bugün

herhangi bir manzum eserin final cümlesi niteliğindeki bitirici cümlelerden biri gibi. olgun eleman yazın boyunca unu elemiş eleği de şimdi asmış saatine son kez bakıp açık denizlere yelken açacaktır. muhtemelen bu cümle "..." ile biter!
sait faik abasıyanık ın benzer cümleleri çok kullandığı hatta sırf bu cümleden çıkardığı hikayeleri mevcuttur.
deniz kenarında oturan adam saatine baktı gülümsedi bunun için o adamı öldürmek zorunda kaldığım için üzgünüm aslında diye geçirdi içinden...
deniz kenarında oturan adam saatine baktı. Ama saati yerinde yoktu!!! o denizde çimerken * birileri havlusunun üstünden saatini çalmişti.
deniz kenarında oturan adam saatine baktı, hay anuna koyiim 50 metre ye kadar su geçirmez diye saat sattılar, daha denize girer girmez içine su aldı diye kendi kendine söylendi. ulan saatçii ,ulan saatçi diye homurdanırken etrafında olup bitene kayıtsız bir tavırla uzak ufuklara daldı.
"Yaklaşık yarım saattir bu işareti bekleyen gizli servis ajanı harekete geçmekte hiç gecikmedi. hemen cep telefonundan daha önce aramadığı ve bir daha hiç aramayacağı bir numaraya çağrı bıraktı. işte vakit gelmişti. Şezlongunun altına doğru uzanarak cinayet aletini bir erkeğin bile sahip olabileceğinden daha büyük eline aldı. Böyle anlarda silahının ağırlığını duyumsadığında kendini daha da güvende hissederdi. Ucunda susturucu takılı silahı etrafındaki sivillere sezdirmeden şortunun beline sıkıştırıp havlusunu sarındı. Şezlongundan kalkarken altında kaldığı güneşten hiç etkilenmemiş beyaz yüzlü bir çocukla göz göze geldi. Oldum olası severdi çocukları. Hemen gözlerini kaçırdı. Hedefine doğru yöneldi. Deniz kenarında oturan adamın verdiği sinyale göre o anda duşa giren adam hedefti. Sessizce kabine yaklaştı. Çağrı bıraktığı diğer gizli servis ajanı ancak yürüyen bir fabrikanın çıkaracağı kadar ses çıkaran bir kamyonla sahilin kenarındaki yoldan yavaş yavaş geçti. Öyle bir ses çıkarıyordu ki; merminin silahın namlusundan çıkıp hedefe saplanması ve hedefin çıkarabildiği tiz sesten sahilde ki tek tük gezen insanların haberi bile olmamıştı." diye deavm edebilecek bir roman cümlesi başlangıcıdır.
ercan taner tarzı bir söyleyişle farklı anlamlar kazanabilen cümledir.
Deniz kenarında oturan adam saatinee baktı.Akşam olmuştu ve sevgilisi buluşmaya gelmemişti.Diline bir şarkı düştü 'akşamlar akşamlar dost akşamlar ayrılıktan başka kimim var'...
deniz kenarinda oturan adam saatine bakti son bir dakikadir belki de yüzüncü kez yaptigi gibi. bugün durmus muydu ne saati, yoksa hep ayni yerde cakilip kalmazdi ki yelkovan. "hadii." diye mirildandi, "gel artik." tekrar kaldirdi kolunu saate bakmak icin, ayni yerdeydi yelkovan hala."cok erken geldim" diye gecirdi icinden,"yada o gec kaldi." cevap geldi otomatik olarak icinden:"sacmalamayi keser misin artik. ne bu böyle lise cocuklari gibi. sabret biraz, sen degil miydin sanki yillardir bekleyen, o zamanlar sorun yapmadin da hic yillari, simdi dakikalardan mi soruyorsun hesabini?" gülümsedi adam kendi kendine;" bir seyi atliyorsun ama." dedi ic sesine, "o zamanlar genctim ben, yillar pek bir sey ifade etmeden gelip geciyordu benim icin büyük bir aci versede onun yoklugu, ama simdi gün ikindi artik, saniyelerin bile degeri var."
deniz kenarında oturan adam saatine baktı zaman gelmiş dedi .. ve son bir kez denize gökyüzüne baktı herşeyi aklından geçirdi sevdiklerini onu sevenleri ve ardında bıraktıklarını hatta onu sevmeyenleri bile .. ve dünyanın çekilmezliğini bir kere daha anlayarak artık kurtulmasının zamanı geldiğini anladı ve uzaklara doğru yol aldı.. artık dönüşü yoktu zaten dönme isteği de..
-ben miyim yoksa bu?
deniz kenarında oturan adam saatine baktı: saat 05.25 ti. adam düşündü: ulan sabahın bu saatinde ne işin var burda, git evine sıcacık yatağında mışıl mışıl uyu... diye tamamlanabilecek ucuz roman cümlesi.
saatine baktı ve anladı: yalnızdı, gecenin bir vakti, bedenini saran özgürlük rüzgarlarında titrek bir türküydü.
..ve bu akşamda ekildiğini düşünmeye başladı.
... derin bir nefes aldı ve kısık ama keskin bakışlı gözlerle; "seni seviyorum ulan" dedi... mesela.
...deniz kenarında oturan adam saatine baktı, rüzgar yerden yaprakları havalandırdı ve hayat devam etmesi gerektiği gibi devam etti yoluna. Bir tek o genç için zaman durmuştu, gelmemişti yine ve belki de asla gelmeyecekti geri. Gizliden gözyaşlarını sildi, buruk bir tebessüm ile paltosunun yakalarını kaldırdı ve ağır ağır rüzgara karşı yürümeye devam etti...
deniz kenarında oturan adam saatine baktı. dokuzu yirmi beş geçiyordu. artık gideyim de yatsıyı kılayım dedi. anadan uryan şekilde abdestini aldı. namazını kıldı. tesbihini çektiği yerde uykuya daldı. çok siktiriboktan bir adamdı. gereksizdi. kimsenin skinde olmayan adamdı bu.
(bkz: deniz kenarında osuran adam)
"geç olmuş ragıp, hanım bekler" dedi ve evinin yolunu tuttu.
deniz kenarında oturan saatine baktı. düşündü bu ayazda keriz gibi denizin kenarında ne işim var? ayağa kalkayım dedi ama vazgeçti ciceklerin kokusu yoktu sanki plastikten yapılmış gibi.

deniz kenarında oturan adam saatine baktı. düşündü havalı deniz kimdi? deniz yatağı ismi nerden geliyordu? siktiret dedi bunları.

deniz kenarında oturan adam saatine baktı. baktı baktı baktı saat durmuştu...
deniz kenarında oturan adam saatine baktı. yine de yanındaki adamına dönüp "yılmaz saat kaç?" dedi. yılmaz'ın "üçtür ağam" demesiyle artık kalkma vaktinin geldiğini düşündü. elinde tuttuğu kibrit kutusundan bir kibrit çıkarıp yaktı. denize attı. deniz yanmamıştı. tırstı tabi. yılmaz'a döndü, "yılmaz böyle bir denizle karşılaşırsak beni uyar" dedi. yılmaz da "tamam ağam" dedi. başka bir şey yakmak üzere yola devam ettiler.