bugün

"abdullah abi" hakkında yazdığım bir entry vesilesiyle çarptırıldığım 4 aylık çaylaklık cezasının bittiğini bu başlık aracılığıyla tüm sözlüğe ilan ediyorum.

fikirleri ve yazdıkları için sansüre uğrayan tüm yazar abilerimi ve kardeşlerimi de buradan bu vesileyle sevgi ve özlemle kucaklıyorum. gerek sözlük camiasında olsun gerekse yazılı ve görsel basında olsun fikirleri ve eserleri yüzünden iktidara ve onun gücüne yaltaklanmadan bildiklerini inatla söyleyebilenlere; bu uğurda para, şöhret ve kağıttan kariyerleri reddeden tüm cesur insanlara selam olsun diyorum.

ne acı ki 4 ay bir cezayla kurtuldum. benim düştüğüm duruma benzer hallerde olup da yıllarca suçunun ne olduğunu bilmeden toplama kamplarında esaret altında nice aydın ve yazar var. aldığım 4 aylık ceza bana düşündüklerimi yeterince yüksek sesle söyleyemediğimi ispatlıyor ki bu durumda kendimden utanıyorum.

anladım ki 4 ay insan ömründe çok uzun bir zaman dilimiymiş. yaşadığımız şu ülkede bir gün içinde bile altüst olan hayatlar varken 4 ayda neler olmaz değil mi? bu 4 ay içinde kendimi işime verdim desem yalan olur. yapmam gerektiği için işe gittim geldim, yapmam gerektiği için gerçekleri söyledim gerçek hayatta da değersiz bir çaylak olma uğruna. ama bu 4 ay sonunda katettiğim yola bakıyorum da "bir zamanlar aşağıladığınız fakir ama onurlu bir genç vardı...hatırlar mısınız?" mertebesine yükseldiğimi görüyorum.. ha ne yapacağım? frak giyip cumhuriyet resepsiyonuna mı katılacağım? ölüm fermanınıza imza mı atacağım....belki evet..ama siz asla benim kim olduğumu bilemeyeceksiniz...insanların hatasını asla yüzüne vurmam, onları görmelerini sağlarım sadece...

iş hayatımda da aynı zıpçıktılığı ve serseriliği gösterdiğim için artık domatesi kilo ile değil tane ile alır hale geldim. ev sahibimden iki aydır kaçıyorum. dostlar sağolsun. bu dönemde ailemin değerini bir kez daha anladım. annemin yaptığı tarhanalar ve salçalar bir kaç aydır temel besin kaynağım haline geldi. canım beyaz "polonyalı"mı satmak zorunda kaldım. memleket iyiye gidiyordu ya olsun varsındı..yavaş yavaş satılanlar aslında hepimizdik..benzin masrafından kurtulmuştum ama bu sefer de çoğu tekel büfe harcamalarına ait kredi kartı ekstreleri dağ gibi birikmeye devam ediyordu. daha önce ilgili birime ulaşmak için dakikalarca telefonda beklediğim 444 lü banka numaraları, borçları hatırlatmak için beni arar olmuşlardı ve ilk aramada kolayca ulaşıyorlardı. her sabah uyandığımda kararlar alıyor, akşam "koy götüne rahvan gitsin" diyordum..

yoğun iş hayatından uzaklaşmış olmam nedeniyle serseri ve umursamaz leş yanım iyice ortaya çıkmıştı. arkadaş çevrem geometrik olarak artıyor ama kimliğimi gizlemek zorunda olmam bana utanç veriyordu. işte tam bu dönemde inandım parasızlığın insan herşeyi yaptırabileceğine. ilk kaybetmeye başladığım şey kimliğimdi. kendimi saklar olmuştum. ben kimdim?

o dönemde tanıştım inciyle. yediğim öğle yemeklerini "gelin beyler öğle yemeğim capsliiiiiiiii" diye yayınlıyordum. sol taşağın ışık hızıyla aktığı bir yerde anarşist bile olmuştum. o an anladım. orada bile format vardı. bayaa bi inci kaşarına mesai saatlerinde dedeleri yedirmem neticesinde orada da çaylak edildim. ortalık ekşici piç ve 35 yaş üstü dul kaşar kaynıyordu. dedelerle var olmuş bir neslin, dedeleri yasaklamasına katlanamazdım..nesil ayırdetmeden siktim..

