bugün

bütün bir hafta okulda derslerden anası ağlayan çocuk, haftasonunun hayaliyle katlanmıştır son gün müdürün nutuklarına.. kırmızı bisikleti evin bodrumunda onu beklemektedir çünkü.. koşarak gelir eve.. ödevleri bir çırpıda yapar.. ve sonra mutfakta salata yapan anneye en masum bakışlarla sorar ; anne yemeğe kadar bisiklete binebilir miyim?
anne tam hayır diyecekken, yüzündeki masum ve yalvaran ifadeyi görür, ve dayanamaz ; evet ama baban gelecek şimdi, evin önünden ayrılma oğlum der..
çocuk sevincini gizleyemeden fırlar bisikletiyle sokağa.. daha ilk turda tökezlenip düşer.. yeni alınmış pantalonu yırtılmış, bir dişinin de ucu kırılmıştır.. üstelik babası evin önündeki yokuşu tırmanmaktadır.. iş yorgunu baba, sorgusuz sualsiz daha yaptığı an pişman olacağını bilmesine rağmen, oğlunun kulak tozuna okkalı bir tokat vurur. dünya döner, bisikletin çamurlu tekerleği döner, çocuk eve döner.. ağlayarak, hıncını saklayamadan, bağıra çağıra ağlayarak odasına, yatağına koşar.. omuzları sarsıla sarsıla ağlar dakikalarca.. başına gelip teselli etmeye çalışan annesini ve odanın kapı eşiğinden kendine seslenen utanmış babasını istemez yanında.. utancı, çocukça gururu esir almıştır gözyaşı torbalarını.. ve tükeninceye kadar ağlar.. ağlaması önce hıçkırıklara sonra inlemeye ve en sonra da bir annenin içini paramparça edebilecek desibelde iç çekişlere döner. herkes perişan olur.. ama fayda yoktur.. yemek falan da yediremez kimse kırılmış gururu olan bir çocuğa.. üstelik binbir zorlukla aldırdığı kot pantolonu da yırtılmışsa.. bu iççekişler saatler sürer. çocuk yorganın altında içinin üşüdüğünü hisseder.. ısınmak için kıvrılır, dizlerini karnına çeker ve yorgana annesine sarılır gibi sarılır.. giderek iç çekişleri azalır.. ve dipsiz bir uykuya dalar.. gece uykusunda sayıklar.. onu izleyen annesinin ve başucunda pişmanlık gözyaşı döken babasının farkında olmadan sayıklar..
sabah kendi üşümesine uyanır.. önce hatırlamaz geceyi.. yatakta doğrulur.. camdan vuran güneş, güzel geçecek haftasonunu müjdelerken aklına düşer babasının tokadı, bisikletinin dönen tekeri ve yırtık kotu..
ama ayaklarını yere basıp ayağa kalkacağı anda, yatağının yanındaki sehpadaki hediye paketi bütün düşüncelerini unutturur.. paketi çocukça bir telaş ve sevinçle açar.. ve yırtılan kotundan bile daha güzel dizleri çıkartmalı, almancının oğlunda hep kıskandığı kotun aynısından vardır.. sevinç çığlığı atacakken, kapı aralığından kendisini tebessümle izleyen anne ve babasını farkeder.. utanarak ama koşarak gider ve sarılır ailesine.. bütün bir kayıp çocukluğa sarılır gibi.
okula yeni gelen sarı örgülü saçlı kızı ve kalem kutusunu biranönce annesine anlatmak için eve koşan çocuğun , kızı eve bırakıcam diye eve geç kalıp annesinden yediği tokatla koştuğu yatakta yaşadığı iç yakan durum.
Cocuk top oynarken düşer. Düştüğü yetmezmiş gibi annesi tarafından şiddet görür ve düştüğünün acısı ile anne dayağının acısı birbirine karışır. dışarı cıkamaz çünkü düşmüştür ve karizma yerlerdedir. evde konusamaz çünkü annesinden 5 dakika önce dayak yemiştir. mecburen hıckıra hıçkıra uyuyacaktır...
