bugün

1859-1938 yılları arasında yaşamış alman filozofu.
fenomolojinin kurucusu yahudi filozof..sartre yi oldukça fazla etkilemiş olsa gerekki sartre nin düşüncelerinde husserlin etkisi görülür..
özne ile nesne arasındaki ayrım ve bunun sonuncunda oluşan yabancılaşmanın öze ait bir sezgi ile çözülebileceğine inanmıştır.
Özün bilineceğini ileri sürmüştür. Ona göre öz fenomenin içinde vardır ve bilinç onu yakalayabilir.
bu kapalı kutudan, kendi ben'imden (ego), başka ben'e (alter ego) nasıl geçeceğim?.. başka ben, bana direnebilen ben'dir. benim için başkasının vücudunun ancak kendi vücudumla anlam kazanabileceğini öğrenmiş bulunuyorum. başkasını, ancak kendi vücuduma dayanarak idrak edebilirim (husserl buna, "anlam aktarması" diyor.) ama, başkasının vücudunu kendi vücudum olarak değil, başkasının vücudu olarak idrak etmeliyim. aradaki benzerlik yeter mi?.. bu bezerlikten ötürü, kendi vücudumdan aldığım vücud anlamını başkasının vücuduna aktarır ve çağırırım. başka vücudum, benim için, başkasının vücudu olarak varolabilmesi, kendi vücudumun örneklik etmesiyle mümkündür. kendi vücuduma bakarak başka vücudun ne olduğunu bilebilirim. ilk kurduğum vücut, kendi vücudum olduğuna göre, başkasının vücudunu kendi vücudumdan yapacağım bir aktarma ve çağrışımla kurarım. buradaki çağrışım (association), objelerden birinin kayarak öbürünün anlamıyla birleşmesidir.

galiba (bkz: anlasilmamis entry)
husserl, genel geçerli ve herkesçe bilindiği sanılan şeyler hakkındaki "zan" ve "kanaat"leri terkederek, bunların anlamlarını yeniden bulmanın felsefesini getirir. bu terketme işlemine "epoche" adını verir; yani, "hüküm vermekten kaçınma".. fenomenolojinin temeli olan epoche tavrına göre, hiçbir şey, fenomenolojik araştırmaya tabi tutulmadan bilinmeyecek, hakkında "şudur" denilmeyecek ve araştırma sonunda her şeyin anlamı yeni bir biçimde ortaya çıkacaktır.

varoluşçuları derinden etkileyen bu felsefe köken olarak önce gazali'ye ve sonra sokrates'e ulaşır. gazali'nin "yakin" adını verdiği, bilindiği sanılan her şeyi terkederek "açıklık kazanmak" metodu burada da aynen geçerlidir. bunun tipik bir şeklini de sokrates'in "bildiğim bir şey varsa, hiçbir şey bilmediğimdir" anlayışında görürüz. gerçekten de eflatun'un bütün diyaloglarında sokrates, prensip olarak hiçbir şeyi bilmez, her şeyi tartışma ve araştırma içinde öğrenir. eflatun, bu tartışma ve araştırma metoduna "diyalektik" adını verir.

demek ki, husserl'in fenomenolojisi, her ne kadar hegelci anlamda bir diyalektik değilse de, gazali'ci anlamda bir "cedel" ve eflatuncu anlamda bir "diyalektik" metodunu barındırır.
şu saatte beni masa başında tuttuğu için kendisine lanet yolladığım filozoflardan biridir.
Husserl, felsefe ile felsefe tarihinin ayrımını yapmıştır. Ona göre olgularla felsefe yapılmaz. idealarla felsefe yapılır. Bilgilerin kaynağı beyindir. (psikolojizm)
okunmadan önce uuzunca bir süre düşünülmesi gereken filozof. Sartre ve Heidegger'in kendisindne etkilendiği filozof diye okumamak gerekir. "Husserl"i anlayacağım diye okumak gerekir. Her ne kadar kuru bir üslubu olsa da Fenomenolojinin oldukça ilginç meselelerine parmak basar.
(bkz: Eidetische Reduktion)
(bkz: Lebenswelt)
(bkz: Intentionalität)
(bkz: Noema)
(bkz: Noesis)
"Felsefede kırılma noktası" tabiriyle anılması gayet haklı olan filozof.

