bugün

insanların dini esaslara uygun bir hayat yaşamamak için ileri sürdükleri bahanelerden bir diğeri de "Gezip eğlenmene bak, bir daha mı geleceğiz dünyaya" anlayışıdır. Kendi varlığının da dünyaya geliş amacının da zerre kadar farkında olmadan yaşamı, hayvanlar gibi yemek ve içmekten ibaret gören kişilerin sayısı yazık ki azımsanmayacak kadar çoktur.
Özellikle islâm dini açısından meseleye bakıldığında Kur'an'ın ortaya koymuş olduğu din anlayışı dünya ve ahiret arasında müthiş bir denge kurmakta ve pek çok ayetinde dünya hayatının ahiret hayatına geçişte bir imtihan alanı olduğunu vurgulamaktadır. Ayetler dünya hayatının geçiciliğine ve boş arzulara kapılınmaması gerektiğine dikkatleri çeker, ancak kulların helal dairesi içinde dünyadan da nasiplerini aramalarını söyler.

"Allah'ın sana verdikleri içinde ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana güzel davrandığı gibi sen de güzel davran/Allah'ın sana lütufta bulunduğu gibi sen de lütufta bulun. Yeryüzünde fesat isteyip durma, çünkü Allah fesat peşinde koşanları sevmez" (kasas/77)

Ayetlerdeki emir ve yasaklar hem beşeri hayata, hem de toplum hayatına düzen ve intizam getirir. inananları adaletin, barış ve kardeşliğin temin edilmesi için çalışmaya sevk eder. Helal dairesi içinde dünya nimetlerinden istifade edilmesini söylediği gibi Allah tarafından haram kılınmayan şeylerin haramlaştırılmasını da yasaklar. Bir kenara çekilip sürekli ibadet yapılmasını ve bir anlamda dünyadan el etek çekilmesini değil sürekli olarak dinamik bir şekilde hayatın içinde bulunulmasını, Allah'ın emir ve yasaklarının insanlara bildirilmesini, hayra ve barışa yönelik işlerde yarışılmasını ve bir anlamda sosyal hayatın tüm damarlarına nüfuz edilmesini emreder. Bununla birlikte dünyalık işlerin Allah rızası için yapılacak iş ve ibadetlerin önüne geçirilmemesinin önemine de dikkatleri çeker. inanan bir kimse için dünya hayatı, mahsulü hem dünya hem de ahirette alınacak bir tarla hükmündedir. Tarlanıza ne ekerseniz ahirette onu biçeceksiniz.
Ama çoğu insan dinin ortaya koymuş olduğu dünya ve ahiret dengesini kuramadıkları gibi ağırlığı da daima dünyaya vermeye çalışırlar. "Anı yaşa," "içinde bulunduğun zamanın tadını çıkar," "Gününü gün et" gibi süslü ve büyülü cümleler ile hayattan alınacak hazzın maksimize edilmesi, sıkıntı veren düşüncelerden uzak durulması ve bu şekilde yaşamın anlık zevklere indirgenmesi kaçınılmaz olmaktadır. işin özeti şudur;

"Onlar kendi dinlerini eğlence ve oyun haline getirdiler, iğreti hayat onları aldattı. Onlar bugüne kavuşacaklarını unutmuşlardı." (a'raf/17)

Geçenlerde yayınlanan bir haberde ingiltere’de spor kıyafetler üreten bir firmanın insanların hayat sona ermeden yapmak istediklerini belirlemek için yaptırdığı bir ankette iki bin yetişkine "Ölmeden önce en çok yapmak istediğiniz şeyler neler?" sorusunu yönelttiğini okudum. işte yanıtlar;

"Zengin Olmak, Çin Seddine Gitmek, Dünyanın Yedi Harikasını Görmek, Mısır Piramitlerine Gitmek, Antarktika'ya Gitmek, Afrika'da Safari Yapmak, Yunus ve Köpekbalıkları ile Yüzmek, Dünya Kupası Finalini izlemek, Tac Mahal'i Görmek, Michelin Yıldızlı Lokantada Yemek Yemek, Bir Ada Sahibi Olmak, Roman Yazmak, Pilotluk Yapmak, Hayalini Kurduğum işi Yapmak, Las Vegas'ta Kumar Oynamak, Bir Hollywood Filminde Konuk Oyuncu Olmak, F1 Yarış Arabası Sürmek, Kraliçe ile Tanışmak, Everest gibi Bir Dağa Tırmanmak," vb.

