bugün

diyarbakır'da toplanan demokratik toplum kongresinde bdp'nin aldığı karardır...

talepleri;

-ayrı bayrak
-ayrı meclis
-ayrı savunma gücü
-ayrı dil

ismi de demokratik özerk kürdistan

bunun gibi 8 karar almışlar...bu arkdaşlar özerklik talebimiz yok demiyorlar mıydı?

çıkıyor ağızdaki baklalar...tamam da diyelim böyle bir yer kuruldu...türkiye'de diğer yerlerde yaşayan milyonlarca kürt ne olacak...nerenin vatandaşı olacaklar...hepsi kürdistan(!) a gideceklerse ve bir daha onu isteriz bunu isteriz yoksa dağa çıkarız seromonisi oynamayacaklarsa destekliyorum bu kararı.
(bkz: kim siker demokratik toplum örgütünü)
(bkz: kürtlere geçici özerklik vermek/#10256663)
kim siker falan deyip çocuklaşmaya gerek yok...adamlar diyarbakır'da polise saldırırlarken üstünde kck asayiş yazan kalkanlar kullandılar..tesadüf mü bunlar...

bi zamanlar kim siker pkk'yıdenmişti sonuç ortada.
k.ırakta kurabilecekleri ve hayata geçirebilecekleri karardır. Ve Türkiye'nin o sınırına kalın bir duvar çekilmesi gerekir ki o ideallerindeki devleti kurup onlara yetmediğini ve pişman olduklarını görünce Türkiye'ye sınırdan kaçak giriş yapamasınlar.
sonuçlarına katlanırlar.
hergün ayrı ayrı sıçıyoruz, haydi bugünde hep beraber sıçalım demenin demokratik adıdır.

lan kim siker kongrenizi? kağıt üstünde devlet mi kuruyorsunuz yoksa monopoli mi oynuyorsunuz belli değil.

dövlet bıze yordım etmıyır.. tamamlayın artık evriminizi lan!
dile çok önce getirilen ancak şimdi medya ile duyurulan karar.
türk milletinin kesinlikle uyanması lazım a dostlar. yumurta kapıya dayanınca dedikleri zaman bu zamandır.
şu an olanları anormal birşey yokmuş gibi izleyip geçiştirdiğimiz takdirde, ne ilerde tarihimizi okuyan çoluğumuza çocuğumuza ne de diğer tarafta yedi ceddimize verecek cevap bulamayacağız.
(bkz: akp ye oy verme nedenleri)
ha domalmışlar, ha bu kararı almışlar, hiç değişmez. biz gerekeni yaparız.
(bkz: demokratik toplum kongresi)
edit: blogumdan alıntıdır:http://sikintiyok.wordpress.com/
gün geçtikçe değişik bir ülke halini alıyor türkiye. çocukluğumdan bugüne algıların nasıl hızlı bir şekilde değiştiğini hayretle izlemekteyim. ben çocukken; aleviler pis, asla sözüne inanılmayacak insanlardı. madımak'ta yapılanlar normal gelebiliyordu bu yüzden çoğunluğun gözüne. sonra; dersim sadece ve sadece bir isyandı. bu isyanın nasıl bastırıldığı yazmazdı, okuyamazdık kitaplarda. çerkezlerin hepsi ethem'di ve ethem bu vatana sadece zararı dokunmuş bir gerilla komutanıydı.
deniz gezmiş'i vatan haini değil de bu vatanın çocuğu görenler "cesur" olarak nitelendiriliyorlardı. nazım hikmet ise onu okuyanlar dışında "bir vatan haini"ydi ve öldükten sonra bile okunduğu için "vatan hainliğine devam ediyordu" hala. bunları niye mi yazıyorum: ülkenin vatandaşlarının bakış açılarının nerelerden nerelere geldiği hakkında küçük bir imaj çizebilmek için.

yıllar geçti ve o tabular yıkılmaya başladı zamanla. bugün, ülkenin çoğunluğu madımak'ı kınıyor, dersim isyanının bastırılmasını mantıklı nedenlerle sorguluyor, nazım hikmet'i rahatlıkla okuyabiliyor, deniz gezmiş için en azından "asılması yanlıştı" olgusunu içinden gelerek söyleyebiliyor.

kürt vatandaşlarımızın ve türk vatandaşlarımızın da birbirine bakışları bu süreçten geçiyor aslında. 80lerde devletin diyarbakır cezaevinde yaptığı terörden sonra ortaya çıkan pkk terör örgütü bu sürecin başlamasını uzun süre engellese de, bugünlerde ortak bir uzlaşı için güzel adımlar atılmaya başlanmıştı. her kürt pkklıdır anlayışının yavaş yavaş zayıflamaya başladığı bugünlerde gerçek anlamıyla bir müzakere süreci olmasa da, en azından varsa da biz bilmiyoruz, aslında kürt kanaat önderlerinin isteklerinin devlet ve halk tarafından tartışıldığı bir dönemdeyiz. fakat son olan olaylar da gösteriyor ki; aslında müzakerenin "her istediğimizi alacağız" şeklinde işlemediğinin farkında değil bu önderler.