Husserl, hocası franz brentano'nun "yönelimsellik" fikrini alarak onu fenomenolojisinin çıkış noktası olarak kullanmış ve yönelimselliğe başka bir boyut kazandırmıştır.

Son derece haklı sebeplerle iki uçta kurgusal olan felsefeyi eleştirmiştir. Epistemolojik temel almadan bir yöntem, felsefe inşa etmiştir. Peki Bu ne demek? Kahvenin suyu kaynadı, onu doldurup geliyorum.

Evet, geldim.

Epistemolojik temel almamak... Husserl'den önce felsefe en genel hatlarıyla gerçekliğe iki uçta yaklaşmıştır. Yani idealistler görüneni reddederek onun ardın veya üstünde bir gerçeklik olduğunu söyleyip görüşlerini şekillendirmişler ve materyalistler ise maddeyi, daha doğrusu maddenin görünümünü direkt gerçeklik olarak ele almışlardır.

Husserl, bu düşünceye karşı çıkmıştır. Çünkü ona göre her nesne "bilincin yöneldiği nesne"dir ve her bilinç yönelmiş olduğundan "bir şeyin bilinci"dir. Bu yüzden bilincin imkan dahilinde olan tek şey "fenomen"lerdir.

Fenomenoloji kavramı husserlden daha önceleri de kullanımda idi. kant'tan hegel'e kadar bu açıkça görülebilir. Fakat bu filozofların fenomenolojisi ile husserl'in fenomenolojisi arasındaki fark nedir? Veya fenomenoloji önceden beri varsa neden husserl'i "fenomenolojinin kurucusu" olarak gösteririz?

Cevap gayet basittir. Husserl'den -belki brentano'dan- önce fenomen kavramı, numen kavramının karşıtı olarak kullanılırdı. Şöyle ki numen bilinçten bağımsız, kendinde gerçek olan demektir. Fenomen'i numen karşıtı olarak ele alan filozoflara göre Fenomenin anlamı daha çok "görünüm" gibi gerçeği yansıtmayan, o nesnenin değişken görüngüsüydü. Lakin bu tanım ve görüş ilk başta "fenomen" kelimesinin etimolojisi ile çelişki gösterir.

Kısaca;
Antik yunanca Phainomenon, fenomen demektir. Pha-i- (ışık) kökünden gelen phainomenon, ışığa getirilmiş ve açığa çıkmış olarak "kendisini gösteren" demektir. Lakin husserl'den önce bu kelime "bir şeyin gerçek olmayan görüngüsü" olarak kullanılırdı. "Kendisini gösteren" fenomen kelimesi tarihsel süreçte en başta logos ve dolaylı olarak apophaineshai kelimeleriyle ilişkilidir.

Logos, açıklayıcı beyan demekten, apophaineshai ise "bir şeyi o şey ile birlikte görünür kılma" anlamına gelir. Dolayısıyla fenomen, "olduğu gibi kendisini gösteren" demektir.

Husserl, bunu etimolojik yollardan açıklamasa da heidegger bu yolu tercih eder.

Husserl'de fenomen kavramı özgünlüğe kavuşmuş ve inceleme alanı olarak belirlenmiştir. Ona göre gerçek olan ister idea olsun isterse madde, zaten bunları iddia ettiğimizde dahi fenomenleri inceliyoruz.

Tüm Bu sebeplerden ötürü fenomenoloji, fenomenleri betimle disiplinidir.

