bugün

17 ağustos depremidir. kuafördeydik saçlarımızı kestirirken kuaför makası attığı gibi dışarı fırladı. ne oluyor dedik. kalktık gittik dağ tarafında oturan teyzemlere. boş bir alana onlarca aile savan yatak serip yattık. hiç uyumadım, gece gökyüzünü seyrettim kuzenimle. çok yıldız kaydığını hatırlıyorum. bilimsel olarak ne anlama geliyordu ozamanlar bilmiyordum elbette. sonra bir daha sonra birdaha sallandık. psikolojisi bitiyor insanın. o an hiçbirşey yapamıyorsun. can derdi böyle birşeymiş. allah ölenlere rahmet eylesin.
çadırda yaşadıkları süre zarfında yağmurlu günlerde pet şişelere işemiş yazarlardır. malum biliyorsunuz o yağmurda çıkılmazdı sokağa... çok çektik biz hacı çoook.
öyle bi acıdır ki yakınının enkazdan çıkmasını beklemek rabbim yaşatmasın. (bkz: 17 ağustos) (bkz: unutmadık)
korkuyu iliklerine kadar hissetmiş belki de korkuyu böyle öğrenmiş yazarlardır. onlar ki o gece gözlerini merdivenden yuvarlanırken açmıştır belki, ardından yol ortasındaki çimenliğe babası tarafından bırakılıp sakın burdan kımıldama cümlesini duyduktan sonra babasının koşarak gidip evden diğerlerini alıp gelmesini beklemiştir. ilk kez orda yalnız kalmıştır o yazar, ne olduğunu nasıl olduğunu bilmeden neyden korktuğuna anlam veremeden beklemiştir bi süre, kımıldamadan hem de, sadece titreyerek. üşümüştür çünkü çıplak ayağıyla kısa şortuyla ya da korkmuştur sadece belki, bilinmez. ağlayamamıştır bile. merak etmeyi ve endişelenmeyi o günlerde öğrenir hatta. şehir dışındaki annesine ulaşılamaz, annesinin karnındaki bebeğin o hiç duyamadığı kokusunu düşler, o kokuyu hiç alamamaktan korkar en önemlisi. o zaman ağlar işte. korktuğu olmaz, sonra susar, susar belki ama o günleri düşündükçe susamaz işte.
bilinçaltında rüyalara giren olaydır. az hatırlanmasına rağmen.

tüm sevdiklerimde gece karanlıkta şarkı söylüyoruz. eğlenceli bir şarkı söyleniyor hep bir ağızdan. sonrasında ailem yukarı çıkmak için merdivene adım attığında bina biranda herkesin üstüne yıkılıyor. sesler ağlamalar. her taraf cehennem oluyor...

kimbilir kimlerin rüyasına girmiş ve kimler daha derinden yaşamak zorunda kalmıştır. etkisini fazla hissetmemiş sadece tüm geceyi arabada sabahlayarak geçirmiş bir çocuk için böyleyse. gerisini siz düşünün.
ayni zamanda Erciş depremini de yasamis olabilen yazardır.
o günü yaşayan herkes gibi acıtan bir hikayesi olan yazarlardır . bknz : ecya
hem yaşadıklarını unutmak isteyen, hem de unutur gibi olduğu anda suçluluk duygusuna kapılan yazardır. yaşadıklarını sözlük ahalisiyle paylaşmak ister, ama diğer yandan hayatını allak bullak eden o günü tekrar yaşamak istemediğinden susar. belki bir gün yazacaktır.
biride benim.

o gece yoğurtçu parkındaki yakamoz kafede ailecek gülüp eğlendik. "çok güldük başımıza birşey gelecek" derken saat 02:00 idi. eve girdik uyumaya koyulduk. daha sonra babam zelzele oluyor dedi ve ben yine ne saçmalıyor bu adam dedim. sonra kalksanıza lan deprem oluyor deyince olayın farkına vardık. koridorda yürüyemeyişimi hala bugün gibi hatırlarım. bir sağa bir sola savrularak yürüyüp binadan kaçmıştık.
her iki depremi de * yaşadım. sanırım 99 depremi bi van depremi değildi. dönüşünde gelen ağır kış, yardım koordinasyonundaki bilinçsizlik ve depremin çift olması dolayısıyla çok daha zordu. 99 depreminde şanslıydık evde sadece kapı eşiğinin altına girip kurtulmuştuk. ama van depremi. çok zor.
yaz oraya beni de.
Bir tanesi de benimdir. Sonrasinda cok uzun bir zaman etkisinden kurtulmasi zordur.
yerin altından gelen korkunç 45 saniyelik ses allahım o neydi öle ..