bugün

Modern zamanlarda Batı’dan dünyaya yayılan ve “evrensel” olduğu söylenen hakim değer yargıları, islâm dünyasında bir kısım ilahiyatçıları ve yarım aydınları ilgi çekici biçimde bir “din sorgulaması”na itti. Mevcut durumun mutlaklaştırılması sonucunda girilen bu yol, yolcularını, kaçınılmaz olarak “Din’e karşı din” noktasına getirdi.

israiloğulları’nın yaşadığı garip ve garip olduğu kadar da ibretamiz serüven, “Karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yoluna gireceksiniz” (Buhârî, Müslim, Ahmed b. Hanbel) hadisini doğrularcasına modern zamanların “aydın ilahiyatçıları” tarafından tekrarlanıyor. Nasıl israiloğulları, kendilerine ait kıldıkları dinlerini, Hz. Musa a.s.’a dayandırdıkları Yahudiliği müdafaa adına nice peygambere karşı çıktılar; din adına nice peygamber katlettiler; modern zamanların “aydın ilahiyatçıları” da benzer bir tavır içinde kendi din anlayışlarını Hz. Peygamber s.a.v.’e rağmen azm-u cezm-u kasd-u musammem ile müdafaa ediyorlar.

Bu “yeni din” tasavvurunda iki temel unsur tesbit ediyoruz:

1. Kur’an

2. Akıl

Bu unsurlardan ilki, yapılan işe “islâmî” bir rengin verildiğini ifade etmesi bakımından önemli. Ama sadece bu kadar. Zira bulunduğumuz noktada Kur’an “belirleyen” değil, “belirlenen” konumundadır. Onun ne söylediği değil, “aydın ilahiyatçımız”ın onun ne söylemesini istediğidir önemli olan. Elbette o, söylediği şeyleri Kur’an’a dayandırıyor; görüşlerini desteklemek için ayetler zikrediyor. Ama aslında onun bütün yaptığı, önceden verilmiş kararları, tesbit edilmiş hükümleri Kur’an’a tasdik ettirme gayretinden ibarettir.

Tek başına bırakılmış, yalıtılmış, Sünnet’in “beyan ediciliği”nden soyutlanmış Kur’an, aslında “kuşatılmış” Kur’an’dır. Zira o artık Sünnet’in çizdiği çerçeveyi bir kenara bırakmak suretiyle “özgürleşmiş” aklın kabul ettiği “evrensel” değer yargıları ekseninde okunacak ve anlaşılacaktır! Dolayısıyla artık Sünnet tarafından beyan edilen Kur’an değil, “çağdaş değer yargıları”nı merkeze alan aklın kabul ve redleri tarafından kuşatılmış bir Kur’an söz konusudur.

Sünnet hakkında oryantalistler marifetiyle üretilen soru işaretleri, “aydın ilahiyatçımız”ın zihnini öyle kolay istila etti ve onlar tarafından öyle kolayca benimsendi ki, kapıldığı aşağılık kompleksi içinde onları şaşırtıcı biçimde benimsedi, özümsedi, kendisi üretiyormuş gibi düşündü, ifade etti ve yaydı.

Sünnet’ten soyutlanmış Kur’an’a istediğinizi söyletebilir, istediğiniz fikri ona tasdik ettirebilirsiniz. “Çağdaş yorum” dersiniz, “hermenötik” dersiniz, “tarihsellik” dersiniz… Böylece sadece onu istediğiniz zaman istediğiniz şekilde konuşturma imkânına değil, aynı zamanda istediğiniz zaman susturma imkânına da kavuşmuş olursunuz! Sonuçta Hz. Peygamber s.a.v.’in ve Sahabe’nin anladığı ve uyguladığı islâm’dan farklı bir şey ortaya çıkmış olsa da, bu o kadar önemli değildir!

