bugün

Bir şehri neden sever insan? şehir, insanı nerelerinden tutar, neresinden besler,nerelere koyar? Bir cinayete tanık olmak mıdır sabahları karşısına geçtiğiniz aynada karşılaştığınız o kişi: ki belki, biraz daha ateşe ihtiyacı var yangına sarılıp,yorgana benzin dökmek için. Aynanın sihrinde bir şehre yaklaşan naylon bir ruhun elinde kamaşan silah gibi gözler! "Her gözde bir şehrin gecesi yaşanır" demişti oysa. insan,bir şehri neden özler? Ağladığında gözyaşlarını gömecek bir çukura sahip olamadıktan sonra.

Geç gelmişsin eve. Üstündekileri çıkartıp atıyorsun bir tarafa, tenine yapışan karanlık çıkmıyor bir türlü, boş veriyorsun. Hep aynı çıkmaza açılan pencerenin camında paslanıyor ömrün, dışarı baktıkça, darağaçlarına tünemiş (yo)kuşları gördükçe dağlanıyor ruhun bir ovadan diğerine...Koşmuşsun. Acıdan aşka, hüzün tahsilatlarından otobüs duraklarına,ölümden hayata koşmuşsun. Yorgunsun. Bir kadeh yağmurun bile yok oysa,kalbini yanına meze yapacak; Cam kenarına yaklaşırsın tekrar,işte karanlık! Hem korktuğun hem de içine girip sığındığın,kaybolduğun karanlık,dudaklarını örtüyor artık. Konuşmayacaksın.Terk edeceksin buraları. Başka yerlere gideceksin, hep yeniden başlayacaksın yaşın kaç, yasın ne olursa olsun. Bu şehir seni sen daha ölmeden kemirmeye niyetli! Rüzgara mı yürümeli inadına, oturup iç savaşı mı düşünmeli, cepheler mi kazmalı ömrünün kayıp topraklarına?! Acının karasularına bir parmak eflatun mu çalmalı, ya tutarsa umuduyla?Şehir sana güneşler doğuruyor,döllediğin mavinin öcünü alırcasına. Kucağına veriyorlar ışığını, almıyorsun,benden değil diyorsun, bu aydınlık hiç bana benzemiyor!Kim bilir, belki de bu çağrıya kulak kabartmalı. Cephesiz,kurşunsuz, mavzersiz şehre doğru yaklaşmalı,kaç kalp kaldı ki geride bırakamayacak, kendini saymazsın bile, şehre teslim olursun umarsız.

insan,bir şehri neden sever?! O şehirde sizi kahraman olarak hikayelerinde yaşatacak bir yazar mutlaka vardır çünkü,bunu tasavvur ettiğiniz için seversiniz oraları. Birlikte gökyüzünü defalarca kat(l)ettiğiniz, ekmek arası uykulara dilimlendiğiniz,bir sigara sarımı gecelerde acıya kenetlediğiniz, uykusuz düşlerinize harmanladığınız dostlarınız vardır o hikayenin satırlarında:asla görmediğiniz,asla tanışamayacağınız insanlarla daktilo tuşlarını, bir bilgisayar ekranında, bir (k)ağıt parçasında çığlık çığlığa sessizliğin,yana yakıla donukluğun aksettiği düş duvarını aşarsınız. Şehir ardınızda kalır.Siz,şehri ,aşkı,şarkıları,yağmurları, mavileri arkanızda bırakmayı bir hedef seçmişsinizdir. O yüzden seversiniz bu şehri. Ardınızda kalacak, gidişinize ağlayacak, kaldırımlarında adımlarınızı özleyecek sanırsınız.

Kapının önüne 68 model bir Chevrolet park eder. Farları kapanır. Büyük bir sessizlik,sana hatıraları peşkeş çekiyor. Oysa ayrıldınız.Oysa hiç yazılmadı saydınız iki kişilik bir cümlenin öznelerini umuda. Şoför tarafındaki cam aralanıyor ve paslı bir kalp bırakılıyor yere,yosun tutmuş.Kadehiniz olan o ortak yazgıya zehirli bir içki doluyor yeniden;doluyor, doluyor, doluyor!Ve düşüp kırılıyor ardından.

