bugün

--spoiler--
hz. ibrahim bir gün sofra kurmuş, insanlara ikramda bulunmakta. çok yaşlı bir yabancı gelmiş o esnada, sofraya buyrulmuş önce. hz. ibrahim'i tanıtmışlar sofradakiler, allah'ın peygamberi olduğunu belirtmişler. bunun üzerine yaşlı adam allah'a inanmadığını bir mecusi olduğunu belirtmiş. buna kızan hz. ibrahim ve sofradakiler yaşlı adamı kovmuşlar sofradan.

bunun üzerine yaradan hz. ibrahim'e seslenmiş'' ey ibrahim, ben o kulumun rızkını yüz yıldır verirken, sen kim oluyorsun da onu yargılıyor, sofradan kovuyorsun'' diye. bu ilahi uyarıyı alan hz.ibrahim yaşlı adamın arkasından koşmuş, gönlünü almış.
--spoiler--

kıssadan hisse, bir insanın imanını sorgulamak, onu yargılamak allah'ın peygamberine bile vermediği bir haktır.
çoğu kişinin yanlış bildiğinin aksine, bir insana düşmez.
kimsenin üzerine vazife değildir! imanla paranın kimde olduğu belli olmaz, ya da böyle birşeydi işte!
kul ile Tanrı arasındaki inanç, sadece kul ile Tanrı arasındadır, çok değerlidir, biriciktir. Allah ve kul dışında hiç kimseyi ilgilendirmez ve bu ilişkiyi yargılamak yanlış ve imkansızdır. Din ve Tanrı inancı genel görüşün aksine zannedildiği gibi sabit değildir. insandan insana onu anlayış ve kavrayış farklılık göstermektedir. Her insan ister ateist olsun ister bir dinin mensubu içinde kimseye itiraf edemediği kuşkuları da her zaman içinde barındırabilir. Kuşku barındırmayıp aslında hiç inanmadığı halde sırf çıkar için inanmış gibi de görünerek belirli bir gruba ait olmaya çalışabilir. Din istismar edilebilecek değerler arasında en başta gelenlerdendir tanrıyla kul arasında kalmalıdır. vicdani bir duygudur, sorgulamaya kimsenin hakkı yoktur...
Yanlızca Allahın yapabileceği bir şeydir.
(bkz: Kafirun Suresi)