bugün

ülke yönetiminde sistem değişikliğine sebep olacak olan olay.

5 veya 7 yıl sonra mevcut reisicumhur un görev süresi dolduktan sonra böyle bir süreç başlayacak deniyor, başlayacak. cumhurbaşkanını halkı seçmesinde taraftar o kadar çok kişi gördüm ve tanıyorum ki olayın vahameti bütün bedenimi ele geçirmiş durumda.

bir halk ki demokrasi gibi bir rejimi sadece "demokratik bir ülkede yaşıyoruz." diyerek tanımlar o zaman sonunu göremediği olaylara rey vere. demokratik bir ülkede yaşadığımızdan mütevellik halk bu demokratik duruma onay veriyor, istiyor, arzuluyor. istenir ki bu olay gerçekleştikten sonra ortaya çıkacak olan sonuç görülsün, bilinsin

kurtuluş savaşı'na dayandırırım bu olayı. zorluklarla kurulan bu devlet ve parlamenter sistemin sonu olur eğer halk cumhurbaşkanını seçmek ister ve seçerse. kuvvetleri tekelde toplayan bir sistem. yarı başkanlık deniyordu yanılmıyorsam. isim önemli değil. yetki alanı genişlemesi gibi pek çok sorun oluşur.

çoğunluk diktatörlüğünü hatırlatan bu olay çok uzakta değildir. ufak bir detay.
(bkz: başkanlık sistemi)
bizden bir b.k olmaz dolayısıyla daha iyi bir alternatif için;
(bkz: cumhurbaşkanını hulk seçsin)
çeşitli tuhaf zihniyetteki insanların başa geçerek, ülkeyi daha dandik bi duruma sürüklemesine sebep olabilecek bir durum.(hoş zaten gidiyoruz)
halktan korkan sözde halkçıların asla isteyemediği demokrasinin ta kendisi.
gerçekleşmesi gereken şeydir.

nereye kadar sürecek bu halka güvensizlik, nereye kadar sürecek devleti bürokrasinin kollarına bırakmak.

ilkokul zekasındaki çocuklar bile bilir, darbenin, diktatörlüğün hani unsurlarla yapıldığını, hangi güçlerin türkiye'de bunu bir hobi haline getirdiğini, o yüzden tespit yaparken lütfen beynimizi kullanalım.

cumhuriyet değil mi hem bu rejimin adı? nasıl oluyorda bir cumhuriyette halkın neredeyse milletvekillerini bile seçmesine karşı çıkılıyor anlayamıyorum ben.

halk kendini yönetecek olanları kendi seçmelidir, lafı uzatmaya gerek yok, laf cambazlığı yapmaya, yıllardan beri halkın cahil olduğu safsatalatını dillendirmeye gerek yok.

halk seçmelidir cumhurbaşkanını. abd, fransa gibi ülkeler seçiyorsa ve bize yıllardır çağdaşlık empoze etmeye çalışan güruh sözünün arkasındaysa batılılaşmak için bulunmaz bir fırsattır bu.

şapka takmayla batılı olunmaz. ilk önce bir ülkenin anayasasıyla ile başlar medeniyet, lamı cimi yok.
yarı başkanlık rejimine doğru gittiğimizin kanıtıdır. bu rejimin az sayıdaki örneklerinden en önemlisi fransa'dır. sarkozy'nin ne kadar aktif olduğunu da görüyoruz. fransa'da genelde 5. cumhuriyet sonrasında başbakanların adını bilen yok.

cumhurbaşkanı, yürüte erkinde iktidar partisini yeri geldiğinde frenleyen bir konumdaydı. artık halk tarafından seçilecek, bu yüzden de bir siyasi parti ile mecburen içli dışlı olacak olan cumhurbaşkanı'nın ne tarafsızlığından ne de frenleme mekanizması görevi görmesinden söz edemeyeceğiz.
1982 senesinde "evet" diyenlerin ve çocuklarının gerçekleşmesini istediği olay.

atatürk'ten başka kaç siyasi kuvvetleri adil ve doğru kullandı? öncelikli siyasi kültürün şekillenmesi gerekir ki amerika'yı ve fransa'yı baz alabilelim.

franzı ihtilali ve amerikan devriminden dem vurmak bile istemiyorum ki bunların ışığında eyleme geçen gençliğin yaşını mahkeme kararıyla büyütüp asmış siyasilerimiz mevcuttur.

dedik ya, kültür.
Azınlığın çoğunluğa tahakkümü , halka rağmen demokrasi , elitist demokrasi kavramlarına gönül vermiş statükocu kesimin karşı çıktığı yöntem. Halk cahildir , doğruyu biz biliriz mantığıyla yıllardır halkı kalıplara sokup demokrasiyi katlettiler. Demokrasinin katledildiği tarihlere bir bakın.

