bugün

cognitive dissonance da denen bu kavram bir sosyal psikoloji teorisidir ve ilk kez leon festinger tarafından ortaya atılmıştır.

insanın bildikleriyle yaptıklarının çeliştiği noktada ortaya çıkan karman ve de çorman ruh halini açıklar.
insanın zor koşullarda nasıl ayakta kaldığını çok güzel bir şekilde ortaya koyan teoridir.

öncelikle algı nedir onun hakkında küçük bir tanım vermek isterim. algı, insanın çevresinden duyuları yardımıyla aldığı bilgilerin beyin tarafından yorumlanmasıdır. böyle genel olarak bakınca denilebilir ki işte bak duyu aynı beyin zaten yapı olarak benzer o zaman algılarımız ortak denilebilir. ama değil çünkü beyin somut ve tüm insanlarda eş değer değil, yetişme biçimi, toplumda etken olan kültür, din, çevre, eğitim gibi etmenlerle gelişen ve farklılık gösteren bölgemizdir. örneğin bir bayan mini etek giyip köyde gezerse "vay ırıspı" denip dayak yiyebilir *, ama istanbul'da kadıköy'de giyse " ben demistim kisalar yakisiyor diye " tepki alır.

şimdi yavaş yavaş bildiğim kısıtlı bilgilerle bu teoriye sokaktaki adam gibi açıklamaya çalışacağım çünkü benim bilgilerim oldukça kısıtlı. yaptığımız hiç bir şeyi geri alamayız yani gerçekleştirdiğimiz eylemlerin geriye dönüşü yoktur. yaptığımız bir hatanın bize etkileri oldukça büyük olur ve sürekli o hataların altında eziliriz. bu bir yerden sonra kafanın duvarlara vurulup ağır depresyona girme ile sonuçlanabilir. o zaman insan ne yapmalı? yani bir hata yaptık ve bu hata ile ömür boyu yaşamak mümkün değildir. sadece hata değil insanın algısına ters düşen bir durumda olayı değiştirmesi mümkün olmadığında algılarıyla oynamaya başlar. yani algıyı değiştirmek gerçekleri değiştirmekten nispeten daha kolaydır. farzı misal diyelim ki ilerde bir kızınız oldu. üniversiteye gönderdiniz. orda talihsiz bir olay oldu, itin biri kızı kandırdı ve onu kullandı sonrada bıraktı. şimdi bu durumda kızınız ağlayarak geldi ve baba/anne böyle böyle oldu affedin beni diye olayı anlattı. bu durumda kızı mı öldürürsünüz? hayır. elemanı mı öldürürsünüz? hayır ama elemanın bacaklarını kırma ihtimaliniz var. ucunda ölüm yok ve yıllarınızı harcadığınız ve her şeyden çok sevdiğiniz kızınız karşınızda korunmasız durmaktadır. işte bu durumda algılar değişmeye başlar. kendi kendinize "en azından böyle bir adamla evlenmedi", "kızlık denen kavram ne ki" demeye başlar ve olayı zamanla üstünüzden atarsanız. kızınıza daha fazla dikkat edip onun için elinizden geleni yapmaya başlarsınız. o kızın ailesi böyle yapmazsa, her saniye bıçak gibi saplanır kalplerine, kafalarını duvarlara vurmaya başlarlar.

şöyle bir durumda var. kalkıpta her boku yiyip, sürekli algılarla oynanırsa bir yerden sonra insanda gerçeklik kavramı yolundan çıkar. insan kendini kandıramaz. sonra yoldan çıkıp kendini uyuşturucuya içkiye vermesi kaçınılmazdır.

yani demek istediğim bu teori insanların felaket derecesine başına gelen olaylar karşısında nasıl durabildiğini gösterir. örneğin felaketin feriştahını yaşayan yaprak dökümü ailesinin ayakta kalması belkide bu teori ile açıklanabilir.
insan güçlüdür ve üstündür...
(bkz: bilişsel uyuşmazlık)
güncel Önemli Başlıklar