bugün

murathan mungan 'ın son istanbul kitabındaki okunası oykusu. oyle bir osmalı konagı betimlemesi, oyle bir nesil catısması, oyle bir sabah...bu oykusu akıcıdır, kelime oyunları harikadır. soyle der, oykunun bir kosesinde : unutulmus olmanın, baska insanların defterinden dusmenin kuskun yalnızlıgını duyumsuyor.
Fatma Aliye, Afife Reşat Hanım, Talia ve Server Nüvit Paşa... Kırık dökük dört kişilik bahçe ailesinin eşrafı. "Cam Sessizlik" tozlu vitrinlerde görüne görüne anlamını yitirmeye başlamış yaşamlar, "Cam Mevsimi" inadına karşılaşmalar, devamı gelen kıgınlıklar, "Cam Kırıkları" ...
Hangi zaman evresinde geçtiğini tam olarak anlayamadığım ancak 1930-1940'lı yıllarda geçtiğini düşündüğüm bir zamanda akıyor olaylar. Evin oğlu Reşad, Amerika'ya kaçar, 3 yıl sonra evin ortanca kızı Talia sevdiği adama. En büyük kızı Fatma Aliye kalır, annesi ve dedesiyle koca konakta. Bu kalış onun için bir seçimden öte bi zaruriyettir, çünkü böyle öğretilmiştir ona hayat.

Oyun tamamen kişisel iç hesaplaşmalarla ilgili. Varolan, gerçekleşen ve bilinen tüm yaşanılmışlıkların seneler boyunca konuşulmaksızın kabullenilişinin akabinde, ansızın Talia'nın kendisi için küçük bir yenilgiyle eşdeğer valizi ile eve geri dönmesiyle sözcüklere dökülmeye başlar, her şey. Temelde varolan aile iletişimi, değer yargıları, anne sevgisi ve eşitlik üzerine varolan yada olmayan saklanan yada bir yerlerde -bilinçli,bilinçsiz- unutulan tüm hissiyatlar kıyaslanmaya, yer yer ölçülmeye başlanır. insaniyet üzerine muhakeme edildiğinde, özellikle oyuncuların olası duyguları işlemeleri ve yansıtmaları açısından da gayet başarılı bulunabilinecek bir öykü. Sahne dekoru ve ışıklandırma gibi benzeri teknik konularla zaten hakkını veriyor, Tiyatro.

Oyunun en başarılı kısmı ise -oyundan evvel tahminlemem üzerine-; Talia'nın Server Nüvit Paşa ile kurduğu monologlarıdır. Fiilen hayattan kopmuş ve ilk aşkı N..... hanım'la halen birebir yaşadığı hayaliyle günlerini geçiren Paşa'nın, gerçek hayatla olan tek bağını Talia'nın sessizce gidişinde; "Nereye gidiyorsun?" cümlesiyle göstermeleri gereğinden fazla mükemmeldi.

Ayşe Kökçü'nün prosfesyonel performansı ve oyunun etkileyiciliğini de dahil edersek, bir saat otuz beş dakikaya fazlasıyla değer bir gösterim.
okey oynanabilen bahçedir.
beşinci kişi ile köşe kapmaca oynanabilir.
monologların ve diyalogların gereksiz biçimde uzun olmasından dolayı beni oldukça sıkan oyun. 2 dakikada anlatacağı mevzuyu 10 dakikada anlatmanın neresinin sanat olduğunu gerçekten merak ediyorum. ayrıca sahne geçişlerindeki yavaşlık da hikayenin bütünlüğüne büyük bir darbe daha indiriyor.