Görüldüğü gibi genelde insanlar ölmeden önce yapmak istedikleri şeylerin içinde Allah'ın rızasını ve ahiret saadetini hedefleyen tek bir şeye dahi yer vermemekte. Bu nasıl bir hayat anlayışıdır ki, öncesi ve sonrası konu edinilmez. Bu nasıl bir çelişkidir ki, Allah'ın emirlerine uymaya çalışan insanlar hataları sebebiyle Allah'tan af dileyerek affedilmeyi umarken, Allah'a inanmasına rağmen Allah yok gibi yaşayan insanlar bu kadar umursamaz olabiliyorlar. O kadar umursamazlar ki bazen insanın acaba bizim bilmediğimiz bir şey mi biliyorlar diye sorası geliyor kendine. Ama cevabını bulmak çok sürmüyor. Peki, bunca insanı içinde bulunduğu bu gaflete düşüren nedir? Şüphesiz Allah dışında her şeyin hayatlarının merkezinde olması ve maddi şeylere hak ettiklerinden fazla değer biçilmesidir. Dünyaca ünlü bir komedyen olan Jim Carrey'nin çarpıcı bir sözünü okumuştum. Aynen şöyle söylüyordu:
"Umarım bir gün herkes zengin ve ünlü olur. Hayal ettikleri her şeye kavuşur ve böylece asıl cevabın bu olmadığını anlarlar." Gerçekten de insanlar gelip geçici hevesler uğruna hayatlarını harcar dururlar. Bu hevesler peşinde tüketilirken ömürler, asıl sorulması ve cevabının aranması gereken soruları umursamadan yaşarlar.
Hayat felsefesini "Anı yaşa" ya da "Hayatın tadını çıkar" şeklindeki süslü sözler üzerine kuran bunca insanın durup bir düşünmesi gerekir. Geride bıraktığı yılları boyunca defalarca yaşadığı anlık zevk ve tatlardan ne kaldı insanın yanına. Ya da yıllar geçtikçe hep aynı şeyleri tekrarlayarak benzer tatların peşine düşmesi ne kazandıracak insana. Yıllar su misali akıp gidince ne olduğu bile belli olmayan bir gaflet; "Yapmış olmak" kalacak insanın yanında. Üstelik bu yapılanlar Allah'ın rızasına uygun olmadıkları oranda bela olacaktır hesap günü insanın başına. insan Allah'ın sayısız uyarısını, sevmediği birinden aldığı mektubu okumak istemediği için bir kenara atan biri gibi dikkate almazken, kendisini felakete sürükleyecek her türlü şeytani daveti büyük bir heves ve iştah içinde açıp heyecanla okumaktadır. Oysa bilmelidir insan: Hayatı anlamlı kılan ne yaşadıklarıdır ne de sahip oldukları. Hayatı anlamlı kılan, ahireti için topladıklarıdır.

"Ahiret yerine bu dünya hayatına mı razı oldunuz? Dünya hayatının nimetleri ahiret hayatına oranla pek azdır" (tövbe/38)
dünyaya bir kez geliyoruz diye ne yapalım yani.ne kadar günah varsa işleyelim mi?
edit: üstteki yazıyı okumadım.
Bir kere geldi diye herseyi yapmasi gerektigini dusunen insanin dusuncesidir.lakin unutmamalidir bir kere de gidiyordur .
herkesin her gün hatırlaması gereken gerçek.
bi düşünün bakalım aldığınız kararların kaç tanesini kendi beyninizle alıyosunuz kaç tanesini toplum ve aile yüzünden alıyosunuz?