bugün

az önce avcılar köprüsünde kendisine rast geldiğim teyzedir. içime resmen kor oturdu. bu havada üşüyorken bu kor beni ısıtmak yerine daha da soğuttu hayattan. düşündüm , şükrettim, o orda bu havada ağzından dumanlar çıkartarak akşam evine bir ekmek götürmek için didinirken ben ise ağzımdan sigara dumanını çıkarıyordum. attım sigarımı, köprünün tepesinde duraksadım. her yerimi hüzün kapladı, zaten duygusal adamım vesselam iyice duygusala bağladım. kalbim hızlı hızlı çarptı iç çektim, kendime gelemedim. halen de kendimde değilim. dilenmiyordu, hırsızlık yapmıyordu sadece alın teri ile (bu soğukta ne kadar ter olabilir ki) orda oturmuş hayata meydan okuyordu. gerçek hayat böyle bir şeydi işte.
evine ekmek parası götürmek için çalışan yardıma muhtaç teyzedir.
buz gibi havada mendil satan küçük çocuğa rastlamıştım bende. bundan birkaç sene önceydi, otobüs bekliyordum ve hava çok soğuktu. üstü başı pek bi düzgün bir çocuk gelip duraktakilere "mendil alır mısınız?" diye soruyordu. burnu soğuktan kıpkırmızıydı, ellerini sürekli ovuşturuyordu. bunu oyun zannediyordu aklınca, koşuşturuyordu etrafta, sonra tekrar soruyordu mendil isteyip istemediklerini. yüzü suyu hürmetine herkes mendil alıyordu. eminim ki aldığı paralarla neler yapabileceğini bile bilmiyordu henüz. aynı bir oyun gibiydi her şey. çocuğun iyice üşümeye başladığını gördüğümde elindeki bütün mendilleri satın alarak eve gitmesini söylediğimde yüzündeki gülümsemeyi tahmin bile edemezsiniz, benimse aklımdan çıkmıyor.