27 Mayıs 1960
12 Mart 1970
12 Eylül 1980
28 Şubat 1997
27 Nisan 2007

Bu tarihler işte bu " siz bilmezsiniz , doğruyu biz biliriz " mantığının ürünüdür.

Halk seçmesin kardeşim halk ne anlar. O zaman yapın bir darbe daha da ebediyyen atanmışlar yönetsin bu ülkeyi.
Şimdi AKP iktidarını örnek gösterip " bak halkın seçtikleri ne hale getirdi " diyecek muhteremlere akp öncesi dönemleri hatırlatmak isterim.
Doğru olsun yanlış olsun halkın tercihi olacaktır.
her halükarda kimin seçileceği belli bir sistem olacaktır milletvekillerinide halk seçiyor..
"başbakan seçmeyi çok becerdik de bir cumhurbaşkanı seçmemiz eksik" kaldı denilesi hayal.
guzel bir durumdur. cumhurbaskani'nin elini guclendirir ve daha saygin yapar. ayrica basbakan'a karsi borcu olmaz.

kemal gozler'e gore 12. cumhurbaskani secimi turkiye yari baskanlik sistemine gececektir.
ama gercek manada yari baskanlik sistemi 13. cumhurbaskani ile olacaktir.
Halk seçerse başkanlık sisemi olur..

peki cumhurbaşkanı nasıl seçim propagandası yapacak(anayasamız bunu yasaklıyorda) ?

cumhurbaşkanının tarafsızlığı olayı nasıl olacak peki?( sonuçta propaganda yapanın tarafıda olur muhakak)

adaylık taleplerini karşılayan merci hanisi olacak ? (mahallemizde hüsnü amca var 47 yasında üniversite mezunu o da c.başanı olmak istiyordu.. kime gidecek başvuru için? seçim için kim finanse edecek onu ?)

Yüksek öğrenimini yapış,en az 40 yaşındaki herkes c.başkanı olmak isterse ne olacak peki ?

ama yaslı amcalar için yeni bir heycanın başlangıcı olduğu kesin *
yuppiiiiiiiiii seçim vaaaar!!!

oylaya oylaya gelin çocuklar!!oyları oyları verin çocuklar!
ilk olarak kenan evren'in aklına gelmiştir. daha sonra kenan evren'in bu fikri danışma meclisi ve konsey tarafından uygun bulunulmayıp reddedilmiştir.

01:06:52'den itibaren

https://www.youtube.com/watch?v=DcZ_k2AGS5w
saçma sapan bir türk işi parlamentarizme sebep olmaktadır. bizim gibi demokrasiyi götünden anlayan ülkelerin insanlarında tuhaf bir coşku yaratması normaldir. ancak cumhurbaşkanının parlamenter sistemdeki rolü ve görevi ele alındığında, bunun ne kadar saçma bir fikir olduğunu daha rahat anlayabilirsiniz.

peki bu saçmalık ötesi sistem sadece türkiyede mi uygulanmaktadır? elbette hayır. ancak cumhurbaşkanının seçimle iş başına geldiği fransada yarı başkanlık sistemi gereği cumhurbaşkanı çok daha aktif bir roldedir. bizdeki gibi seremonik cumhurbaşkanının seçildiği ülkelerde ise bizdeki gibi bir aşırı kamplaşmış bir siyaset yapısı yok. hele hele anayasayı delip, ülkeyi bakkal yönetir gibi yönetmeye kalkacak psikopatları iş başına getirecek kadar kafasız bir toplum hiç yok.

