bugün

ekşi sözlükteki ve diğer bazı ortamlardaki birkaç beşiktaşlı taraftarın yazdığı oluşumdur. çok şıktır, kendini takip ettiren maç yazıları ve yorumları vardır.

insana keşke ben de orada yazsam dedirtir, beşiktaşlı olmasa da...
beni de alın lan aranıza diye ağlatan oluşumdur.
yeni adresi http://www.eksibesiktas.com/ olan oluşum.

fevzi nin ıskası isimli süper bir eser de mavcuttur.

--spoiler--

Sondan 5. haftaydı, Galatasaray'dan 5 puan gerideydik. Galatasaray dediğime bakmayın, Galatasaray'dan fazlasıydı o kadro, Hagi'si, Taffarel'i, Popescu'su, Suat-Okan-Emre gibi 7 cücelerden futbola transfer edilmiş böcek diye tabir ettiğimiz kene gibi yapışan presçileri, havada gördüğü her şeye kafa atan Hakan Şükür'ü, ceza sahasına girdikten sonra 3 adımda atlamada Marion Jones'a rakip olacak yegane Türk olan Arif Erdem'i, Fenerbahçeli Bilica'nın one-night stand takıldığı Capone'u, saha dışında güzel içinde çirkin kaptanları Bülent'i ile gerçek bir efsanedir o kadro. O sene UEFA'yı kaldıran kadro, Türkiye'de bir ara en yakın rakibi Beşiktaş'la arasındaki farkı 11 puana çıkarmış, ancak 12 maç üstüste kazanan Beşiktaş puan farkını 5'e kadar çekmişti. Bu 12 maçta, benim unutulmaz efsanem Ahmet Dursun'a bir nebze olsun yıpranmış ve yorgun efsanelerimiz Mehmet Özdilek ve Ertuğrul Sağlam eşlik etmiş, Ahmet Dursun'un mucizevi performansı lige tutunmamız sağlamıştı.

Sıcak bir bahar akşamında, Tele On evimize giremediği için, bir kahveye doluşmuştuk umutları zula ederek. Avrupa'dan bize ne diyerek, Ahmet Dursun Fevzi tutsun gibi kötü bir bir espri yapmadan tavşan kanı çayları içerek izlenen ilk yarının sonuna doğru, sabık sarı esinti A.A.'nın yaptığı ortayı Şifo kafasıyla aşırarak golü kaydetmiş, zuladaki umutların 4 haftaki sonraki şampiyonluğu çağırmasını sağlamıştı. O efsane kadro karşısında çok iyi top oynadı benim biricik sevdam o gece... Ali Eren hiç bu kadar yakışıklı gelmemişti gözüme, Schaefer 32'sinden sonra sanki orta yapmayı öğrenmişti, Ertuğrul Türk futbol tarihinin en pahallı futbolcusu bir dönem bendim unutmayın der gibiydi. Jamal Sellami'yi yalnızca o maçta izleyen Real Madrid yönetimi, yaşlanan Hierro'nun yerine aranan kanı bulduk gibi talihsiz bir açıklama yapmıştı dersem, evet o zaman eşeği suya sokup sokup çıkartmış olurum. Nihat Kahveci bir maçlığına kepçe kulaklı değil, Tayfur Havutçu bir maçlık da olsa pelteklikten kurtulmuştu; işte öyle ruhani ve ilahi bir geceydi o gece...

Sabık sarı esinti 2. yarıda ceza sahasında Bülent K. tarafından biçilmiş, adam öldürmeye teşebbüs olan pozisyon hakem Orhan Erdemir tarafından meşru müdafa sayılmıştı, meşruiyetin nerde olduğunu Hatemi Hoca bile anlamamıştı, ancak ne yazık ki yeşil sahadaki tek hakim kara gömleklilerden biriydi ve yine her zamanki gibi dediği olmuştu.

Dakika 80'i doldurduğunda, tehlikeli sayılmayacak bir atakta ara parasına giren Sead Dost Halilagiç, Fevzi'ye büyük bir dost kazığında bulunuyor ve ona bir geri pası veriyordu. Doğup büyüdüğüm memlekette babamın garsonluk yapan bir öğrencisinin garip bir tiki vardı, ona hamsi diyenin annesini gayet net olarak en galiz şekilde halini hatrını sorardı, en garibi de bu adam bir balık lokantasında garsonluk yapmaktaydı. Fevzi de benzer bir tiki bu maçtan sonra edinmişti, gerçi ona hamsi demek yerine arkadaşları geri pası veriyordu tikinin gerçekliğini denemek için ve her defasında annelerinin kulaklarının çınlamasını sağlıyorlardı.