Nitekim 1985 yılında izmir’de düzenlenen Uluslararası Birinci islâm Araştırmaları Sempozyumu’na konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Montgomery Watt, hıristiyan bilim adamlarının incil hakkında yaptıklarını müslüman ilim adamlarının da Kur’an hakkında yapmasını telkin etmekte ve şöyle demektedir:

“Yeni ilim dallarının bazıları, ilk planda devrin Batı eğitiminin temelleri olan klasik Yunan ve Latin edebiyatına tatbik edildi. Ancak çok önceleri bu yeni disiplinler (tarihî ve edebî tenkit metotları, E.S.) incil metnine ve incil tarihine de tatbik edildi. Bu yeni ilimlerle uğraşanlar, çok kere dini tenkit eden; hatta bir bakıma ona düşman (kimseler) olduklarından, onlar, vardıkları neticelerin birçoğunu hıristiyanların birçoğuna imanlarının inkârı gibi anlaşılabilecek usullerle ifade etme temayülünde olmuşlardır.

Ne var ki, zamanla bazı inançlı ilim adamları kendilerini bu yeni disiplinlerde yetiştirdiler ve vardıkları neticeleri temel Hıristiyan inançlarına uygun olarak formüle ettiler. Onlar, görünürde dine karşı olan orijinal neticelerin birçoğunu kabul ettiler; fakat bunların hiçbir temel dinî doktrine aykırı olmadığını, sadece kutsal metinlerin mahiyetiyle bunların, inananların mevcut imanlarıyla olan münasebeti hakkında bazı basit fikirler ve faraziyelere aykırı olduğunu gösterdiler. Hıristiyan ilim adamlarının büyük çoğunluğu şimdi artık, tarihî ve edebî tenkidin imanı zayıflatmadığı; bilakis onun birçok yönlerinin daha derinliğine anlaşılmasına sevkettiği görüşünü kabul etmektedirler.” (Uluslararası Birinci islâm Araştırmaları Sempozyumu tebliğleri, s. 32.)

Bu telkin görünüşte Sünnet hakkında herhangi bir şey söylememekte ise de, aslında Sünnet’in “bir şekilde” yok sayıldığı bir zemin üzerinde yapıldığı için “tabiatı gereği” konumuzla yakından ilişkilidir. Bu noktayı biraz açalım:

Hıristiyanların dinî geleneği, kutsal saydıkları kitabın, bir “peygamber tebliği”ne dayanmıyor olmasıyla temayüz eder. islâm’ın Kitabı’nı Hz. Peygamber s.a.v. tebliğ etmiştir; Kur’an, Efendimiz s.a.v.’in tebliğ ve beyanıyla Ümmet’in hayatına yansımış, fonksiyon ifa etmiştir.

Ancak mevcut incil(ler), bizzat hıristiyanların da kabul ve ifade ettiği gibi Hz. isa a.s. tarafından tebliğ edilmiş değildir. Aksine incil yazarları, incil metinlerini Hz. isa a.s.’dan uzun yıllar sonra kaleme almışlardır. Üstelik bu incil metinleri bugün elde mevcut değildir. Onlar Aramice kaleme alındığı halde, bugün mevcut incil nüshaları Yunanca asıllardan çoğaltılmıştır.

Dolayısıyla Hıristiyanlığın gerek itikadî veçhesini, gerekse dinî geleneğini hemen tamamıyla Kilise, yani hıristiyan din adamları oluşturmuştur. Bu sebeple bir hıristiyanın, Peygamber tarafından tebliğ ve beyan edilmiş, pratikte yaşayarak da örnekliği ortaya konmuş bir Kutsal Kitap ve bağlayıcı Peygamber Sünneti anlayışına kesinlikle sahip olmadığına dikkat edilmelidir.

Onların bu farklı din anlayışı, büyük ölçüde oryantalistlerin çalışmaları ve telkinleri sonucunda zihni çağdaş Batılı değerler etrafında şekillenmiş “aydın ilahiyatçılarımız”a intikal ettiğinde, “müslümanların tartışması gereken” birtakım problemlerden söz edilmeye başlandı. ilahiyat fakültesi öğrencileri, islâmî kitap ve dergi okuyucuları, bugüne kadar “geleneksel toplum yapısı”, “erkek-egemen kültür”, “Emevi/Arap merkezli din anlayışı” vb. unsurlar sebebiyle gündeme gelmemiş olan birtakım “problemler” bulunduğunu duymaya, okumaya ve giderek dillendirmeye başladı.