Koskocaman bir şehri paylaştınız onunla.Yıldızları saydınız, acıları söktünüz düşlere yama yaptığınız şafaktan, dikiş tutmuyormuş oysa siyahlar, birlikte anladınız.
Giyinmeden fırlıyorsunuz evden. Merdivenleri iniyorsunuz şehri üzerinize yıkarak.Apartman kapısının önünde kalıveriyorsunuz.Asfaltta hızla kalkmış bir otomobilin tekerlek izleri.Kalp,üzerine gazete serilmiş bir ceset gibi,soluksuz yatıyor kaldırımda. Kimin hatalı olduğunu tartışmaya gerek yok, kimin daha çok yaralı olduğunu,yaralarının kanını aşka buladığını... Bir paylaşımdaki kapıyı çarpan katsayısıyla bir mavi resimdeki fırça darbesi sayısını çarpıp, toplamdan kalan ömrünüzü çıkarttığınızda sıfır kalır geriye.Bir ateş çemberini andıran o sıfırın içinden, ürkek bir (d)ip cambazı gibi atladınız birlikte. Biriniz alev aldı,öbürüne de bulaştırdı. Bütün mesele bu!
bir insanoğlunun ya da bir genel olarak insan ırkının bi şehri sevmesi veya bağlanmasıyla ilgili sebepleri öğrenmek amaçlı soru cümlesi.
sokaklarında aşık olmak,sahilde biramı huzurla yudumlamak,parklarında ilk kez öpüşmek,biraraya gelindiğinde aynı şeylere aynı tepkileri vermek,atatürk resmidir her kahvesinde,dinlediğin her şarkıyı adına değiştirmek,eline gecen kagıt parcasına ismini karalamak,tv de adı geçince telefona sarılmak,uzağında ölmeye korkmaktır. ama bu sadece bir sevgi değildir,asla bitmeyecek bir aşktır, aşk gelip geçicidir diyenlere inat.ayrıcalıktır bir KARŞIYAKALI olmak.
gidersen yıkılır bu kent..
insan bir şehri, kendisinden bir parça olarak gördüğü için sever. O topraklarda doğmuş olmak bazen.... bu hissi kazanmak için yeterlidir üstelik. şehrin soğuğu, sıcağı etki etmez insana. Çünkü "o" nu, o olduğu için sevmiştir. her zaman Güzel olduğu için değil! bir şehri bazen annesi, babası, kardeşi gibi gördüğü için sever.... Anneyi niye severiz?, babamıza niye yakınlık duyduğumuzu, kardeşimizi neden kollamaya çalıştığımızı sorsa birisi, sahi ne cevap veririz? elle tutulur bir cevap bulamayız muhtemelen. Tek bir cevap oluşur kafamızda: "çünkü onlar benim parçam... Ailem oldukları için seviyorum!" Böyledir bazen şehirler... Aynı aile gibidir. Severiz, sebep aramadan... korumaya çalışırız, korkmadan. Düşmanlığa sebep aranır, mecburiyete sebep aranır, mahkumiyete sebep aranır ama sevmeye sebep aranmaz. Sevmeye sebep aranıyorsa, bir eksiklik var demektir. çünkü Sevmenin zorunluluğu yoktur...
şehrin içindeki sevdiğinden sever. sevilen kaldırımlar o geçtiğinden, sevilen şehir onun nefes aldığı yer olmasındandır. taş yığınları onunla anlamlı, istanbul o varsa güzeldir. *
şehrin içinden akar deniz...
içimden akar şehre deniz...
o da en az ben kadar karışıktır...
ben hep onun kadar karmaşığım...
en moderni ve en köhnesi içinde...
her köşe başında bir sancı içimde...
ben bu şehir olup çıkmışken , neden bu şehir beni sevmez.
siz eger bir yeri seviyorsaniz orasi dunyanin en guzel yeridir, yok eger sevmiyorsaniz orasi dunyanin en guzel yeri degildir! (bkz: vizontele)
o nun şehri olduğu için.

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. *
alışkanlıklarından ötürü.
o şehrin içinde sevdiği insanlar olduğu için.
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı

hele birde Cem karaca'dan dinlenildi mi bu siir..bir kez daha asik olunur istanbul'a.
o şehir istanbul sa sever insan.
cevaplanması beklenmeyen soru cümlesi. edebi bi yönü var yani evet... çünkü o şehrin adı istanbul'dur büyük ihtimalle o yüzden sever diye yine de cevap vermek düşer bize.
yaşanmışlıklar bir şehri sevmenin en büyük nedenidir. kazandığın dostlar, geçirdiğin güzel günler, ordaki resimlerine bakınca gülümsemen nedenlerdendir. (bkz: antalya)
bazen de sadece o şehrin ismidir sevginin nedeni, ismi bile yeter insanı aşık etmeye kendine. (bkz: istanbul)
en güzel anılarınızı yaşadıysanız orada neden açıktır.
şehir istanbul ise ve siz orda yaşamak için bir bedel ödediyseniz aşkınızı her dakika hissedersiniz. ne bir sevgili, ne bir arkadaş, ne başka bir şey. istanbul hepsine yeter hatta artar bile. tribünlerden yükselen naralı bir bkz;
(bkz: içimdeki istanbul aşkı bambaşka)
(bkz: içindekiler)
kendimizdir.
içindeki insanlardır.
doğuşunuz orda, gençliğiniz ordaysa, aşkınız ordaysa, hayatınız ordaysa daha neden aramaya gerek yok.
şehrin büyüsüne kapılmış olmandır.
içinde sevdiğinin olduğu her yer orayı sevme nedenidir.
okulunun olduğu şehri önce sevmek zorunda kalırsın yapamam dersin. sonra alışır kendi memleketin gibi olur. bir şehri sevmenin en büyük nedeni ne bir cami, ne bir saray, ne deşehrin gösterimi değildir. nerde doyarsan oralısın derler ya, öyle birşey işte bu. şehri sevmen için şehrinde seni kabullenmesi gerekir bir nevi.
bir şehri sevme nedeni: belediyelerin çöp konteynerlerini gece yarısı boşaltması.