1-1 bitti o maç, son 10 dakkada çıkaramadık o golü... Gitti şampiyonluk, belki kazansaydık bile olamayacaktık. Fevzi iflah olmadı o maçtan sonra, kariyeri tam bir pike düşüşü yaptı, bu sırada eşi de onu çirkin biçimde çokçana üzdü diye duyuldu, o sıralar milli kaleci olan Fevzi, geri dönülmeyen yola doğru girdi ve gidebileceği en kötü kulüplerde oynadı.

Hayatımın hatırı sayılı dramatik anlarından biriydi bu ıska. Zula yapılan umutlar, zulaladığınız ve bir arkadaşınızca bulunmuş bir çikolatanın hoyratça tüketimesi tadında silindi gitti. O maçtan sonra uzun süre gülümsemedim, 16 yaşımdaydım ve hayatımda yaşayabileceğim en tatlı melankolilerden birini yaşayabilmenin arifesindeydim. Tadına vara vara yaşadım o melankoliyi yaklaşık bir iki ay... Öylesine tatlıydı ki... Futbol hakkında konuşmaz oldum, henüz yeni müptelası olduğum CM'yi uninstall ederek CD'yi kendimin dahi bulamayacağım bir yere sakladım, halı sahanın önünden dahi geçmedim. Bahardı ve doğa canlanıyordu, bunları takip ettim, kimi zaman ilber Ortaylı Osmanlı tarihiyle ilgili benle söyleşi yapmak için evime misafir oldu, yalnızca onla görüştüm. Ve kendisi bir gün bana, arabalılar yani saraylılar takımından bahsedince, ona " Üstadım, bu konuda ben sizden daha üstadım" dedim ve melankoli orada son buldu. Elbette biliyordum ilber Ortaylı'nın Bafra'nın Gazipaşa Mahallesi'ne bir kez dahi uğramadığını ama, o melanoli bana böylesine bir hayali gerçek tadında yaşattı.

O günden sonra attığım her ıskada, Fevzi Tuncay'ı hatırlar oldum. O ıska, Fevzi'nin yaşayabileceği muhteşem bir kariyeri heba etmişti, ben de her ıskada yaşanması artık namümkün olan güzellikleri düşünüp hayıflandım durdum. Ancak her ıskadan sonra, kısa süreli de olsa yaşadım kendi melanolimi ince ince... Her melankolinin sonu ise, ilber Hoca'nın bahsettiği arabalılar takımıyla son buldu...

"Bazen sevinç, paso keder Beşiktaşım ömre bedel..."

Not: Malum maçı hatırlamak isteyenlere: http://www.youtube.com/watch?v=js14K0V892Q

--spoiler--
Genel Kurul'dan sonra siyahlara bürünmüş, yazıları da aynı derece de karamsarlığa bürünmüş blogdur.
uludağ sözlük te kendise rakip bir oluşum daha var, buranın tek farkı ise büyük beşiktaş ile beraber türk ve dünya futbolu ile de ilgili yazı ve yorumların bulunması.

http://uludagbesiktas.blogspot.com/
purplepurple'ın müthiş yazısıyla duygulandırmış, coşturmuş blogtur.

http://eksibesiktas.blogspot.com/2010/12/7-sene.html
--spoiler--
7 sene oldu. Koca 7 sene.
7 senedir istisnasız her maç küfür ettiler Beşiktaş'a. Ses etmedik. Ankaragücü, Bursa maçlarımız hariç cevap vermedik.
Beşiktaş stadlarına gitti, tribün boyutunda şikeyle-şerefle ilgili pankartlar açtılar. Sustuk. Skorbordlarına 'Jimnastik' yazdılar. Yuttuk.