Elbette yukarıda kısaca ifade edilen hususlar çalakalem, alelusul yapılıyor değil. Ehl-i Kitab’ın çağdaş versiyonunun yolunu izleyen “aydın ilahiyatçı”, onların kendi kitaplarına yaptığı muameleyi Kur’an’a reva görürken belli bir sistem içinde hareket ediyor.

Bu “ithal” modern akıl ona, içinde bulunduğumuz “bilgi çağı”nda 1400 yıl öncesinin dar kalıplarına sıkışıp kalmanın Müslümanlık olmadığını fısıldıyor. Ziraat toplumundan bilgi toplumuna geçmiş, her alanda baş döndürücü bir “gelişme” göstermiş bulunan insanlık, elbette yeni anlama ve yorumlama teknikleri ile hareket edecek ve “geleneksel” anlayışı bu çerçevede bir güzel sigaya çekecektir!

Yapılacak iş basittir: Kur’an’da açık-seçik yer almayan ve fakat Sünnet’le sabit olan hüküm ve uygulamalar baştan reddedilerek, Kur’an’da yer almış olanlar ise türlü şekillerde tevil edilerek hayatın dışına atılacaktır! Geriye kimsenin itiraz etmeyeceği akılcı, eşitlikçi, özgürlükçü, barışçı, hoşgörülü, demokrat bir Kur’an kalacaktır ve bütün bunları yapacak olan da “rasyonalite” ve “sekülerizm” merkezinde icra-i faaliyet eden modern akıldır.

işte bu bağlamda yukarıda bir kısmı zikredilen “karşı konulmaz” kavramlara gönderme yapılarak kadının mirastaki payı, erkeğin birden fazla kadınla evlenebilmesi, hadd cezaları gibi pek çok hüküm ve kavram tartışma gündemine sokuldu. Bunların bizzat Kur’an’da yer alıyor oluşu inkâr edilmelerini imkânsız kılıyordu. Bu durumda “aydın ilahiyatçı”nın imdadına “tarihsellik” tezi yetişti. Evet, bu ve benzeri hükümler Kur’an’da mevcuttu ve bir dönem uygulanmıştı. Ancak onların uygulandığı toplum ile bugünkü toplum arasında “gelişmişlik” bakımından kıyas kabul etmez bir farklılık, hatta uçurum vardı. Dolayısıyla o “ilkel” hükümler bugünün gelişmiş toplumuna değil, o günün “ilkel” insanına hitap etmektedir. Bugün onların herhangi bir geçerliliği yoktur!
latince'de "tanrı" anlamına gelen "deus" sözcüğünden türeyen deizm isimli tek tanrılı inanç türünü benimsemiş insandır. bütün dinleri reddederek sadece mantık ve de doğayı kaynak alırlar. tanrı'nın evren için doğanın kanunlarını koyduğuna fakat sonrasında evrene ve de doğaya müdahale etmediğine inanırlar. deizm 17. yy'da avrupa'da gelişen rönesans akımlarının etkisi olarak gelişmiştir. çünkü onlara göre yeni keşifler sonucu ortaya çıkan bilgiler, kutsal kitaptaki nuh'un gemisi tezini çürütmüş ve insanları ister istemez yaradılış fikrinden uzaklaştırmıştır.
tanrıya din olmadan inanabilen bağımsız insan. öz güven sahibidir, inandığından allahın birliği kadar emindir.
Tüm insanlar-(dindarlar+ateistler ) formülüyle bulunabilir.
zararsız insan, kendi dışında bir dogmaya inanıp kişilere bunu dayatmaz ve aklı mantığı hedef aldığı için rasyonel tabanlıdır.

böyle insanlar eline kılıç alıp tanrı var lan değip kafa kesmez.

o yüzden mesele tanrıya inanmak veya inanmamak meselesi değil mesele dindir.

bu zehirdir ve öldürücüdür.

dinden her türlü uzak durmak lazım, bunların beyni bitiyor çünkü.
ateizm, deizm ve agnostisizm'in ne kadar çok karıştırıldığını görüyorum buradakileri okuyunca. bence biraz araştırmanız gereken konular. bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya kalkamamanız sizin yararınıza olur.
de'ye inan kimse.