günler su gibi akıyor ben her uyandığım sabaha daha çok var diyerek "dün sabah" muamelesi yapıyordum. "bebe" "artiz" ve ben herhangi bir "dün sabah"ın ertesi akşamında buluşmuştuk. kağıthanede sikik bir yerde arabayı soteye çektik. artiz sağ arka koltukta hemen çalışmaya başladı. yanımda bebe ve ben kafalar taşşşak gibi içmeye devam ediyorduk. karşıdan gelen iki tane motosikleti su servisine çıkmış servis aracına benzetmemiz olayları tetikleyen yegane aptallıktı. şimdi anlıyorum. "beyler araçtan inin" ve "kimlikler" sesiyle kendime gelir gibi olsam da suratıma tutulmuş bilmem kaçbin watt gücündeki ışık maymunvari hareketler yapmama sebebiyet veriyordu. kulaklarım uğulduyor ve düşüncelerim ağzımdan değil gözlerimden çıkmaya çalışıyordu. ss subayıyla karşılaşmış yahudi gibiydim. kimliğimi gösterince yahudi olmadığımı anladılar. sağ arka koltuğun önünde buldukları yarı patlak çiftli o saatten sonra söylenecek herşeyi anlamsız hale getiriyordu. arabayı birbuçuk saat boyunca istepneye varana kadar inceye soktular. bebe ve artizi çok hırpalıyorlardı. ama birşeyi unutuyorlardı. psikolojik savaşta ustaydım. buldukları delilden kaçmak için söyleyeceğimiz renkli yalanları literatürlerine kaydetme hazırlığı içinde yakaladım yunusları. ya şimdi ya hiçti...tek handikapları iyi polis ve kötü polis aynı kişiydi. kimliğimi açık ettiğim için artık "ben" olabilirdim. ona doğruları, ama sadece doğruları söyledim ve dürüstlüğün bedelini sordum...artizi istedi..üçünüze işlem yapmam ama birinize işlem yapmak zorundayım dedi. haklısın dedim. üç kişi yanacağına bir kişi yansın...ama ben kimseyi vermem...yarınım olmayabilir ama belki yarını hayal edenler vardır. siz o kişinin kim olacağına karar verin ben birazdan gekiyorum diyerek üçümüzü de yalnız bıraktı hem iyi hem kötü olan polis. birbirimize düşmemizi bekliyordu....suç zaten sağ arkadaki artizindi...anlamsız bir durumdaydı deniz memelisi.

kısa bir süre sonra döndüğünde bizi aynı halde buldu. diğer üç sikko ince aramadan boş dönmüşlerdi...durum 3-1 di..hem de handikaplı..

sonunda dilinin altındaki o kocaman baklayı çıkardı bay che kılıklı deniz memelisi...bir diğer polis arkadaşları geçen hafta motosikletle kaza yapmışmış da, haksızmış da, emniyet hasarı buna ödetmek istiyormuş da, kötü durumdaymış da, honda nın parçaları pahalıymış da.....mezunun rengi bir anda değişmişti...bizi parayla serbest bırakacaklardı..yalan yoktu çünkü bizde ve onlar doğruluk savaşçılarıydı.

arkadaşları için yapmamız gereken yardımın 600 lira olduğuna hükmetti bay che..baktım 4 kişiydiler ve mantıklıydı..500 e kapatmam mümkün değildi ve üzerimde o kadar para yoktu. "başkan" dedim.. "üzerimizde o kadar yok". hangi banka dedi...farketmez dedim...

ben, bebe, artiz ve bay che arabaya bindik. semtin yabancısıydım. yolu ç tarif etti...yol boyu yarım biramı tükettim..garanti bankasının bankamatiği önünde durduk. o ayki kiramı öektim ve arabaya döndüm..beni en çok yaralayan şey o an gerçekleşti...bay che parayı aldıktan sonra saymaya başladı....kimliğimi biliyorsun dedim....sakın karşıma çıkma...

bu ay da kiramı ödeyemedim piçler.

beşiktaş porto 2
youngboys 1
juventus 2
üzerine oynanmış kuponumun sonucunu bekliyorum...

hala aynı evdeyim...telefonlarım hala dinleniyor....en geç şubat mart gibi bu şehri terketmek zorundayım....

elbette görüşücez....her zaman olduğu gibi...

eğer bi fırsatım olursa size 4 ay boyunca yaşadığım aşkları da anlatırım belki..

uslanmadım ulan moderasyon..

özet geç diyen piçler gelin bi capsliiiiiiiii...
(bkz: uzun entry yazıcam diye saçmalamak)
(bkz: hadi hayırlısı)