bugün

osmanlıca'da işi gücü olmayan adam anlamına gelmektedir.
herşeyden kıllanacak, paranoya düzeyinde şüphe üretecek bir vesveseliği de sembolize eder. bildiğin deniz baykal..
Allah'tan gelen esinti demektir... Efra'ya Mektuplar ise tavsiyedir.

Efra'ya Mektuplar - 1

Korkma Efra! Bu gece hırpalanmak yok...
Seni bekleyen gözler saksıları dolduruyor...
Yazdıklarımı yataksız bir nehre boşaltıyorum...

Korkma Efra! Zamanı, kum saatlerinden seyrediyorum. Bir duruşu kaybettik beraber... Hayatı, devam etsin diye iteliyoruz. Her aşktan yetim çıktım ben... içimdeki yolculuğu yitirdim. Mesafeler anlamsız geliyor. Vuslat duygusu, yol çizgileri gibi kesik kesik... Sorulan sorulara paragraf yazamıyorum. Binlerce soru işareti var. Her aşkın sonuna ünlem olmak istiyorum! Kallavi bir çığlıkla oyalıyorum kendimi... Bir kimlik gibi sokuluyorum acının iç ceplerine... Çok uzun sürecek ölümüm. Çok az sürdü yaşantım. Ölürken, dünyanın tüm insanlarına bir can bağışlayacağım. Can’ım benim, en yaşamsal organımdı, cesedimse toprağın her yolculukta taşıyacağı bir valiz gibi kalacak, dünyanın üşümüş ellerinde... O hissiz ayrışmayı tartışacağım, o tedirgin kırpışmayı yüreğimde duyacağım...

Son cümleyi hatırlıyor musun Efra? Özlemle gelmesini beklediğin bir müjde gibi çabucak, zihninde ince bir telaşla ördüğün bir ağ gibi, şarjöründe kalan son mermiyi şakaklarıma sıkmak gibi sarf ettiğin o son cümleyi hatırlıyor musun? Duygular yitirildi Efra, silahlar susturuldu... Tüm mesafelere az kaldı, tüm yolculuklar yapıldı. Aşklar artık, gecenin karanlığını delen ve bir taksinin ardında yanan “stop” lambaları gibi kırmızı bir uyarıcı... Kulaklarımda; “Sevgimizin stop lambaları yandı, artık aşktan inebiliriz” diyen bir şarkı... Bir yudum tentürdiyotla geçiştirilen bir yaranın, kabuğunda bekleyen zindelik ve kimsenin anlam veremeyeceği bir kaybediş başımıza belayken, kendimizden daha komik bir güldürü bulamıyorken, inatla içimizde saklandığı yerden çıkmayan, çıkamayan kimsesizlik...

Neden her gün eğleniyorum kendimle... Neden her gün ıslığım bir yangın alarmını andırıyor, içimde? Kaçtığım kentlerdi mutluluğum... Sana, bu gece yeni gördüğüm bir rüyayı armağan ediyorum... Sana, dudakları daha açılmamış gülüşler bırakıyorum. Susuştuğun kelimelerden yeni şiirler yazılacak. Şiirlere bir kafiye kadar yakışacaksın... Hikâyen, unutmaman gerektiğini anlamak değil, unutman gerektiğini hatırlamamak olacak!

Gidiyorsan Efra, güneşi de valizine alıyor musun? Umursamadığın bir şey mi bu yoksa? Hadi, bana doğruyu söyle. Benim kaçtığım bir kent mi senin yolculuğa başladığın? Hatırlıyorum oysa güzdü. Ölümsüzdü... Söyle hadi. Nasıldı, neye yarardı? Söyle, affetmek yok, söyle af dilemek yok. Dokun, bir buğu kalsın, dokun tüm suları alev alsın... Yandıkça değerlenen bir elmaskent aşkın tecrübesi...

Sus Efra! Kendi sesimle yankımı yeniden kaybettim. Saman kâğıtlara sarıver yorgunluğumu... Bir kitaba adımı ver. Köşesini kıvırdığın sayfada uyuyayım... Altını çizdiğin satırlar kadar anla beni... Böylesine vahşice hırpalanmışken, intiharıma karakalem bir dilekçe sunmuşken, bırak kitaplar iyileştirsin bizi... Kaybettiğim uçurtmalar, bulutların arasına sıkışmış... Kan lekeleri yüzünden okunmayan şiirim, beyaz gömleğim, kirli gözlüklerim, şair ceketim, ıslığım, şarkım...

Ve Efra! Hâlâ acemi dans ediyorsam, gözlerine bakmadaki ustalığımdandır!

Bil Efra! itirafımdır!..

Muhammet Burak Taş