cumhurbaşkanı dediğiniz kişi, parlamenter sistemde devletin başıdır. ama başkana kıyasla çok daha seremonik bir görev ihtiva eder. devleti temsil eder. dış ülkelere ziyaretlerde bulunur mesela. en önemli görevi, duruşuyla ve ortaya koyduğu vizyonla toplumun bütünlüğünü sağlamaktır. meydan meydan dolaşıp, 400 vekil istemek, hele bir de riyakarlıkta sınır tanımayarak "ben elbette halkın tarafındayım" diye milletle taşak geçmek değildir.

peki şimdi ne olacak? akp 330 üstü vekili çıkaramayacak. davutoğlu çok zor iki seçim arasında kalacak. birincisi, seçilmiş bir başbakan olarak ve hükümetin başı olarak tam bir kukla olarak yoluna devam etmek. bu durumda hükümetin tüm icraatlarından birinci derecede sorumlu olan bir şahıs olarak hiç bir siyasi sorumluluğu olmayan ve hükümet programını şekillendiriyor olmaması gereken bir cumhurbaşkanından emir alacak.

ikinci ihtimalde ise gerekirse erdoğana rest çekme pahasına siyasi ağırlığını(!) koyup, ülkeyi de ciddi bir siyasi krize sokacak ve ağır bir kumar oynayacaktır. bu senaryoda hem akp, hem de türkiye ciddi yara alır.

şu anda cumhurbaşkanlığına güven bir hayli azaldı. hatta akpye destek neyse, o kadar. yüzde kırkların bile altında neredeyse. e ama bizim cumhurreisimiz yüzde 50 küsür oy aldı? aldı almasına da seçmenlerin yüzde 74ünün katıldığı seçimden aldı bu oyu. bugün referandum yapsanız, cumhurbaşkanı olarak erdoğanın göreve devamını istiyor musunuz diye. bakın bakalım yüzde kaç evet çıkıyor?

akplilerin ne düşündüğü umurumda değil. bir cumhurbaşkanı düşünün ki kendi yetkisini aldığı anayasaya aykırı davranıyor. verdiği şeref sözünü göz göre göre çiğniyor. böyle bir cumhurbaşkanına hangi aklı başında ve ahlaklı insan güvenir bu saatten sonra?

cumhurbaşkanının seçilmesi veya seçilmemesi değil önemli olan. sisteme uygun hareket etmek önemli. bizim sistem tam bir ucube. türk işi başkanlık sistemi getirilirse eğer, buraya yazıyorum, türkiye en az yirmi-otuz yıl ardı arkası kesilmeyen siyasi krizlere girer. başkanlık sistemini oturabilecek bir altyapı bizde hiç bir zaman var olmadı. başkanlık sistemine liderlerin bu kadar ilgi göstermesinin de tek sebebi var: kişiye dayalı bir politik sistemi oluşturabilmek.

bakın mesela ingiltereye. bizden daha mı az demokratik? bizden daha mı geri bir ülke? ama parlamentarizmin kralıyla yönetiliyorlar. devletin başı olarak kral, kraliçe bulunuyor. onun hemen hemen hiç bir siyasi görevi yok. işin garibi, onun yetkilerini net bir şekilde sınırlayan bir anayasa da yok. ama öyle güçlü bir siyasi gelenek var ki, kraliçe şunu biliyor: eğer biraz olsun siyasete fazla bulaşırsa, kraliyetin ortadan kaldırılması gibi bir risk var. öte yandan başbakan da biliyor ki, bu ülkenin koskoca kraliçeyi bile saraya hapsedecek bir siyasi geleneği var. yani hiç kimse kafasına göre at koşturamaz. öte yandan halk da biliyor ki, hangi partili olursa olsun kendisini temsil eden koskoca bir kraliçe var. en derin politik kavgaları bile "god save the queen!" diyerek bitirebiliyorsun. mis gibi sistem. senelerdir de tıkır tıkır işliyor. tabi birisi soracaktır: ya koalisyonlar? e kardeşim, koalisyon sorununu tam olarak çözebilmiş kim var dünyada? başkanlık sistemi olunca böyle bir sorun olmayacak mı sanıyorsunuz? açın biraz yakın amerika tarihine bakın.

özet: yeşili sev, doğayı koru.