Bursa'da 13-14 yaşında çocuğu Beşiktaş formasıyla yakaladılar, dövdüler; üstüne 'ben o.... çocuğuyum' dedirtip, videosunu paylaştılar kahkahalar eşliğinde. Sustuk.
Bursa'da Beşiktaş forması giyiyor diye genç bir kızı saçlarından çekerek yerlerde sürüdüler, yutkunduk, yine sustuk.
internette, maçta, gazetelerinde hatta tv'de tehdit ettiler; görmezden geldik. Bursa'ya yaklaşamazsınız dediler, bizimkiler efendi efendi gitti inegöl'e maçını izledi, kimseye kışt demedi.

Adana'da aile tribününe girdiler, 60 yaşında adamı bıçakladılar, 10 yaşında çocuğun kafasına koltuk vurdular; resmini koyup; 'alemin gözü yaşlı, Adana'da vuruldu Beşiktaşlı' dediler, açılış sayfası yaptılar; kızılcık şerbeti dedik.
Hala ve hala kimse 'ne yapıyorsunuz siz' demedi.
Biz sustukça, korkuyorsunuz dediler. Tehditler etmeye devam ettiler; Beşiktaş tribün liderleri 'bizim sizle derdimiz yok' dedikçe dalga geçtiler.

Beşiktaş yönetimi Bursa taraftarına izin verdi, Beşiktaş taraftarı sesini çıkarmadı ilk onlar geliyor diye. Onlar -hani gelemezdik- diye üsteledi.
Eski açıktan 5.000 bilet aldık.. Yıldız'da toplanıp Barbaros'tan geleceğiz... Kazan'da biranızı içeceğiz.. diye diye geldiler.
Maç günü oldu, Köyiçi'nde telefonlar susmadı; 'derneğe saldırdılar'.. 'feribotta saldırdılar'.. 'Gebze'de dövdüler'...
Stada geldiler, küfürler ederek indiler; taraftara saldırır gibi hareketlerle, boğaz kesme hareketleriyle, bariyerlere yüklenir gibi yaparak, meşaleleri Beşiktaş taraftarına atarak.

'Ermeni köpekler Beşiktaş'ı destekler' diye ırkçılık yaptılar. Ermeni damarımızı hatırladıkça sesleri daha gür çıktı. Daha çok kızdırmak için her şeyi yaptılar.
7 sene...
Bunu taraftar-futbol ekseninden çıkarın 2 dakikalığına kafanızda. iki büyük aile, iki büyük semt, iki farklı millet arası bir durum olarak hayal edin. insanlar buna 'dur' derdi. Bursa'nın yerinde olan tarafa döner; 'bu işin sonu kötü' derdi. Ama konu futbol olunca idare etmek-tolere etmek-görmezden gelmek; normal olan oluyor. Bu gerçekten futbol dışı bir hikayeye döndü dönüştü yıllardır. Kimse Beşiktaş taraftarı Pazar günkü olaya 'maç sattınız' dendi diye buna kalkıştı sanmasın.

7 sene...
Bir grubun tahammül sınırlarının, patlama noktasının, öfkesinin denendiği, zorlandığı, 7 sene. Hiç biriniz 'durun' demediniz. 'Maç satıldı mı hakikaten?' diye saçma sapan tartışmaya devam ettiniz her Bursa-Beşiktaş maçından önce. Her hafta bir tarafın haysiyetine hakaret edildiğini de, bunun doğabilecek sonuçlarını da görmediniz. idare ettiniz. Bir dahaki Bursa-Beşiktaş maçındaki 'malzeme' için Beşiktaş taraftarının onuruna yapılan saldırıları normalize ettiniz.

Mutlu musunuz? istediniz, uğraştınız, başardınız işte. Buyrun övünün işte. Yok, siz hala -o gün- hangi hatalar yapıldı diye tartışadurun. 'Bursa taraftarı o gün Beşiktaş taraftarı ile aynı saatte getirildi, büyük zaaf' diye bilip bilmeden uzman yorumları yapın. O gün Bursa taraftarı maçtan 1 saat sonra getirilse Beşiktaş taraftarı o maça girmez, beklerdi; bunu dahi göremiyorsunuz.

Bunca aşağılamayla-sınır zorlamayla geçen 7 sene ve siz hala bunu futbol kavgası olarak görüyorsunuz öyle mi? Sporda şiddet öyle mi?

7 sene.. sustu, sabretti Beşiktaş taraftarı, 7 senenin sonunda sessizliğine bulaşılmaması gerektiğini hatırlattı.

Yaralanan Bursalı taraftarlara ve herkese geçmiş olsun.
--spoiler--