(bkz: annesine papatyalardan taç yapan çocuk)
anne için, çocuğun içini çeke çeke uyuya kalması yeterince iç parçalayan bir durumdur. hele bir de dayak yediği için ağlaya ağlaya uyuya kalmış ise dayaılmayacak bir pişmanlık sızısı yaşatacağı muhakkaktır..

kimi çocuk ise dayak yiyince ağlamayı zayıflık sayar, hele dayağın bir eğitim aracı olduğuna inanmıyor ise ve ağlamayarak gururunu korumaya çalışıp, sen beni dövdüğün sürece böyle davranmaya devam edeceğim sözleri ile de tepkisini dile getiriyorsa, sadece kuru iç çekişleri olacaktır. gözyaşlarını içine akıtırken kuru kuru içini çekecektir. zayıf omuzları istemsiz olarak sarsılacak gözleri fışkırmak isteyen yaşlara karşı koyarken öyle dalıp gidecektir...

bırakın bedeninin küçüklüğünü, fiziki gücünün size yetmeyeceğini, sadece çocuğunuz olduğu için size el kaldırma şansı olmayan çocuğa vurmanın ne denli yanlış ve yararsız olduğunu bir düşünün. aslında dayak yiyen çocuğun değil sizin utanmanız gereken bir davranıştır. çocuğun değil, ebeveynin zayıflığıdır.
(bkz: korkuyorum anne)
(bkz: babam ve oğlum)
(bkz: hayata dair iç burkan detaylar)
Dayak atana öyle kayılası bir durumdur ki anlatamaya uludağ sözlüğün terbiyesi izin vermez...
odanın kapıları kapalı olsa da, dayak yiyen çocuk uyuyakalmış ve dolayısıyla hıçkırıkları yok denecek kadar seyrelmiş olsa da, annenin kulağına kat kat artarak, kulağında çınlayacak seslerin gelmesine neden olan olaydır. çocuğun yanağında patlayan tokadın sesi, canı acıyan çocuğun ağzından çıkan kesik kesik sesler, odanın kapısı şiddetle çarpıldığında çıkan ses ve yastığa gömülmüş yüzden çıkan hıçkırık sesi.. hepsi birleşir, hepsi can acıtır, hiçbiri geçmez uzun süre kulaklarından..
yediği dayağın ardından acı ve yorgunluğun, korkunun karışımı hislerle büzüşür bir köşeye. yaramazlık yapmıştır, üzmüştür annesini ama, vücudundaki darbeler olmamalıdır hareketinin karşılığı. darbelerin verdiği acıdan çok, annesinin hareketi, azarlamaları, bağrışları karşısında ezilir yüreciği. kıvrılır bir kenara. böyle olmamalıdır. nihayetinde küçüktür o, çocuktur...
geleceğe dair kendince çok önemli planlar yapar. ve bu planlarda hep babasından üstündür ya da babasını görmezden gelir. karmaşık duygular içindedir ve evden kaçma planı hep ceptedir..
içlerin cız ettiği zamanlardır. döven eller kırılasıdır. yavrucağa sımsıkı sarılmalı, '' yalnız değilsin, ben seni çok seviyorum'' demeli, teselli edilmelidir.
cocuğun aklınca kendisini pataklayan kişiye karşi yaptığı en büyük savunma mekanizmasını harekete geçirmesidir. gücü yetmeyen fiziksel olarak başa cıkamayacağı, minnacık beyni ile laf yarıştıramayacağı için tek çare, hıçkıra hıckıra daha sonra ise içini çeke karşısındakı ebeviyenini vicdanen ve ruhen çökertmesi.
