmez. psikolojisi bozulmuştur, alışamamıştır emeklilik moduna. "karavan alıp gezicem anasını satiim" veya "bahçeli bir ev alıp, ekip biçecem" tribinde yaşamıştır hep emekli olana kadar, ama emekli olduğunda hiçbirini yapmaz. kurtaramaz kendini o bunalım halinden, belki de kurtarmak istemez; bilemiyoruz.

kahramanımız internete sarmıştır. yeni hobisi solitaire oynamak. bir insan bıkmadan sabahlara kadar aynı oyunu aynı levelde oynayabilir mi? oynar. gerçekten oynar. messenger'a merak sarmıştır. kişi listesinde benim kişisel/şirket/freelance iş amaçlı kullandığım 3 adresten ve 2-3 akraba adresinden başka kimse yoktur. ama sürekli açar, hatta rahatsız etmesinler solitaire oynarken diye çevrimdışı takılır; o derece.

bir süre sonra o kadar çekilmez olmaya başlar ki, konuşmamak için elinizden geleni yaparsınız. çünkü ne deseniz onu incitiyorsunuzdur. veya o ne zaman ağzını açsa sizi incitiyordur. uzaklaşırsınız, uzaklaşmaya çalışırsınız. çözüm müdür peki bu? değildir.
güncel Önemli Başlıklar