Heidegger'in varlık ve zaman'da fenomenolojiyi açıkladıktan sonra kullandığı bir slogan ile kapatalım:

"Eşyanın kendisine!"
Fenomenleri betimle disiplini olan fenomenolojinin babasıdır. Lakin biliyoruz ki fenomenoloji terimi çok önceleri de kullanılmaktaydı, hegel buna bir örnek. Neden husserl'e Fenomenolojinin kurucusu diyoruz? Oldukça basit aslında: fenomen kavramı önceleri numen'inin karşıtı olarak kullanılırdı. Bu yüzden fenomen sanki bir sanrı gibi, hakiki olmayan şey gibi kabul edilirdi. Fakat husserl Fenomen terimini köklerine kadar inceleyip onun köklerinden asli anlamını çıkardı. Bu anlama göre fenomen ne hakiki demek ne de numen karşıtı demekti. Fenomen kendisini gösteren olarak sabitlendi. (Tabii bu en yavan sabitlemedir, çok daha ayrıntılıdır aslında) bu köken araştırması ardından husserl fenomenolojiyi sistemleştirdi.

Fenomenoloji üzerine beş ders ve kesin bilim olarak felsefe adlı eserleri kesinlikle felsefeyle uzaktan yakından ilgilenen herkesçe okunmalıdır.

Husserl'in heidegger, levinas ve sartre gibi nicelerini etkilediğini düşünürsek ne değin başka ve yetkin filozof olduğunu daha rahat anlarız.
Kurduğu fenomenolojik yöntem ile felsefeye başka bir yön veren filozof. Yönelim, bilinç, zaman ve mekan felsefesinde temel kavramlardır. Yönelimsellik, bilincin hep bir şeyin bilinci olduğunu ifade eder; bilinç hep bir şeye yönelir. Örneğin bacaklara yönelmiş bir bilinç, bacakların bilincidir. Zaman onda nesnel değildir, en azından bunu dışlar. Fenomenolojide yer almadığını söyler, çünkü yönelen bilinç ile zaman içseldir. Mekan, mevkinin varlığı ile nesnelliğini kaybeder. Fakat dikkat etmek gerekir fenomenolojiye dahil olan bunlardır.

Natüralizmi ve bilimin doğalcı tutumunu eleştirir. Dünyayı psiko-fizik olarak gören doğalcı tutuma karşı çıkar ve kendisiyle çeliştiğini ifade eder. Ona göre bilim kelimesinin anlamı daraltılmıştır. Bu bağlamda en çok psikolojinin natüralist formuna karşı çıkar ve fenomenoloji üzerine beş ders adlı eserinde bunları dile getirir.
Kendilerine iyi geceler dilediğim kırılma noktası filozof. Heidegger'in derlediği "içsel zaman bilincinin fenomenolojisi" adlı eseri hakikaten büyük oranda çarpıcı.

iyi geceler diliyorum, hocam. Sakallarından öpüyorum.
(bkz: back to the things themselves)

Onun şeylerin özleri deyimiyle dile getirdiği ideal varlıklar, hemen hemen Platon'un idealarına karşılık gelir. Belirli bir türün örneği olarak belli bir şeyin özü, tam olarak bu türün kendisidir. Buna göre, yazı yazarken şimdi parmaklarımın arasında tuttuğum bir nesnenin, yani kalemin özü 'kalem' türüdür. Masamı kaplayan kırmızı örtüye baktığım zaman, duyularımla bu somut şeyi algılarım, ancak aynı zamanda zihnim de kırmızılığın özünün neden meydana geldiğinin bilincine varır. Edmund Husserl'e göre, insan zihni burada kırmızılığın özünün bilincine varırken, yine deneyim söz konusudur. Bununla birlikte, bu deneyim beş duyu aracılığıyla gerçekleşen duyu deneyi değildir. Burada söz konusu olan deney zihinsel bir deneyimdir.
Her ne kadar fenomenolojisi onda yöntem olarak tahlil edilmese ve bu bağlamda anlayışı ile transendental idealist olsa da kendisi fundamental ontolojinin yeniden doğuşunun en büyük devindiricilerindendir. Aynı şekilde kendisinin de hareket noktası büyük oranda yönelimsellik fikri, yani Franz brentano'dur.