küçücük bir çocukken ve kocaman bir insan olmuşken kırılan her gurur , kırılan her kalp iç üşütür. sarılınan hiçbir şey ısıtmaz gün geçtikçe soğuyan o kalbi. 2 günlük ömrün olduğu dünyada en luzumsuz olan ve en iç yaralayan şeylerdir. çocuktur unuturlar mı ?! (bkz: hepsi yalan)
(bkz: onu dövme beni döv)
böyle bir zamanda anne çocuğun yanına gidip "seni seviyorum." dese çocuk annenin boynuna atılır. ama anne sevgisini daha önce gerçekten gösterebilmişse.
muhtemelen korkudan yapılan eylemdir. insanın ağlarken uykusu gelirmi? benim gelmez...
bir daha dayak yemesi gereken cocuktur.
Günlerdir babası annesinin, annesi de babasının yüzüne gururla, öfkeyle, aşkla ama nefretle bakmaktadır ufak çocuğun. Küçüktür, onundadır henüz; ama hissetmektedir bir şeyler olduğunu, bir şeylerin yolunda gitmediğini. Üzülmeli midir, yoksa geceleyin usulca kalkıp ayrı ayrı köşelerine yattıkları yataklarında ortalarına mı girmelidir, birleştirmeli midir günlerdir birbirlerine değmeyen ellerini sessizce? Belki unutmuşlardır birbirlerinin tenlerini. Ertesi gün konuşmak istemektedirler minik çocukla. Olabildiğince şefkat giydirmeye çalıştığı sesiyle bağırmaktadır anne oğlum gel bak sana ne diyeceğiz... Çocuk annenin sesindeki kostümün sahte olduğunu anlar, boğazında düğümlenen birşeyler vardır. Korktuğum an geldi diye düşünemeyecek kadar ufaktır, toydur. Oturturlar koca bir adam gibi karşılarına. Koca bir adam gibi görmeye çalışırlar onu, böylesi daha kolay olacaktır belki de... Ama o çocuktur, bilirler, bilmek istemezcesine. Anne toplar yine cesaretini: "oğlum baban bundan sonra başka bir semtte oturacak" der. Çocuk neden diyecektir ki, anlamışçsına koşmuştur odasına sessizce kapmıştır kapısını çarpmamıştır. Bilir ki yeniden açacaktır o kapıyı, çarpamaz. Ama ayrılık kavramı çöküverir ufacık bedenine, anlar, ağlar, hıçkırır ama onu duyan bir tek yastığıdır... Sabaha kadar dert ortağı, annesi, babası herşeyi...
öleyim de görün duygusu da yaşar aynı zamanda. eğer okuduysa kaşağı kitabını hatırlar, ve hatırlatmak ister. bir daha hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşünür. mesela sabah kahvaltı etmeyecek, evden çıkarken babasının yüzüne bakmayacaktır. nereye kadar sürerse sürsündür bu durum. kendi başına var olacaktır artık. beşiktaşın orta sahasında oynadığını düşünür yaşına bakmadan. orta saha son haftalarda iyice aksıyordur ve kendisi gibi akıllı pas dağıtan, gerekirse adam geçebilen ve gol atabilen birine ihtiyaç vardır..
iç çekişleri azalır ama bu kez de orta sahadan kimi keseceğinin telaşı sarar. bir de kendisine uygun forma bulunup bulunamayacağı.. kendisini döven babası mı? o artık çok uzaktır..
(bkz: ağlama değmez hayat bu gözyaşlarına)
(bkz: uykudan uyanır uyanmaz gülümseyen çocuk)
çocukluğumda asılı kalsaydım, en çok gözyaşlarıma sarılırdım.. şuan en çok onları özlüyorum.. ağlayamıyorum..
serzenişlerine nedsen olan anılardır..
bir de; karşı mahallenin çocuklarından dayak yiyen çocuğun, eve ağzı burnu kan içinde ve ağlayarak gelip ailesinden kavga ettiği için azar işitmesi vardır ki, acıdır.