(bonus bkz: dahi anlamındaki de)
Ateizmle karıştırılmaması gereken bir felsefi düşünce. Deizm: tanrının dünyayı yarattığını sonrada karışmadığını savunur. Dine inanmaz yani
Su anki Hristiyan aleminin genel gorusudur. Tanri vardir ama peygamber veya ibadet yoktur kilise ziyareti yapmak gerekmez diye argumanlar one suruyorlar.
Deizm'in kabul ettiği öğeler nelerdir?
1- Tanrı vardır ve kainatı yaratmıştır.
2- Tanrı insanların mantıksal davranmasını ister.
3- insanların ruhları ölümden sonra hala vardır, bu doğrultuda ölümden sonra yaşam da vardır.
4- Yaşam sonrasında, Tanrı iyi davranışlarımızı ödüllendirecek, kötü davranışlarımızı cezalandıracaktır.

la iman et müslüman ol işte!
beyler deistlikle müslümanlık arasında kaldım sizce hangisi olayım, işi tehlikeye atmamak için çifte şans oynamak mantıklı gibi.
müslüman ol.
Ateiszmden daha iyi dir allaha inancın oluyor ama diğer dünyaya inanmıyorsn din değiştirceksenz baya bi araştırın.
Deistlik başlı başına bir dünya görüşüdür.

Öyle "ateizmden bir önceki " Adım demek bakkal muhabbetidir.

Bir yaratıcı var ama bir din göndermedi , hiç müdahale etmiyor , bu sizin dediğiniz gibi bir yaratıcı olsa dünyada insanlar ayrı ayrı 2400'den fazla din'e inanıyor olmazdı diyor.

Ateist ise bambaşka bir şey...
Tanrıyla bağ kurmak için dinlerin gereksiz olduğu kanaatinde olan kimselerdir. Bir bakımdan tanrı ile arasına dini bile sokmayanlar olarak değerlendirilebilirler. Asıl merak ettiğim Tanrıya inanmayanlar cehenneme gidiyorsa deistlere ne olacak?
Doğru yola bir adımı kalmış insandır.
öbür tarafta nolur nolmaz, taşaklara gelmemek ve bir tanrı olabilir ihtimaline karşı dini komple reddetmek yerine,

kendilerinde saçma sapan bir inanış oluşturmuş insandır deist.
Sacma sapan olusturulan birsey yok yaradana inanip dinlerin insanlar tarafindan yazildigini dusunuyoruz sadece. Sen nasil indirildigini gormedigin bir dine inaniyorsan biz de gormedigimiz seye inanmiyoruz. Karsit inanclara saygi gosterseniz bizim gosterdigimiz gibi bir de sizin kitabiniz da islam hosgoru dinidir derler ama o hosgoru herkeste yok nedense.
Mantık ve dinin kesişimi.
Bunlar bana hep şey gelmiştir; dinle pek alakası yok ama ateist olmakta yemiyor.
Allah var din yalan allah benim kalbimi biliyor ya demek kisaca.
allah var demez deistler aslında. türkiye de deistler ve gizli müslümanlar olarak olarak ikiye ayırırsak fark vardır bunlar arasında.

deistler bir tanrıya inanır ama bu dinlerin kendi özgün tanrı kalıpları gibi değildir. yani deizim bir dini referans alarak tanrı tanımı oluşturmaz ve bir dine göre argüman geliştirmez. köklü bir düşüncedir aslında ama tabi ben allah a inanıyorum ama din saçma diyene rastlayınca pek tiye alınmıyor.
allah var din yok ilkel şekilde tanrıya neden tapılması gereksin tanrının ihtiyacı mı var buna.
Düşünce çok mantıklı olan inanç türüdür.
Ateist olmaya götü yemeyen kişi.
- lan olm inanmıyorum ama kıvırma payı bıraksak mı ha?şimdi oralarda yanmayalım boşu boşuna *