bugün

Ne olduğunu anlayamadığınız sabahlar yaşadınız mı?
Aniden uyandığınız ve güne kötü başladığınız...
Böyle sabahların başladığı günde hiç br şey yapmak istemez canım.
Bütün gün pijamalarla dolaşmak, evdeki duvarları izlemek, yaşanmışlıkları hatırlayıp bir daha geri gelmeyeceklerini bilmenize rağmen yinede hatırlayıp önce ufak bir tebessüm eşliğinde arkasından gelen bir damla gözzyaşının zehrini dudaklarınızda hissetmek...
Raylardaki hayatınızın durakladığının farkına varmak...
Berbatım bu sabah yine...
- önceki gece deli gibi içilen sabahlardır. Sabah uyanırsınız ağzınız çamur gibi, bi de işgünüyse vay halinize, büyük ihtimalle işe geç kalınacak, bütün gün ofiste sersem gibi dolaşılacak ve işe konsantre olunamayacaktır.ilk olarak sert bir kahve, sün içerisinde de bol bol meyve suyu tuketmek iyi gelecektir.
- ev arkadaşıyla, aileyle ya da eşle kavga edilen sabahlardır.
- evde kahve kalmadığı farkedilen sabahlardır.
- suların kesik olduğu sabahlardır.
- iett otobusunde kavga cikan veya kaza yapılan sabahlardır.
- ...
sosyal fobinin pençesinde doğan güneşin, gülümsemeye fayda etmediği, kafa karıştırdığı, sosyofobik insanın canına okuduğu kapkara sabahlardır. karamsarlık ve hayalkırıklığının mesaiye erken başladığı zaman dilimidir.
(bkz: rüyada eski sevgiliyi görmek)
işe gitmenin dayanılmaz acısı.
(bkz: pazartesi sabahı)
yataktan sürünerek kalktığınız zamanlardır. hava gri,puslu ve soğuktur. hele birde günlerden pazartesi ise...
namussuz akşamların ardından gelen sabahlardır. bu açıdan bakarsak hit yapacak bir pop şarkısı ismi bile olabilir.
akşamdan kalındıysa yaşanacak durumdur. etraf darmadağın olmuştur. onları görüp iyice moralinizin bozulmasına neden olur. çok berbat birşeydir.
o sabahlar yok mu... sanki bi cehenneme uyanırdım ben de ... gozumu açar açmaz aklıma gelen ilk gerçekti yokluğu... bana kalırsa ne artık yaşayabilecektim ne de devam edecekti dünya donmeye.. işte böyle bir ateşi bir kaşık suyla söndürmeye çalıştım yıllarca.. yıllar oldu alevler içinde yana yana...koskoca şehirde her köşe başında bekleyeni o sandım ya da hep bi soraki duraktan binecek gibiydi otobuse..her surat o, her el onun, her gunaydın onun agzından çıkıyor, her merhaba ona dogru söylenıyordu sanki...oysa gittigini en ıyı bılen bendım...

aşkı bir bulantı diye tanımlayacak kadar karmakarışıktı içim , kim varsa
yakınımda zındandı hayat... ne uyku ne yemek vardı gunlercee... böle geçti 20'li yaşların en gusel zamanları, bi başkasına yanarak ve unutarak kendimi... ikimizi birden tek başıma sevmeyı başarabilmiştim ama başaramadığım şeylerin yanında bi hiçti bu...

yalnızlıktı herşeyin ve herkesin yerine yanımda olan, onun yarattığı bişeydi yalnızlık, öncesinde hiç tanımamıştım... zordu... hadi diyelim ki başaracaktım; ya izler? gerçek sandığım ilüzyonlar, her uyanışım ona.. nerde başlayıp bittiği belli olmayan, sınırları olmayan sığ ya da derin tüm geçişlerim ona ... bunlar ne olacaktı? kaç sarsıntı beni kendime getirecekti ya da ona itecekti ısrarla...

1 dakika sora ne olacağını bile bilmezken nası bu kadar uzun sure aynı insanı duşunebilmiştim ben... onu uzmemek ıcın hep kendimi uzmuştum.. içimde yenılgının geçmez izleriyle, her hatırlayışta biras daha yenıle yenıle....

unutmanın ne kadar ımkansız olduunu farkettiğimde iki seçenek sundum hafızama: ya hatırlayarak yaşayacaktım ama kabullenip yokluğunu; ya da sevmeyi unutacaktım onu sevmekte dahil buna..... yapamadığım birçok şeyden biri oldu bu da... ben hem unutmadım hem sevmeye devam ettim... hiç bir vaad olmadan, bir daha gorecekmıyım bilmeden, kimsenin sevgilisi-eşi olmadan....uzun zamanlar geçirdim böle, baktım içimde kocaman bi 'o' yaratmışım, kitaplar yazacak, mılyonlarca ınsana anlatıp da bıtıremeyecek kadar... susarak verdiğim cevaplar ona ya da konuşarak anlatamadığım sorular kafamda... her neyse adı umursanmadığı ortada...

sonradan anlam kazandı onu severken aşk dediğim o şey... bir kabullenişti bende ki, içinde onun olmadığı herşeyi reddetmeyi kabulenmiştim, bir ömür...
muhtemelen sabah sanılan akşamüstleridir.berbat olmasının sebebide eğlenecek sadece haftasonun varken haftasonunun bi kısmını haybeye harcadığındandır.
(bkz: istanbul da)
tuvalete büyük bir karın ağrısıyla koşup sıçamadığınız sabahlardır.
yağmurlu, kapalı, soğuk, gri sabahlardır.
genelde pazartesiye denk gelirler.
önceki akşam hayvan gibi sigaraya abanmış, üstüne bide odayı havalandırmamış bünyenin her sabahı.
-çokokremle başlaaaar, çokokreeeeemmm.
(bkz: baş ağrısı ile uyanmak)
soluk bir sabah... gözlerin açılır; uyanır gibi değil, dirilir gibi...

duvardaki saat öğle saatlerini göstermekte. başında keskin bir ağrı. belli ki yine çok içmişsin bir önceki akşam; "belki içince unuturum." diye.

ve yavaşça doğrulurken yatağından sorarsın kendine:

"neden ?"

cevap yok. sadece yaşamaya devam edersin. neden, ne için, ne uğruna yaşadığını bilmeden...