daha anadilde eğitim gibi temel başlıklar bile sadece "tartışılabilir" seviyedeyken ahmet türk'ün son konuşması için söyleyebileceğimiz iki kelime var aslında: yanlış ve zamansız. bence burada en önemli nokta, bu söylediklerinin çok zamansız olmasıdır. neden olduğuna geçmeden önce, neden zamansız dediğimize bir bakalım:

burada zamansız dememizin amacı, ileride söylenmelidir manasında değildir. zaten söylenmesi yanlış olan bir sözün, özellikle bu zamanda söylenmesinin büyük bir politik hata olduğunu düşünüyorum. yazımın başında dediğim gibi bu toplumun algıları değişme sürecine devam ediyor; fakat o kadar da değil. hala, anadil problemi konusunda; kürtçe diye bir dil yoktur ki diye antitez getirenlerin varlığını devam ettirdiği bu ülkede, sadece tartışmak için bile olsa ortaya attığınız şeylere dikkat etmek gerekiyor. aksi takdirde toplumun algıları, karşılıklı konuşup anlaşma yönünde değil de; bu kürtlerin hepsi bölücüdür diyen provakatörlerin isteği doğrultusunda yönlenir.

bu durumda, kendilerini kürt aydını olarak benimseyen bu insanlar, aslında kendi ifade özgürlüklerini kullanacağım diye tüm halkın yararına gelişen noktaları tıkamış olurlar. eğer bu süreci tıkarlarsa, azınlıkların anadilde eğitim alabilmesi, belediye ve devlet işlerinde daha rahat iletişim kurmaları gibi temel haklar bir daha asla ve asla konuşulamayacak durumlara gelebilir. o noktadan sonra bir daha asla ifade özgürlüğünüzü kullanamazsınız, çünkü siz ne derseniz deyin, insanlar size ad hominemlerle yüklenmeye başlarlar.

ikinci nokta bu söylenenlerin yanlış olması noktası. aslında dün yazdığım yazıda küçük bir giriş yaptım. bence kendisini kürt halkının kanaat önderi olarak gösteren bir kişinin, bir kar-zarar analizi yaptıktan sonra, bu durumu söylememesi gerekiyordu.

biz bölünmek değil, barış istiyoruz diyen bir kişi; ne kadar iyi niyetle söylüyor olsa bile söylediği tasarının nereye gideceğini bakması lazım. nedir bu demokratik özerklik kapsamında istenilen? aslında başlıcalarına bakarak bir analiz yapabiliriz: yerel meclis, bayrak, kolluk gücü...

şimdi ahmet türk'ün bu gerçekleşmesi imkansız ütopyasının bir an olduğunu varsayalım. bugün, hakkari'de yaşayan vatandaşlarımıza hizmet gitmesinin ve insanların bu hizmetlerin kaynağı olan vergiyi vermesinin tek nedeni, üniter devlettir. ahmet türk ve dtk'nın açıklamasında, kongrenin bu durumun farkında olduğu açıkça belli. çünkü ekonomik özerklik gibi bir talep yok. fakat akıllarına gelmeyen, ya da söylenmek istenmeyen bir gerçek var ki; siz demokratik özerkliği isterseniz, ekonomik özerklik de kendisini gerçekleştirecektir. şahsen ben bile o dakikadan sonra vergimin, federal devletin benim yaşadığım kısmına harcanmasını isterim, beni asla ve asla etkilemeyecek bir yapılanmaya değil. bu bir birey olarak nasılsa, batı bölgesinin yöneten kurumlar için de öyle olacaktır. sonuç mu? acınası bir durumda yaşayan "demokratik özerk" bir bölge.

olayın bir de üçüncü açısı var ki, burada iş ahmet türk ile pek de alakalı değil: insanların, devlet yetkililerinin ve hükümetin bu söyleme aşırı tepki göstermesi. bu ülkede ifade özgürlüğünün asla olmadığını gösteren yeni bir delildi aslında bu tepkiler. evet söylenenler yanlış ve zamansız olabilir, evet bunu söylemesi canınızı sıkıyor da olabilir. fakat somut bir zarar vermediği sürece insanların istediği gibi konuşmasına ihtiyacımız var, özellikle de bu konuda. neden mi? herkes taleplerini iletecek ki; kimsenin maddi zararı denemesine gerek kalmayacak. tartışılacak ki; kimin haklı, kimin haksız olduğu silahla değil, toplumun kanaatiyle belli olacak.

evet, yazıyı başladığımız yerden bitirelim: ahmet kaya, kürtçe şarkı söylemek istediğinde halk bunun için hazır değildi. algılar değişti ve bugün bir çok konuyu tartışır durumdayız. fakat; bazılarının bilmesi gerekiyor ki, istediğiniz kadar algıları değiştirmek için uğraşın, çabalayın; bu ülkede hiçbir zaman ingiliz himayesine girmeyi, toplumun algısı yapamazsınız mesela. demokratik olan ama ekonomik olmayan bir özerklik gibi.